“Size söylüyorum, bu dünyada biraz çılgın olmak aklınızı korumanıza yardımcı olur.”
“Ne kadar deliliğimiz varsa o oranda daha mutluyuz.”
Zsa Zsa Gabor’u anacak, anlatmaya bu yolla da anlamaya çalışacak bir yazının ilk cümlesi onun olmalıydı. O yüzden ilk cümle Gabor’un. İkincisi ise Erasmus’un Deliliğe Övgü’den.
İlk cümle Erasmus, ikinci cümle Gabor’dan olsa da çok farklı olmazdı esasen. Temelde aynı şeyi söylüyorlar çünkü. Fakat söyleyen nedeniyle, söylenene yüklediğimiz anlam değişiyor, değerli ya da değersiz görünebiliyor.
1917’de Budapeşte’de doğan, Zsa Zsa Gabor, 18 Aralık günü Kaliforniya’da, 99 yaşında hayata veda etti. Çoğumuzun Moulin Rouge filmiyle, filmini hatırlamayanların bile film afişiyle hatırlayacağı efsanevi Hollywood oyuncusuydu.
Efsanevi kısmı, oyunculuğuyla ilgili bir atıf değil elbette. Oyunculuk kariyeri boyunca yetmişten fazla film, dizi ve televizyon programında rol almasına rağmen en büyük başarısı 1958 yılında aldığı “En göz alıcı aktris” kategorisinde Altın Küre ödülüdür. Efsanevi tanımlaması ise tamamıyla şahsına münhasır kişiliğinden ve ününden kaynaklanıyor. Ünü ise yine ününden. Kendisinden sıklıkla “ünüyle/ünlü olmasıyla ünlü olan” (famous for being famous) diye bahsedilen Gabor, belki de kişiliği, hayatı boyunca yaptığı dokuz evliliği, insanlarla kurduğu diyaloglar ve yazdığı kitaplarla, oyunculuğundan çok daha fazla tanındı.
“Bir genç kız aşk için evlenmelidir ve aşkı bulana kadar evlenmeye devam etmelidir” dedi ve bu sözü kelimesi kelimesine uyguladı Zsa Zsa. Ya da tam tersi, önce aşkı buluna kadar evlendi, sonra da kendini haklı göstermeye çalıştı. Fark etmez. Cümlenin hakkı yenmesin.
Gabor dokuz kez evlendi, sekiz kez boşandı. 99 yaşına kadar yaşadığı ve son evliliğinin 24 yıl sürdüğü hesaplandığında, hayatını evliliklere adamış/harcamış olduğu söylenebilir.
İlk eşi Burhan Asaf Belge bir diplomattır. Akademisyen ve yazar Murat Belge'nin babası Burhan Asaf Belge ile evlilikleri dört yıl sürer. Türkiye’de bulunduğu yıllarda Mustafa Kemal’le altı ay süren bir ilişki yaşadığını anlatır Gabor biyografik eserinde. Yine Can Dündar’la yaptığı söyleşide de bu ilişkiye değinir ve hatta ölümünden sonra yazılmasını istediği detaylar verir. Mustafa Kemal’i “Maço, maço, maço” olarak tanımlayan Gabor, ona karşı duyduğu hayranlığı da dile getirmekten çekinmemiştir.
İkinci eşi Hilton Otellerinden tanıdığımız Conrad Hilton ile olmuştur. Hatta Gabor, Conrad’ın bu otelden önce İstanbul’u bilmediğini, haritada Türkiye’yi bile gösteremeyeceğini ve İstanbul’daki Hilton Hotel’in kendisinin istek ve ısrarıyla yaptırıldığını söyler. Conrad Hilton ile evliliği beş yıl sürer. Tek çocuğu Francesca da Hilton’un kızıdır ve annesinden bir yıl önce vefat etmiştir.
Üçüncü evliliğini oyuncu George Sanders ile yapmıştır; 5 yıl sürer bu evlilik.
Dördüncü evliliği Herbert Hutner ile gerçekleşip, üç buçuk yıl sürecektir.
Beşinci evliliği diğerlerine kıyasla daha az sürer. Joshua Cosden ile olan bu evlilik yalnızca on dokuz ay sürer.
Altıncı evliliği yine on dokuz ay sürecektir. Bu kez Barbie bebek tasarımcısı olan Jack Ryan’dır eşi.
Yedinci evliliği Jack Ryan’dan boşanması sırasındaki avukatı Michael O’Hara olur. Altı buçuk yıl sürmüştür bu evliliği.
Sekizinci evliliği kimilerince sayılmaz çünkü Felipe de Alba ile olan bu evlilik fes edilir. En kısa süreli evliliğidir. Bir gün sürer.
Sonunda hayatının sonuna kadar birlikte yaşadığı, en uzun süreli eşini bulur Gabor; Frederic Prinz von Anhalt. Prenses unvanıyla da hayata gözlerini yumar.
Yazarken bile fazlasıyla uzun süren bu evlilikler silsilesi içinde hayatta kalmayı başarabildiği için şanslıdır aslında Zsa Zsa. Evliliklerinden hiç pişmanlık duymadığını, eşlerinin her birinden farklı şeyler öğrendiğini de söyler hatta.
Evlilik ailesindeki kadın bireylerin neredeyse hepsinin sorunudur yoksa olayıdır mı yazmalıyız bilemiyorum. Annesi Jolie üç kez, kız kardeşi Eva beş kez, diğer kız kardeşi Magda biri Zsa Zsa’nın eski kocası George Sanders olmak üzere toplam altı kez evlenmiştir.
Evlilikleri ve dolayısıyla boşanmalarıyla ünlü bir kadın olarak ilişkiler üzerine kitaplar yazmış olmasını yadırgayamayız. Gabor’un yaşamı boyunca çeşitli söyleşilerde sarf ettiği ve kitaplarından alıntılanan cümleler esasen bu çılgın kadın hakkında bize çok şey söylüyor.
Ben tüm bu alıntıları okurken aslında göründüğünün dışında, belki de dışarıya görünenin tam tersi bir yaşam sürdüğünü düşündüm. Şımarık, kendine aşırı güvenen, hayatla ve kendiyle dalga geçen bir görüntünün altında farklı bir kadın varmış gibi sanki.
Örneğin “Aşk bir ilham kaynağı olmalıdır, bir zorunluluk değil” diyen kadındır Zsa Zsa. Evliliğin zorunluluğa dönüştüğünü hissettiğinde eşlerinden boşanması tam da bu sebepten olamaz mı?
Bu onun çıkarcı, para ya da zevk düşkünü olduğunu mu gösterir yoksa tamamen duygusal sebeplerle evlenip, aynı sebeplerle de boşandığını mı gösterir? Ben de bilemiyorum. Yazarak düşünüyorum bir yandan… Ya da “Bir kadın için gerçekten önemli olan şey; hatta güzel ya da zeki olmaktan daha önemli olan şey, eğlenceli olmasıdır” der.
Feminist bir bakış açısıyla eleştirilebilecek bir cümleyken, Gabor özelinde düşünüldüğünde açıklayıcı bir cümle oluyor. Gabor, hayatı boyunca “the Zsa Zsa Gabor” olmuştur. Bunu sağlayabilmesinin, kendisi olarak ünlü olabilmesinin belki de en mümkün yolu buydu. Eğlenceli olma, birilerini eğlendirebilme, onları güldürebilme, mutlu etme. Yazıya başladığım ilk cümlesini referans alırsak çok da farklı şeyler değil sanki söyledikleri.
Bir evliliği koruyabilmek için, kocanın bir geceyi erkek arkadaşlarıyla dışarıda geçirmesi gerektiğini söyler ve ekler “kadın da bir geceyi erkek arkadaşlarıyla geçirmelidir.”
Ya da şu “Eğer gerçekten kocan için deli oluyorsan, o zaman siz sevgilisiniz, evli bir çift değil.”
Evlilik hayatı (hayatları) ve boşanmalarıyla ilgili kendi kendisiyle dalga geçmeyi de her zaman başarmış Zsa Zsa. Benim favorilerimden biri şu cümlesi: “Bir kadının en iyi arkadaşı elmaslar değil, boşanma avukatlarıdır.” Bir diğeri: "Bir adamdan hiçbir zaman bana aldığı mücevherleri geri verecek kadar nefret etmedim."
Bağımsız bir kadındı Gabor. Çoğunlukla zengin erkeklerle evlenmiş olsa da hesaplarını her zaman ayrı kullandığını söylerdi. Belki başka bir dünyada, başka bir hayatta feminist bile olabilirdi. Ve hatta hayatını daha derinden ve farklı bir okumayla yorumlayıp, erkeklerin kadınları “kullandığı” ve yanındaki etkisini kaybedip, yaşlandıkça “yeni bir kadın” bulduğu günümüz dünyasında, onun yerinde olabilecek herhangi bir erkeğin yapacaklarını yaptığını bile iddia edebilirim. Sen yapmadan ben yaparım, gibi.
Mutlaka seveni ve nefret edeni çok fazlaydı. Böyle figürlerin çoğunda olduğu gibi. Yaşarken sahip olduğu ününü, ölümünde de korumayı başardı.
Sonuç olarak, Zsa Zsa Gabor tanıyan herkesin eleştirirken bile bir parça hak verdiği, eğlenceli üslubu ve tarzını beğendiği, kesinlikle bağımsız bir kadındı. Ve çok güzeldi. (SK/ÇT)