Mahkeme heyeti, 1 Mayıs'la ilgili bir "tali davada" 98 sanığın avukatı olan Rasim Öz'ün talebini kabul ederek, olayın "aslî failleri" hakkında dokuz yıl önce yapılan suç duyurusunu dikkate almayan ve herhangi bir işlem yapmayan, "görevlerini savsaklayan ve kötüye kullanan" kamu görevlileri hakkında gereğinin yapılması için, savunmanın dilekçesini İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na şevketti.
Avukat Rasim Öz, söz konusu dilekçesinde, 1 Mayıs'ın sanıkları diye yargı önüne çıkarılan müvekkillerinin "bir çaresizliğin, bir hukuki formalitenin gereği olarak, sırf katliam sanıksız kalmasın anlayışıyla rastgele toplandığını" ileri sürüyordu. Öz, mahkemenin 7 Temmuz 1977'de, "asıl tertipçilerin saptanması için" savcılığa yazdığı yazıyı hatırlatıyordu.
1 Mayıs 1977'de İstanbul/Taksim'de meydana getirilen kanlı olayla ilgili "asıl dava" bir türlü açılamamış, çünkü "aslî failler" bir türlü bulunamamıştı. Bu gerçeğe, halen süren davanın iddianamesinde de yer verilmişti:
"Bu büyük ve kanlı facianın tertipçisi, uygulayıcısı, yurt ve insanlık düşmanı olan bu aslî failler er-geç tespit edilecek ve şaşmaz adaletin Önüne çıkarılıp hüküm giyeceklerdir."
Kimdi bu olayın aslî failleri, zamanında neden soruşturulamamış, bugüne kadar nasıl karanlıkta kalmıştı? İki başbakanın, Demirel ve Ecevit'in döneminde de bu olayın üzerine neden gidilememişti?
1 Mayıs 1977: Taksim
1 Mayıs İşçi Bayramı olarak, yaklaşık elli yıllık bir aradan sonra ilk kez, 400 bini aşkın üyeli Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından 1976 yılında kitlesel biçimde kutlanmıştı. Coşkulu ve renkli geçen bu kutlamanın ardından, 1977 yılında da 1 Mayıs kutlaması yine DİSK tarafından düzenleniyordu.
DİSK'e bağlı sendikaların, bir grup Türk-İş'e bağlı sendikayla bağımsız bazı sendikaların, çeşitli demokratik kuruluşların ve derneklerin katıldığı yürüyüş ve mitingle, emniyet raporlarına göre, memleketin çeşitli yerlerinden gelen yaklaşık 53 dernek ve kuruluş ile 99 işçi sendikası" yer almıştı.
Mitinge katılanlar, sabah saat 10'dan beri toplandıkları Beşiktaş ve Saraçhanebaşı'ndan yürüyerek Taksim meydanına geliyor ve sırayla alandaki yerlerini alıyorlardı.
Alana yerleşme uzun sürmüş, mitingin normal süresi aşılmıştı. DİSK'in o sıradaki Genel Başkanı Kemal Türkler, DİSK üyesi sendikaların yerleşmesi tamamlandıktan sonra konuşmasını başlatmıştı. Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde, topluluğu saygı duruşuna davet etmiş ve saygı duruşunun bitiminde saat 19'u biraz geçe ilk silah sesi duyulmuştu.
1 Mayıs davası iddianamesi, ilk silah atışının Abdülhak Hamit Caddesi'nden (Tarlabaşı'nın Taksim'e çıkışı) geldiğini, arkasından iki el silah daha atıldığını, Intercontinental Oteli'nin önünden de iki el silah sesi duyulduğunu belirtiyor.
Ateş açılan başka yerler, iddianamede şöyle belirleniyor: "Tesadüfi olmayan bu atışları, Intercontinental Oteli'nin muhtelif kat ve bölümlerinden, bu otelin yanındaki inşaat ve çiçekçi dükkânı içinden, PTT binasının üstünden, Pamuk Eczanesi'nin üstünden veya civarından aynı anda başlayan seri atışlar izlemiştir."
İddianamede çeşitli yönlerden açılan yaylım ateşinin 810 dakika sürdüğü belirtiliyor. Yüzbinlerce kişinin toplandığı alanda çıkan paniğin bilançosu 34 ölü ve 126'dan fazla yaralıydı. Ölenlerin 28'i ezilme ve boğulma sonucu hayatını kaybetmişti.
Gerilim ve kampanya
1 Mayıs öncesinde sol gruplar arasında süregiden gerilim, sağ basının açtığı kampanya ile körükleniyordu. Tercüman'ın ünlü imzaları Ahmet Kabaklı, Rauf Tamer, kehanetlerde bulunuyor, felaket tabloları çiziyor, "bütün yurdu kana bulaması mümkün kışkırtma ve tecavüz hareketleri"nden, "mallara, canlara kıyılabileceğinden", "saf vatandaş"ların evlerine kapanacağından söz ediyorlardı.
"Sokak işgal altında"ydı, "Mao'cu, Lenin'ci ve daha bilmemneci, fakat asla Atatürkçü olmayan bir tuhaf rüzgâr esecek"ti, "arabalar tahrip edilecek, camlar kırılacak"tı. Hergün gazetesinde, MİSK [Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu] Genel Başkanı Ömer Faruk Akıncı, l Mayıs'ın "komünist bayramı ve ihtilal provası" olduğunu ilan ediyordu.
Bu kampanya çığlıkları altında, bütün bunlara fırsat açan sol-içi gerginliğin yarattığı zeminde, her şey olup bittikten sonra katliamı, sol-içi çatışma diye gösterebilmek de zor olmamıştı.
Cumhuriyet, Politika ve Vatan gazeteleri dışında bütün basın, 2 Mayıs gününden başlayarak bu temayı işlemiş, hatta bazıları (Günaydın) daha somut suçlu tespitleri yapabilmişti: "Mao'cu vatan hainleri, işçi bayramını kana buladı" gibi...
Miting öncesinde sol içindeki gerginlik, tarafların zaten varolan zıtlaşmaları dışında, mitinge katılma konusunda çıkmıştı. DİSK yönetimine egemen olan "ilerleme" çizgisi, tam bir zıt kutup oluşturan Halkın Birliği, Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu gruplarının mitinge katılmasını istemiyordu. Bu gruplar da l Mayıs mitingine katılma kararı almışlardı. Ayrıca 1 Mayıs'tan hemen önceki günlerde bu üçlü gruptan iki kişi öldürülmüş, bu da gerginliği artırmıştı.
Resmî ağızların yaklaşımı
Sol-içi çekişmelerden yararlanmak resmî ağızların da işine gelmişti. Olay akşamı İstanbul Valisi Namık Kemal Şentürk ve Emniyet Müdürü Nihat Kaner şu açıklamayı yapıyordu:
"...DİSKin tertip ettiği miting normal bir şekilde sürmüştür. Ancak dağılmaya çok az bir süre kala, bazı gruplar Taksim alanına sızmışlardır. Çatışmayı bu sızan grubun başlattığı tanık ve çeşitli belgelerle saptanmıştır. Güvenlik kuvvetlerinin cansiperane karşı koymaları sonucu, daha da korkunç bitebilecek bu çatışma önlenmiştir. Hatta bir yağma, bir çapulculuk, anında alınan önlemlerle bastırılmıştır."
Başbakan Süleyman Demirel ise olay gecesi olağanüstü Bakanlar Kurulu toplantısına girmeden önce şunları söylüyordu:
"Kemal Türkler, mitingi bir türlü sonuçlandırmadı ve uzattı. Kemal Türkler'in, bu caninin meydana getirdiği bu olaylar, 15 Haziran olaylarının bir devamıdır... Maoist grup tarafından yaratılmıştır... DİSK mitinginde, CHP'nin belediye başkanı Ahmet İsvan da vardı. TİP'ten [Türkiye İşçi Partisi] de elemanlar vardı. İşte komünizmi tehlike olarak görmezlerse olaylar buraya kadar varır."
İlk günler geride bırakıldığında, cevaplanamayan bir dizi soruyla birlikte bir "tertip" ihtimali üzerinde durulmaya başlanıyordu. CHP [Cumhuriyet Halk Partisi] tarafından oluşturulan bir soruşturma komisyonu ve İstanbul Barosu'nun kurduğu bir başka komisyon çeşitli tanıkları dinlerken, gazetelerde, alanın değişik yerlerinden seçilen görgü tanıklarının ifadeleri yer almaya başlamıştı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Osman Ateşoğlu da geniş bir soruşturma için toplum suçları bürosunun emrine tam 25 savcı yardımcısı vermişti.
6 Mayıs günü CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e çıkıyordu. Korutürk, Ecevit'i Demirel'den önce kabul etmişti. Ecevit Çankaya'dan ayrılırken gazetecilere, "bazı kuşkuları" olduğunu belirtiyor, bunu ancak Cumhurbaşkanı'na açabildiğim söylüyor, ertesi gün CHP'nin İzmir mitinginde bu kuşkularını şöyle dile getiriyordu:
"Ben, devlet içinde yer almakla beraber, hiç değilse devlet gücünden kaynaklanmakla beraber, demokratik hukuk devletinin denetim alanı dışında kalan bazı örgütlerin, bu olaylarda başlıca etken olduğunu ve hükümetin iki kanadının da, gereken önlemleri alacak yerde, bu öğütlerden yararlanmak istediği kanısındayım."
Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül Saat 14.00 kitabında yazdığına göre, Ecevit'in "kuşkuları", Özel Harp Dairesi ile ilgiliydi. Altı cumhuriyet savcı yardımcısı, 17 klasör tutan soruşturma evrakından 41 sayfalık bir iddianame ile "eldeki sanıkları" mahkemeye sevketmişti.
Mahkemenin daha sonraki seyrinde, tanık konumundaki polislerin birçoğunun ifadelerini geri aldığı görülmüş, bunların arasında aynı anda 49 sanığı teşhis den bir polis memuru da yer almıştı.
Daha ilk oturumda savcılık makamı, asıl faillerin mahkeme huzuruna getirilmesi talebinde bulunmuştu. Duruşma savcısı, ayrıca, dosyada bulunan fotoğraflardan 12 tanesinin Adli Tıp Başkanlığına gönderilerek, "bu fotoğraflar üzerinde işaretlenmiş yerlerdeki pencere, dam ve çatı ve diğer yerlerde görülen kişilerin, mümkünse yüzleri belli olacak şekilde, bu olmadığı takdirde ne yaptıkları ve ellerinde ne bulunduğu anlaşılacak bir şekilde büyütülmesi"ni istemişti. (NM) (SÜRECEK)
* Yeni Gündem Dergisinin, 28 Nisan4 Mayıs 1986 tarihli nüshasında yayımladığı 1 Mayıs 1977/ Faili Meçhul Katliam kapak dosyasının ikinci bölümünü 30 Nisan 2007 Pazartesi günü vereceğiz.