Bir kitapçı dükkanına girdiğinizde anarşizme ayrılan bölümün tek rafın yarısını bile doldurmadığı zamanlar artık epey geride kaldı. Henüz mükellef bir bölüme de sahip değil. Ancak Türkçe’deki anarşist kitaplığımız gün geçtikçe zenginleşiyor. Bunlar arasına geçtiğimiz aylarda Barış Soydan’ın, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Türkiye’de Anarşizm-Yüz Yıllık Gecikme” adlı kitabı da katıldı.
Bunun, anarşizme yönelik yerküresel çaptaki bir ilginin bir yansıması olduğu gerçek. Dünyada gelişen toplumsal hareketlerin yapısı ve yönelimlerine baktığınızda da anarşizmin belirginlik kazandığını söylemek hiç de iddialı bir söz olmaz.
Perdeyi 1999’da Seattle’de, Cenova’da ve Washington DC’deki gösterilerle aralayan anarşizm, 2011’de yeniden sahnedeydi. Wall Street’ten başlayan “işgal et” hareketi, Yunanistan isyanı, İspanya’daki “öfkeliler” hareketi ve kısmen Tahrir Meydanı... Buralara anarşist niteliğini veren bu insanların bir araya geliş ve birlikte eyleme biçimleriydi. Yoksa, bu toplumsal hareketlere anarşist niteliğini kazandıran, o meydanları dolduran insanların bizzat anarşistler olması değil. Ancak insanlığın geçirdiği onca deneyimden sonra anarşinin, iktidar, hiyerarşi ve tahakküm yapılarına yönelik uyanıklığı ve mücadeleciliği, ekmek, özgürlük ve daha pek çok toplumsal talebin dile getirilişinde can buluyor.
Türkiye’ye gelince... Henüz anarşinin mührünü vurduğu yaygınlık kazanmış bir toplumsal hareketten söz etmek pek mümkün olmasa da vicdani ret, ekoloji, kadın mücadelesi, sınıf mücadelesinin kimi biçimleri ve LGBTT mücadelesi ve hatta Kürt mücadelesinde anarşinin izlerini ve temasını görmek mümkün.
İşte Barış Soydan, kitabında dünya ile Türkiye arasındaki bu açı farkını sorguluyor. Batı’da ve Güney Amerika’da yerleşiklik kazanan bu anti otoriter akımın Türkiye’deki yüz yıllık gecikmesinin ve yaygın bir toplumsal harekete dönüşememesinin nedenlerini anlamaya çalışıyor.
Tabii Barış Soydan bu konuya yönelir yönelmez, anarşizmin, o eğilimler zenginliğinin içinde buluvermiş kendini. Chomsky’nin deyişiyle “anarşizmin o her şeyi kaldıran geniş sırtıyla” taşıdıkları: Toplumsalcı anarşizm, isyancı anarşizm, anarko-sendikalizm, anarko-feminizm, ilkelci anarşizm, vicdani ret, LGBTT, Bookchin’cilik, Hakim Bey’cilik, ekoloji, postyapısalcı anarşizm, yeşil anarşizm, Kürt meselesine odaklanan anarşizm, İslami anarşizm...
Kitapta Barış Soydan’ın bu akımları benimseyen insanlardan ulaşabildikleriyle yaptığı görüşmeler okura aktarılmış. Bu eğilimlerden insanlarla, anarşizmin Türkiye’de neden yüz yıl geciktiği sorusuna yanıt aranıyor.
Barış Soydan’ın Mehmet Ö. Alkan ve Cemal Selbuz ile yaptığı röportajlarda yer alan, 19. yüzyıl Osmanlı İstanbul’u ve Anadolu’sunda Ermeni örgütleri içindeki anarşistler ve İtalyan anarşistlerinin etkili faaliyetleri dikkate değer. Hatta ünlü İtalyan anarşist Errico Malatesta’nın, İskenderiye’den bindiği geminin uğradığı İzmir’de neredeyse tutuklanacağını öğreniyoruz. Neyse ki, dostluk kurduğu gemi kaptanı onu kurtarmış...
Anarşizm adına sadece Kropotkin’in adının duyulduğu, “dünyanın hızla uzaklaşırken onların da Stalinizme doğru koştuğu” Türkiye’nin 1968’ini Gün Zileli anlatıyor. Ve o yıllarda hiçbir anarşisti tanımadıklarını, hakim akımın Marksizm olduğunu anlatıyor Zileli... Oysa, yüzyılın başında İstanbul ve Anadolu’da Ermeni ve İtalyan anarşistleri o denli faalken... Bu geçirimsizlik ve temassızlığın nedenleri hiç de meçhul olmamalı.
Ve solun 1968’de başlayan yükselişine 12 Eylül ile bir nokta konulduğunda, bazı kişiler için edinilen tek deneyim devletin gaddarlığı değildi. İnsanı nesneleştiren sosyalist örgütlenme biçimleri ve pratikler de artık sorgulanmaya ve terk edilmeye başlanmıştı. İşte anarşizmin “asıl başlangıç noktası” olarak kitapta bu dönem, yani 12 Eylül sonrası yer alıyor: Kara dergisinin çıktığı 1986 yılı. Geçtiğimiz Temmuz ayında kaybettiğimiz Türkiye’nin ilk vicdani retçilerinden Tayfun Gönül ile Ahmet Kurt ve Ufuk Ahıska, Kara dönemini ve liberterlerin 12 Eylül sonrasında ortaya çıkışlarını, farklı üsluplarını ve “a-politikliklerini” anlatıyor.
Sonrasında Kara’nın birey odaklı dünya görüşünün reddi üzerinden bir araya gelen anarşistlerin yayınladığı Efendisiz dergisi. Bu süreçteki ayrışmalar ve kimlerin hangi gerekçelerle hangi tutumları takındığı konusundaki anlatımlar kitapta biraz eksik kalmış.
Tayfun Gönül’ün vicdani reddini ilan ettiği süreci anlattığı kitapta, Yavuz Atan da Savaş Karşıtları Derneği'ni anlatıyor. Anarşizmin Türkiye'de bir hareket halini aldığı Anarşist Gençlik Federasyonu, AGF'ye de Kadir Çakır ile yapılan röportajla değiniliyor.
Ayrıca Gazi Bertal ile yapılan röportajda da Türkiye'de en uzun süre hayatta kalan anarşist yayınevi Kaos anlatılıyor.
Kitapta "Anarşizmin Bugünü" olarak adlandırılan bölümde de Türkiyeli anarşistler arasında boyveren eğilimler, NATO karşıtı eylemler, Yeryüzüne Özgürlük manifestosu, Toplumsal Ekoloji dergisi, LGBTT mücadelesi, Anarko-feminizm, anarko-sendikalizm, Müslüman anarşistler ve anarşistlerin haberleşme faaliyetleri gibi konular; Kürşad Kızıltuğ, Rahmi Öğdül, Sezgin Ata, Bertuğ Kodamanoğlu, Tarık Aygün, İnan Mayıs Aru, Göksun Yazıcı, Batur Özdinç, Reni Parker ve Alper Şen ile yapılan röportajlarla aktarılıyor.
Sınıf mücadelesi, toplumsal devrim, ekoloji, yerel yönetimler, Marksizm ve Marksistlere dönük eleştiriler de kitapta tartışılan konular arasında. Türkçe-Kürtçe olarak yayınlanan "Qijika Reş" (Kara Karga) adlı dergiden Ramazan Kaya, İsmail Yıldız ve Sami Görendağ ile yapılan röportajlarda anarşistlerin Kürt sorununa yaklaşımları ve Kürt siyasi hareketine dönük değerlendirmeleri bulunuyor.
Kitabın yazarının, "Türkiye'de muhalif sol söylemin değişip zenginleşmesine büyük katkılar yapan anarşizm, aradan geçen çeyrek yüzyılda neden yaygın bir siyasal harekete dönüşemedi?" sorusuna verilen yanıtlardan sonda ortaya çıkan sonuç ise "Türkiye toplumunun otoriteye fazla bağlı oluşu...” (AS)
* “Türkiye'de Anarşizm/ Yüz Yıllık Gecikme”, Barış Soydan, İletişim Yayınları, Ocak 2013, 396 sayfa, 25 TL.