aşkla evliliğin asla bir arada olmayacağına dair düşünce yaygındır. "kavuşamazsan aşk, kavuşursan meşk olur" sözü de sık yinelenen "ata" sözleri arasındadır.
sevgili olmak "aşk ya da evlilik" olsun olmasın iki insan arasındaki ilişkiye takılan bir ad, bir tanımlama. "özel" bir durumun olduğunu ifade eden bir sözcük.
aşk için iki tarafın olması gerekmez. birisini sevgili saymak için o birisinin aynı duyguya sahip olması gerekmediği gibi, kendini birisinin sevgilisi olduğunu var saymak için de o birisinin bunu kabul ve teyit etmesi gerekmez. aşk ve sevgili olmak öncelikle "tekil ve tek yanlı" olaylardır.
toplumda bilinen ve kabul edilmiş, "meşru" kabul edilmiş sevgililik hali için "iki adet tek" kişi olmak gerekir. dolayısıyla alışıldık sevgililer en az iki kişidirler.
ama evlilik için iki kişinin olması yetmez; bir üçüncü kişi ya da taraf gerekir. bunlardan ikisi "evli sayılacak olan"lardır. üçüncü kişi ya da taraf ise evlilik halini "kanuni ya da dini resmi bir kurum" olarak "aile" adı vererek toplumun çekirdeği olarak gören, kabul, tarif ve tescil eden "otorite" yani asıl erk sahibidir. "evlilik"ler bu üçüncü tarafın onayı halinde fiilen var ve geçerli olur.
evlilik durumunda o kişi arasında aşkın olup olmadığı, eşlerin birbirilerinin sevgilisi olup olmadıklarının da bir önemi yoktur.
bunların hepsini "14 şubat saint valentine" ya da "sevgililer günü"nü doğru değerlendirmek, bu günün muhataplarının, kadın erkek herkes olmadığını bir kez daha vurgulamak için yazdım.
asıl söylemek istediğim tüm aşıkların, sevgililerin ve evlilerin bu günü kutlama durum, koşul, olanak ve zorunluluğu olmadıklarıdır.
örneğin her "aşık"ın bunu kutlama olanağı olmayabilir. birisinin sevgilisi olanların ya da kendisini birisinin sevgilisi sayanların da bu günde bir kutlayamamaları büyük olasılıktır.
bu "özel" durumları yaşayan "müşterileri" bir kenara koyduğumuzda "sevgililer günü"ne yönelik olarak bir şeyler satabilecek olanların bu yöndeki çabalarının hedefine ulaşamayacağını söylemek büyük bir kehanet sayılmamalıdır.
"müşteri" olamayacak olanların arasında bir de sevgili oldukları ve bu günü kutlayabilecekleri halde, "felsefi ya da politik" olarak bu konuma itiraz edenleri saymak gerekir. kapitalizmin tüketim dayatmasına pabuç bırakmayan sevgilileri de hesaba kattığımızda "sevgililer gününü satmak" için çaba harcayanların taktik değiştirmelerinde ya da olası pazar alanını daraltmalarında kendileri açısından ticari yarar olabilir.
alış-veriş
oysa sevgililik hali tam da bir "alışveriş" olayıdır. çünkü genellikle bir "gereksinim"in karşılanmasına dönüktür. sevgililerin bu halleri çeşitli gereksinimleri karşılıklı olarak "karşılandığı" sürece devam eder.
gereksinimler çok çeşitli olabilir: sevgi, şefkat, bağlanma, kabul edilme, değer verilme, anlaşılma vb. bir insanın başkasına sunabileceği ve alabileceği pek çok konuda olabilir. ama bunların yanında hemen hepsinde mutlaka var olan bir başka gereksinim ise "cinsellik"le ilişki olanlardır. bu gereksinimlerin konuları, karşılanma biçimi, karşılayandaki değişim ve değişiklikler bu halin varlığı ve devamlılığını etkileyen önemli etkenlerdir.
gereksinime dayalı olarak sunulan her "meta" gibi bu ilişkide de "gereksinim" ortadan kalktığında ya da karşılanmadığında veya başka biçimlerde karşılandığında bu "alışveriş ilişkisi" biter. dolayısıyla tıpkı "sonsuz aşk" olmadığı gibi "sonsuz sevgililik" hali de yoktur.
monogami-poligami
ancak bazı insanlar için bu halin farklı sevgililerle birlikte tam ve kesintisiz bir süreklilik durumunda olabileceğini de söylemek gerek. bu "uç" durumun örneklerinin sayı, kapsam ve genişliğini kestirmek kolay ve olanaklı değildir. dahası birbirlerince "tanınmış ve onaylanmış" sevgililik hali içinde olanların her birisi yekdiğerinin kendisinden başka bir sevgilisinin olmadığı konusunda emin olmaları da mümkün değildir; üçlü, dörtlü ya da daha çok sayıda farklı sevgililik halini yaşayan örnekler vardır ve aslında gereksinimler açısından bakıldığında bunun böyle olması doğaldır da! çünkü insan denen canlı türü eksiktir, her ilişki henüz karşılanmamış bir gereksinimin karşılanması ve bir tamamlanma halinin gerçekleşmesi anlamına gelir.
bu hal ve gerçeklik aslında kadın ve erkeğin bir tür olarak asla ve kesinlikle "monogam" olmamalarından kaynaklanır. ne kadın, ne erkek, ne de diğer tüm cins kimlikler doğal durumda "monogam" değildir.
insanların yaşamları boyunca "tek eşli/partnerli" oldukları dönemler bulunabilir, hatta bu halleri çok uzun süreler yaşamış da olabilirler, ama bu gerçeklik onların "poligam" olmadıklarını kanıtlamaz.
engels'in kaleme aldığı "ailenin, özel mülkiyetin ve devletin kökeni" kitabında lewis henry morgan'a dayanarak ortaya attığı "tek-eşli"liğin ortaya çıkışıyla "özel mülkiyet" arasında bir ilişki ve koşutluk olduğu gerçeği insanın "poligam"lığı reddetmesinde, giderek kısıtlamasında ve yok saymasında en temel noktalardan birisidir.
aslında özel mülkiyetin ortaya çıkışı erkek açısından poligamlığı ortadan kaldırmamıştır. tersine ekonomiyle bağlantılı olarak özendirmiştir. ama kadın açısından bu durum söz konusu olamamıştır. oysa kadın ve erkeğin biyolojik aktivitesi ve insan soyunun devamlılığındaki rolü, genetik zincirin gelişmeye yönelik evriminde en iyi ve en yetkin olanın ortaya çıkmasında çeşitliliğin önemi çok büyüktür.
doğal seleksiyon evrimin temel koşulu ve olanağıdır. türün devamını sağlayan tek cins olan kadının bu özelliğini en iyi bir şekilde sürdürebilmesi, yaşamla bağdaşmayan yanlış mutasyonların önlenmesi bakımından da kadının "poligam" olması aslında bir doğal zorunluluktur.
modern ve "post-modern" toplumlarda ise kadının tek rolü bu olmadığı, her birleşme türün devam etmesi işlevine yönelik bir faaliyet olmadığı, yine mülkiyete dair düşünce ve yaklaşımlar da değiştiği için günümüzde "poligam" olma halini engelleyen hiçbir maddi, doğru, bilimsel ve kabul edilebilir bir sınırlama ve gerekçe söz konusu olamaz.
"nesne" değil "özne"
kadın, erkek, cins kimliklerin tümünün bedenleri her şeyden önce bireyin kendisinindir ve kendi tasarrufu altındadır ve böyle olmalıdır. "nesne"leşmemek, birey olarak varlık ve "özne"lik hallerini sürdürmek için bu bir zorunluluktur.
bunu daha erken fark eden ve uygulamada da önce davranabilen toplumlarda yaşanan örnekleri görmek ve sonuçlarını gözlemlemek, henüz o noktaya gelmemiş olanların merakla izledikleri, nasıl olduğunu ve sonuçlarını öğrenmek istedikleri bir gerçekliktir.
yalnız gündelik yaşamdaki gerçeklikler değil, gerçekliğin sanatsal bağlamda yeniden üretimi sürecinde de bu tema sıklıkla ele alınan, gösterilen ya da ifade edilen konular arasındadır.
böyle olması toplumların, anlayış, alışkanlık, gelenek ve ortak davranış biçimlerini değiştirmek, dönüştürmek ve mevcut haldeki engelleri kaldırmak açısından da bir fırsattır. çevremizde bu tür örnekler oldukça çoktur. onları izlemek, algılamak, anlamak, giderek bir düşünceye ulaşmak, yalnızca varlığı fark etmeye yönelik değil, aynı zamanda değişimi de sağlayacak olumlu bir eylem ve etkinliktir. (ms/hk)