Diyarbakır'ın Silvan kırsalında 13 asker ve yedi PKK'linin hayatını kaybetmesi üzerine "Çatışmasızlık süreci sona mı eriyor?" sorusu sıkça duyulur oldu.
Yazar Oya Baydar, sanatçılar Leman Sam, Yasemin Göksu, Barış Meclisi'nden Hakan Tahmaz, oyuncu Pelin Batu ve karikatürist Piyale Madra savaşın sona ermesi ve ne Türk ne de Kürt gençlerinin ölmemesi için derhal adım atılması çağrısı yaptı.
bianet'e konuşan aydınlar PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Barış Konseyi oluşturulacağı açıklaması ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) görüşmelerinin yoğunlaştığı bir dönemde 20 gencin hayatını kaybetmesini değerlendirdi.
Oya Baydar: Bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz
Artık yazmak, konuşmak istemediğim, çaresizlik içinde hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğim bir konu bu. Yazılmayan, konuşulmayan, söylenmeyen ne kaldı ki! 13 gencecik çocuk orada, teneşirde yatıyor işte. Şimdilik sayılarının yedi olduğu ifade edilen, ikisinin bütünüyle yanmış bedenlerine ulaşıldığı söylenen gencecik Kürt çocukları da başka bir yerlerde yatıyor.
Bu ölümlerden Türk ve Kürt bütün siyasetçilerin, bütün komutanların, asker-sivil bütün liderlerin ve hepimizin sorumlu olduğunu düşünüyorum.
Çözüm diyip Kürt halkının en doğal, en haklı taleplerini duymak bile istemeyen, çözüme operasyonlarla varacaklarını sananların da, son operasyonlara gerekçe sağlayan adam kaçırmaları, sokak ortasında adam vurmaları gerçekleştirenlerin de elleri ve yürekleri aynı oranda kanlı bana göre.
İçinden geçilen kritik dönemde, hele de Kürt siyasal hareketinin demokratik ve sivil siyasete hazırlandığı, buna yeteneği olduğunun görüldüğü şu günlerde süreci baltalayan bu son gelişmeler barışçı çözüm arayışlarına vurulmuş büyük bir darbe.
Kimler yaptırdı, kimler tezgahlıyor bu provokatif işleri? Devletin derinliklerinde yuvalanmış odaklar mı, Kürt hareketinin derinliklerindeki, ötekilerin ikiz kardeşi odaklar mı?
Soruyu böyle sormamamız gerektiğine; eğer gerçekten barış ve çözüm istiyorsak Türk-Kürt hepimizin kendi derinlerimizi, kendi provokatörlerimizi, ya da gerçek bir barış stratejisi kurmaktan aciz kısa görüşlü siyasilerimizi, liderlerimizi, kendi şer odaklarımızı cesaretle sorgulamamız gerektiğine inanıyorum.
Benzer süreçlerden geçmiş bütün ülkelerde, çözüme en yaklaşıldığı anlarda bu türden barış umutlarını berhava edici davranışlar oluyor bildiğim kadarıyla. Silah ve şiddet öyle bir alışkanlıktır ki, ne devletler ne de silahlı hareketler mutlak gücü sağladığını sandıkları silahtan ve şiddetten kolay kolay vaz geçemezler. Ama aynı örnekler, kalıcı çözümün ve barışın silah zoruyla değil, hak ve özgürlükler üzerinde uzlaşmayla, demokratik yöntemler ve diyalogla sağlandığını gösteriyor.
Herkesi vicdan ortak paydasına çağırmak istiyorum. Türk-Kürt bütün ölülerimize "şehitlerimiz" diyebildiğimiz, içimizde hepsinin acısını aynı şekilde duyabildiğimiz anda, ancak o zaman şiddetin gücünü kırabileceğimize inanıyorum.
Yasemin Göksu: Savaş ''Vatan sağolsun'' demekle bitmiyor
Ben bir anneyim ve bir erkek evladım var. Bunları gördükçe ciğerim yanıyor. Ölenleri 13-7 diye zikretmek bence vicdansızlık. 20 evladımızın evine ateş düşmüş. Artık ölen askerlerin aileleri de isyan ediyor, ölen çocukların ailelerinin feryadı belki de bu savaşı durduracak en güçlü ses olacak.
Anneler babalar "Ben size sağlıklı bir evlat teslim ettim, ne yaptınız?" diye soracaklar ve sormalılar. Bu kirli savaş ve bu savaş "Vatan sağolsun" diyerek bitmiyor.
Medyanın bu konuya yaklaşımını dehşet içinde izliyorum. Dün bazı haber programlarını izledim. Özellikle bazı kanallar sadece savaş çığırtkanlığı yapan koca koca adamları çıkarıp çok resmi ağızlardan bazı ifadeler aldılar. Hepsini dehşet içinde izledim.
Bir profesör, "Orada ölen kahraman askerlerin ailelerine başsağlığı diliyorum" dedi. Kendi kendime burada "Kahramanlık" söz konusu edilebilir mi diye düşündüm. Kahramanlık tercih yoluyla olur. Oraya zorunlu olarak konulan hangi evlat yanarak ölmeyi tercih eder?
Şevval Sam: BDP ve AKP masaya otursun
Hükümetin Hatip Dicle konusundaki ısrarını, BDP'nin de bir takım şeylere yanaşmamasını doğru bulmuyorum.
Parlamentoda kaygan bir zemin hissediyorum. Zaten referandumdan bu yana bir sıkıntı vardı. Ondan sonra gerçekleşen seçimin de çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. "Demokratik seçim" deniyor. Fakat bu seçim yasasıyla ne kadar demokratik seçim yapılabilir bilmiyorum.
13 asker öldü, diğer taraftan da yedi can hayatını kaybetti. Ateş düştüğü yeri yakar. Ben ölen insanları birbirinden ayırmıyorum; can candır.
Ancak ne hikmetse, hep fakir kesimden insanlar ölüyor. Ben şu ana kadar milletvekillerinin, komutanların, sanatçıların, zengin iş insanlarının çocuklarının çatışmada hayatını kaybettiğini duymadım. Tabi ki onlar da hayatlarını kaybetmesin ama diğer çocuklar da ölmesin artık.
İktidarın artık inadını bırakması ve "Ben istediğimi yaparım" tavrından uzaklaşması lazım. BDP'nin de biraz yakınlaşması lazım. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) zaten o kadar renksiz ve etkisiz ki, onlardan herhangi bir beklentim yok. Ancak BDP ve AKP'nin artık masaya oturması ve asgari müşterekte buluşması lazım. Yoksa bu böyle giderse bizi çok kötü günler bekler. Dilerim kardeş kardeşi kırmaz ve bu ülkede bir iç savaş çıkmaz.
Hakan Tahmaz: Yemin sorunu çözülür, formül bulunur
20 insanın hayatını kaybetmesi bizim için büyük bir acıdır. Şiddetin ve çözümsüzlüğün yarattığı sorunları hep beraber değerlendirmemiz gerekir. Medyadaki tek taraflı kışkırtıcı ve demokratik siyasete dikkat çekmek istiyorum.
Mesela 13 asker öldü ama onların yanı sıra yedi gerilla da öldü. O insanlar da bu ülkenin insanları ve onlar da can.
Kürt sorununda diyalog ve çözüm zeminlerinin güçlenme eğilimi gösterdiği bu gibi dönemlerde bu şekilde çatışmaların yaşanması ve can kayıplarının olmasını kabul edilemez buluyorum.
Bir an önce askeri, siyasi operasyonların ve çözümsüzlük sürecinin son bulması gerekiyor. Bunun için de siyasal iradenin daha etkin tutum alması ve diyalog zemini güçlendirmesi gerekir. Bunun ilk adımı da seçilmiş milletvekillerinin parlamentodaki yerlerini almasıdır.
Pelin Batu: BDP'liler ve bağımsızlar Meclise girmedikçe...
Bu, 30 yıldır devam eden bir süreç. Sürekli bir kriz halindeyiz; bir kriz geçiyor, bir kriz başlıyor. Ama artık tahammülsüzlük sınırı had safhaya geldi. Daha önce de dağda değil, mecliste politika yapılmasına dair söylemler olmuştu.
Ben BDP'liler ve bağımsızlar meclise girmedikten sonra sorunun çözülebileceğine inanmıyorum. Umarım yemin sorunu çözülür ve sonrasında bazı formüller bulunur.
Piyale Madra: Tam barış havasına girmişken
Tam barış havası içine girilmişti ki, 20 gencimizi kaybettik. Öcalan'ın barış konseyi için anlaşmaya varıldığını açıklamasının hemen ardından bunların olması bence dikkat çekici.
Tam olarak tabi ki bilemeyiz ama daha önceki olaylarda da gördüğümüz gibi, barış yolunda adımların atılmaya çalışıldığı bir dönemde bu gibi bir olayın yaşanmasının arkasında farklı güç odakları da çıkabilir. (EKN)