Matematik mantığın uygulama alanıdır görüşü, çağdaş mantığın ve çağdaş felsefenin kurucusu Alman mantıkçısı Gottlob Frege’ye aittir. Bu görüşe dayanarak Bertrand Russell ve Alfred North Whitehead, Principia Mathematica adını verdikleri eserde matematiği mantığa indirgeyerek formel bir sistem haline getirmeye çalıştılar. Fakat Kurt Gödel 1933 de yayınladığı meşhur teoremiyle matematiğin formel hale getirilemeyeceğini gösterdi. (bkz. Vikipedi). Lisedeki matematik hocam ise‘’ matematik mantıklı düşünme yöntemidir’’ derdi. Neyse fazla anlamadığım bu konuyu Sn. Ali Nesin gibi matematikçilere bırakarak asıl konumuza dönelim.
Günlük yaşamımızda ay sonunu getirebilme hesapları, taksitler vb. nedenlerle sıkça kullanıyor olmamıza rağmen, toplum olarak matematiği sevdiğimiz ve aramızın pekiyi olduğu söylenemez. Bunun eğitim sistemimizle ilgili olduğu hemen herkesin malumu. Sorgulayan, yorumlayan bir toplum olmamız istenmedi. Sadece biat etmemiz ve kabullenmemiz istendi. Sizin için en iyisini biz düşünürüz dendi. Hani ‘’Size ne oluyor! Bu Ülkeye komünizm gerekirse onu da biz getiririz ‘’ türünden. Bu gerçek, 7 Haziran seçimlerinde kendisini basit bir matematiksel hesapta bile gösterdi. Sevdiğim bir sözdür; gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Yüzde 10 barajını yıkmanın ortaya çıkaracağı sonuçları kestirmek için aslında iyi matematik bilmeye gerek olmadığını, sadece biraz mantıklı düşünmenin yeteceğini de herkes biliyor. Peki bu kadar basit bir matematiksel durum neden bu kadar zor anlatılabildi. Bunun başka bilim dallarını ilgilendiren birçok nedeni var kuşkusuz ama bence en önemli neden matematikle hayatın bağını kurmadaki eksikliğimiz. Bu konuda lise yıllarımdan aklımda kalan yalnızca geometri hocamızın logaritma konusunu anlatırken söyledikleri: ‘Bakın çocuklar demişti; logaritma çok önemlidir. Askerde bir arkadaşımız logaritmayı iyi bilmediğinden, top atışını bölüğe düşürdü, iki arkadaşımız şehit oldu’. Sanırım kendisi de logaritmayı pek iyi bilmediğinden konuyu bu hikaye ile geçiştirmiş, evde iyice çalışıp öğrenin demişti.
Bu kadar zorlanmamızın bir diğer önemli nedeni de, yıllardır toplumun önemli bir kesiminin üzerine sinmiş olan yılgınlık ve siyaseten başarısızlık duygusu. Birlikte bir şeyler yapabilme düşüncesinin neredeyse yok olması ve teslim olunmuşluk hali. Yazının başlığının Türkler olması da bununla ilişkili. Barajı yıkma konusunda diğer halklar en azından pratikte fazlasıyla gereğini yaptılar. Beklenenin üzerinde performans göstermelerine rağmen Türkleri ikna edebilmek için epeyce çaba sarf etmek gerekti. Bu zorluğu hepimiz en azından bu seçim sürecinde yaşayarak gördük. Ee kolay değil, diğer halklar uzun zamandır mücadele ediyor, bedeller ödüyor. Biz ise neredeyse mücadeleyi unutmuş iken Gezi Süreci ile kendimize gelir gibi olduk. O süreçlerde yeniden canlanan mücadele pratikleri, birlikte davranabilme yeteneğimizi ortaya çıkarmakla kalmadı, barajı yıkmanın da mümkün olabileceğini göstererek, Türkiye’nin makus talihini değiştirebilecek bir sürece evrildi. Gençliğin değiştirici ve dönüştürücü rolü yeniden hatırlandı. Büyük toplumsal kesimlerin içinde debelendiği frustration halinden çıkabileceğimiz konusunda umutlarımızı yeşertti. Bu açılardan bakıldığında Gezi süreçlerinde yitirdiğimiz canlarımıza bu Ülkenin çok şey borçlu olduğunu daha iyi görürüz.
Umalım ve isteyelim ki, birlikte nelerin başarılabileceği gerçeği, kısa vadeli kazanımlara değil, geleceğimizi yeniden kurmaya, yeni yaşamı kurmaya hizmet etsin. Yılların üzerimize örttüğü yılgınlığı kaldırıp atarken, geleceğimizin kendi ellerimizde olduğunu bir an olsun unutmadan, birliktelik cephesini daha da genişletmek ve kalıcı hale getirmek en önemli görev olarak önümüzde durmaktadır. Şimdilik bu oluşuma katılmamış, mesafeli davranmış kesimlere bu tavırlarını değil, yeni birlikteliklerdeki rollerini hatırlatmak en doğru yaklaşımdır. Şunu da asla unutmamak gerekiyor; HDP’ nin bu başarısından, sadece destek olanlar değil, şimdilik olmayanlar da büyük bir beklenti içerisindedir. Sn. Selahattin Demirtaş’ın önümüzdeki dönemlerde iktidarı hedefliyoruz söyleminin, hayatta karşılığını bulmasının şifreleri burada yatıyor. Bu bağlamda, 7 Haziranda HDP’ye verilen oyları değil, verilmeyenleri diğer partilerdeki emanet oylar olarak adlandırmak gerekiyor.
Son bir matematik sözü: Matematikçi zannetmez çünkü bilir, iknaya çalışmaz çünkü ispat eder!..