"Inter Continental Ötelinin önü yüzden fazla toplum polisi memuru tarafından korunduğuna göre, bu silahlı şahısların uzun menzilli silahların ile otele nasıl girip nasıl çıktıkları suali cevapsız kalmaktadır.
"Hükümet komiserinin, yetkisinde olmasına rağmen çıkması muhtemel olayları ve bunların sanıklarını belirleyecek film ve fotoğrafçıları münasip yerlerde görevlendirmesi doğal iken, bu hususun yerine getirilmediği görülmektedir."
"Tertip olunan bu hareket 100 bin kişinin üstünde mitingi izlemekte olan halk üzerinde yılgı, korku ve panik yaratmayı amaçlamaktaydı... Alanın içinde ve dışında görevlendirilen panzerlerin siren çalmaya başlamaları, halkın arasında alanın o tarafına bu tarafına ilerlemeleri, ses bombaları atmaları ve bir yerlere sığınan halkın üzerine su sıkmaları, ateş açmaları, normal muhakeme ve soğukkanlılığını büyük ölçüde yitirmiş, can korkusu içindeki bu 100 binlik kitlenin panik içine düşmesini süratlendiren diğer bir etken olmuştur."
Cevaplanamayan sorular bunlardan ibaret değildi:
O günün polis telsizlerinin bant kayıtları nasıl kaybolmuştu? Yukarıda sözü geçen panzere ısrarla kim emir vermişti? Taksim Sular İdaresi duvarı üzerinden, elleri başının üzerinde indirilenler kimlerdi? Neden salıverilmişlerdi?
Sıraselviler-Gümüşsuyu yönünde çevreye ateş ederek geçen sivil plakalı beyaz Renault'ta kimler vardı? Emniyet aracı olduğu iddia edilen bu araçta, Samsun'da görevli Alaattin adlı bir binbaşı bulunuyor muydu?
Intercontinental Oteli 3 gün rezervasyon kabul etmemiş olduğu halde, 1 Mayıs sabahı Yeşilköy'den otele gelip yerleşen ve olaydan sonra Salı akşamı İstanbul'u terkeden yabancı bir kafile var mıydı?
Pamuk Eczanesi'nin üst katında, sahibi tarafından pazar günü açılmayan bir otomobil acentasının kapısını anahtarla açıp giren, bir süre çekirdek yiyip, sigara içerek bekleyen, oradan dışarı ateş ettikten sonra silahları dosyalar arasına saklayıp çıkanlar kimlerdi?
Adli Tıp'a büyütülmek üzere gönderilen fotoğraflar kayıp mı olmuştu?
Bu sorulara cevap verebileceklerin pek çoğu bugün de yaşıyorlar, kimisi hâlâ görev başında, kimisi siyasetle, kimisi ticaretle uğraşıyor.
Kanlı 1 Mayıs'ın üzerinden geçen dokuz yıl, olayı çeşitli açılardan yaşayanlara daha serinkanlı bir değerlendirme yapma imkânı sağlıyor. Ama olayın aydınlatılmasını sağlayabilecek her düzeyden İnsan, konuşmamayı tercih ediyor.
Örneğin dönemin Emniyet Genel Müdürü Metin Dirimtekin, "Şöyle veya böyle bir ilişkide olmak istemiyorum o olaylarla, beni mazur görün" diyerek konuşmayı reddedenlerden.
Intercontinental Oteli'nin o olayda kimler tarafından nasıl kullanıldığını, oteldeki bir personelin yardımıyla saptamaya çalışan ve bazı bulgular elde eden bir eski sendika yöneticisi korkusunu gizlemiyor: "
Henüz zaman erken, hem zaten ben bütün belgeleri kaybettim. Adama yolda giderken otomobil çarpabilir." YeniGündem ile konuşmayı kabul edenler, tanınmış kişiler olsalar bile, bu olayın 9 yıl sonra gündeme getirildiği bir yazıda adlarının geçmesini istemiyorlardı.
1 Mayıs davasının ilk duruşma savcısı, bugün yaptığı değerlendirmede, "kanıtların gelişigüzel toplanmış olmasına rağmen soruşturma evrakının yeterli ipuçlarını barındırdığım" söylüyor.
İlk duruşmada "kamu görevlileri hakkında soruşturma açılmasını" talep eden ve kısa süre sonra da görevinden alman bu savcı bugün olayın karanlıkta kalışını yorumlarken şunları söylüyor:
"Süleyman Demirelin, Ecevit'in 3 Haziran tarihli mitinginden önce, 1 Mayıs'tan cesaret alan güçlerden söz ederek, bir suikastle karşı karşıya kalabileceğini bildirmesi, bunu yaparken uğrayacağı büyük prestij kaybını göze alması, ortada Demirel'in bile gücünü aşan bir olay olduğunu gösterdi. Bülent Ecevit ise gerek seçim öncesinde, gerekse seçim sonrasında bir TV konuşmasında 1 Mayıs olayını aydınlatacağını vaadetmişti. Ancak o da iktidardayken bunu başaramadı. Yani olayın üzerine iki başbakan gidemedi."
İddianamenin düzenlenmesinde görev alan 6 savcı yardımcısından biri de olayın gerçek faillerine ulaşmada içlerine düştükleri çaresizliği, "Herkes bizi yalnız bıraktı" diyerek ifade ediyor bugün:
"Çok çok önceden hazırlanmış bir provokasyon karşısında hükümet kuvvetleri bile bir noktadan sonra durdu. Emniyet bu olayın altında ezildi. Olay çok yukarılardan düzenlenmiş olmalı. Intercontinental Oteli olayda büyük rol oynadı. Otel Allende'yi deviren ITT'nin oteli. Olayların hemen ardından satıldı, 1 Mayıs'tan önce otele üç gün kimse alınmamıştı. Oysa otelde kalmak için 1 Mayıs günü bir grup yabancı geliyor ve aynı gün uçakla dönüyorlar. İzlerini bulmak mümkün olmadı."
İstanbul'da sözkonusu mitingde görev almış, şube müdür muavini düzeyindeki bir emniyet görevlisi, tedbirlerin yetersizliğine dikkat çekiyor:
"Kısa süre sonra aynı yerde yapılan Ecevit'in mitinginde çevredeki tüm binalar boşaltılmış, çatılara gözleyiciler, korumalar yerleştirilmiştir. Bu tedbirlere 1 Mayıs'ta gerek görülmemişti. Neden? Olay sırasında, meydanda polisin yaptıkları da sadece paniği artırmıştır."
Dönemin İçişleri Bakanı Sabahattin Özbek, bugün 1 Mayıs 77'yi değerlendirirken, olay ertesinde Ankara'dan İstanbul'a gelerek yaptığı incelemede alınabilecek tedbirlerin tümüyle alındığı kanaatine vardığını belirtiyor. Özbek, olaya bir "kim vurdu vakası" olarak bakıyor, şu görüşleri ileri sürüyor:
"Orada bir mantar tabancası bile atılsa o vaka olurdu. Gelen topluluk işkilli. Hep bir şey olacak denmiş. Diyeceksiniz ki, madem tedirginler, niye gelmişler? Bizim vatandaş meraklı birader. Gidiyor, ille de seyredeceğim diyor. Fakat sonradan dikkat ederseniz, sonraki 1 Mayıs'larda kimse sokağa çıkmadı. Korktular, ne olacağı belli olmuyor dediler." Özbek'e göre olay çıkması biraz da kaçınılmaz: "Kalabalığın önünü kesmek çok zordur. Onun için mümkün mertebe kalabalığı meydana getirmeyeceksin. Kalabalık bir kere meydana gelirse kontrolü zor iştir. Provokasyon, da kolay olur."
İstanbul'un 1977'deki mülkî amirlerinden, en üst düzeyde bir yetkili 1 Mayıs olaylarını bugün değerlendirirken, her türlü tedbirin en iyi şekilde alındığını savunuyor:
"Vilayet olarak bütün tedbirlerimizi almıştık. Tedbirleri, dağılmada çıkacak olaylara göre aldık. Olay çıkma olasılığı yoktu. DİSK de bu konuda güvence vermişti."
1 Mayıs 1977'de İstanbul Emniyet Teşkilatı'nın tepe noktasındaki yerlerden birini işgal eden, halen emekli bir emniyet görevlisi olayın yorumunu şöyle yapıyor:
"Bu olayın bütün sorumlusu DİSK'tir, Ahmet İsvan'dır. Nereden gelirse gelmiş olsun, ister bir polis olsun, ister MİT olsun, ister CIA olsun, hain bir el Taksim'in karışmasına yol açmıştır. Daha müessif olayların vuku bulmasını polis önlemiştir."
Olayların akışını Gayrettepe'deki merkezde telsiz başında izleyen aynı yetkili, 1 Mayıs'la ilgili davanın iddianamesine kadar giren bir dizi soruya ilginç cevaplar veriyor:
"Sular İdaresi'nden ateş edilmedi. Sonradan gazetelerde ellerinde silahlarla orada gözükenler, orayı tahliye etmek üzere çıkan bizim adamlarımızdı. Panzerin attığı bombalar ses bombalarıydı. Panik zaten bitmişti, boş alana attılar. Yani insanlar, 'kaçalım, bir daha geri dönmeyelim' duygusuna kapılsınlar ve olay büyümesin diye. Aynı amaçla havaya silah atmış polisler olabilir. Zaten alanda çok sayıda silah atılmadı. Inter Continental Oteli'nden atılmış silah ise kesinlikle yok."
Yukarıdaki ifadenin aksi yönündeki bulgular yalnızca 1 Mayıs davası iddianamesine geçmekle kalmamış, gerek CHP komisyonunun, gerekse İstanbul Barosu'nun oluşturduğu komisyonun eline de geçmişti.
CHP soruşturma komisyonu üyelerinden Uğur Alacakaptan, "Elimizdeki fotoğraflar, hem otelden hem Sular İdaresi'nden ateş edildiği intibaını veriyordu" diyor.
Baro soruşturma komisyonu üyelerinden Gülçin Çaylıgil, "Seyrettiğimiz filmlerde AKM'ye [Atatürk Kültür Merkezi] doğru koşuşan insanlar ve Sular İdaresi'nin tepesinden ateş eden insanlar tespit edilmişti" diye anlatıyor.
Yalnız soruşturmayı yürüten savcılarınki değil, başka soruşturma girişimleri de bugüne kadar somut bir yarar sağlayamadı. Olayın gerçek tertipleyicileri, bazı soruların karanlığında kayboldu. Olayı tertipleyenler, tertibe göz yumanlar, yardımcı olanlar, görevini savsaklayarak ya da bilerek soruşturulmasını engelleyenler, idari ya da siyasi sorumluluklarının gereğini yerine getirmeyenler dokuz yıl sonra bugün de, konunun üzerine kimsenin gidememiş olmasının rahatlığını yaşıyorlar. (NM)