Yunanistan'ın birçok şehrinde gerçekleşen çatışmalar ve yağmalamalardan sonra bazı gazeteler pazartesi sabahı manşetten devleti göreve çağırıyordu, "devlet nerede?" ve "hükümetsiz ülke" başlıklarıyla polisin ve devletin olayları kontrol altına alma hususunda yetersiz kaldığını yazıyorlardı.
Ertesi gün polis mevcudiyetini gösterdi. Salı günü öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilen eylemlerde bizim Çevik Kuvvet'in muadili MAT fazlasıyla mevcuttu. İlkokul öğrencileri ve öğretmenlerinden oluşan grupların üzerine yürümekten ve biber gazı kullanmakta çekinmediler. Gazeteler hakikaten ne istiyorlardı? Sorun, Antieksousiastes (İktidar Karşıtları) grubu üyelerinden birinin söylediği gibi, devletin ve onun düzen anlayışının eksikliğinden değil, fazlasıyla mevcut olmasından kaynaklanıyordu.
Polis şiddeti
Son dönemde polisin yaptıklarına bakarsak ne demek istediğimizi anlarız. 1980-2003 arasında gerçekleşen bazı olaylardan sadece örnekler verelim, tam liste maalesef çok daha uzun.(1)
- Kasım 1980'de Politeknik üniversitesi anma günündeki(2) eylemde genç işçi Stamatina Kanelopoulou ve 26 yaşındaki Yakovos Koumis MAT tarafından copla dövülerek öldürülüyorlar.
- Ağustos 1985'te polis kontrolüne direnen 22 yaşındaki ABD uyruklu Katherine John Bull'u, Nikos Stathopoulos adlı polis silahla öldürüyor.
- Kasım 1985'te yine Politeknik üniversitesi anma günlerinde 15 yaşındaki Mihalis Kaltezas polis kurşunuyla öldürülüyor.
- Şubat 1986'da 17 yaşındaki Manolis Kandanoleon, çalıntı arabaya girmeye çalışırken üç polis tarafından açılan ateş sonucunda başından vurularak öldürülüyor.
- Mart 1990'da Preveza kasabasında bir videocuya soygun yapmak üzere girmeye çalışan 15 yaşındaki öğrenci Dimitris Kiheris, sıkıştırıldığı tuvalette polis kurşunuyla öldürülüyor.
- 1993'te Ilias Stamatopoulos adlı polis 25 yaşındaki Yannis Cicis'I bir barda vurarak öldürüyor.
- Ocak 1994'te, kontrol noktasında durmadığı için polis 28 yaşındaki müzisyen Theodori Yakas'ı 4 kurşunla öldürüyor.
- 1996'da Skala Oropu bölgesinde Arnavutlara karşı düzenlenen "temizlik operasyonu" sırasında Karakaidos adlı polis bir Arnavut'u öldürüyor.
- 1996'da polis, iki karpuz çalmaya çalışan 20 yaşındaki Fadıl Nabuzi'yi öldürüyor.
- 1996'da Libaderya bölgesinde firar etmiş bir kişiyi bulmak için gerçekleştirdiği "operasyon"da, polis 45 yaşındaki Roman Tasos Muratis'i üç çocuğunun gözü önünde öldürüyor.
- 1998'de Selanik merkezinde arkadaşlarıyla şehri ziyaret etmeye gelen 17 yaşındaki Yugoslav uyruklu öğrenci Marko Boulatoviç'i, Kiriakos Vantoulis adlı polis öldürüyor.
- 2000'de dört gencin sürdüğü arabaya polis uyuşturucu satıcıları olduklarından şüphelendiği için ateş açtı. 18 yaşındaki öğrenci Sotiris Katsiotis'in sırtına saplanan kurşun felç olmasına yol açtı.
- 2001'de Zefiri bölgesinde polis kontrolünde durmayan 21 yaşındaki Roman Marino Hristopoulos'u polis başından vurarak öldürdü.
- 2001'de polis, 20 yaşındaki Arnavut Sedhak Selniku'yu bir kafeteryada başından vurarak öldürdü. Polisin ateş etmesinin nedeni, Arnavut genç halihazırda silahlarını çıkarmış dört polise karşı bıçak çıkartmış olmasıydı.
- 2003'te polis kontrolünde durmayan 22 yaşındaki genci polis başından vurarak öldürüyor.
Polis şiddeti yeni değil ama...
Ve liste devam ediyor. Bu liste, devletin toplumdaki zayıf varlığının göstergesi olmanın tam tersine, devletin ve onun "güvenlik" organlarının monopolize ettikleri şiddeti, diledikleri gibi kullanabildiklerinin de göstergesi. Bu liste aynı zamanda bazı particilerin Yunanistan'da göstermeye çalıştığı gibi sadece Yeni Demokrasi partisi hükümeti sırasında gelişmiş bir fenomen değil. Ancak, eğer hükümet politikaları arasında bir karşılaştırma yapmak gerekirse Yeni Demokrasi döneminde sertleşen bir politika olduğunu söylemek mümkün.
Polis ve güvenlik güçlerinde Yunanistan İnsan Hakları Ligi'nin de belirttiği gibi, bir "şiddet alt kültürü"nün beslendiği bir gerçek. Örgütün vurguladığı üzere, son yıllarda artış gösteren ve eylem yapan işçilere, öğrencilere ve genel olarak göçmenlere (sınırı geçmeye çalışırken sırtlarından vurulan ve şehir içinde karakollarda polislerin eğlenmesi adına işkence gören göçmenler sadece bir iki örnek) yöneltilen şiddet olaylarındaki artış şans eseri değil.
Bunu Yeni Demokrasi, bu sene düzenlediği yeni yasayla birlikte destekliyor: Güvenlik ve korumalar da, polis gibi her yerde ve her zaman, hiçbir neden olmasa bile, silah taşıyabilecekler. Şehirler gittikçe militaristleşiyor.
Poliste ırkçı örgütlenmeler
Synaspismos partisinin (SYRIZA'nın parçası) önümüzdeki günlerde yayınlanacağı bir raporuna göre, aşırı sağ gruplar- buna Nazi yanlısı, ırkçı ve faşist örgüt Xrisi Avgi dahil- sistematik bir şekilde güvenlik güçlerinin içine yerleşiyorlar.
Son günlerde yaşanan olaylarda fotoğraf kareleri bu iddiayı bir kez daha doğruluyordu. Indymedia'da (www.athens.indymedia.gr) ve meşhur araştırmacı-gazetecinin devlet televizyonundan atıldıktan sonra kurduğu online televizyon ve haber kanalı TV Xoris Sinora'da (www.tvxs.gr) yayınlanan fotoğraflarda, polislerin koruması altında sokaklarda ilerleyen, elleri sopalı, sivil giyimli ve bazıları maskeli polis mensupları mevcut.
Bugünkü gazetelerde bu sivil giyimli polislerin provoke etmek için yağmalamalara ve ateşe vermelere katıldıkları söyleniyor.
Patra'dan Protagonistes programı için bildiren ve yerel Xrisi Avgi örgütü üyelerini tanıyan bir gazeteci Patra'da çıkan olaylardaki vandalism ve yağmalamaların bazılarını gerçekleştirenlerin Xrisi Avgi örgütü üyeleri olduğunu söyledi.
15 yaşındaki Aleksis'in (Alexandros Grigoropoulos) öldürülmesinin ardından cumartesi gecesi Atina'nın alışveriş caddesi Ermou'da çıkan olaylar ve dükkanların yakılması, TV Xoris Sinora'nın Eksarhia bölgesinde, Anarşistlerle de görüşerek hazırladığı habere göre, Anarşistler tarafından değil, Xrisi Avgi üyeleri tarafından başlatılmıştı.
Karamanlis "kör şiddeti" lanetliyor ama gözlerini açmıyor
Son günlerde olan olaylarda sadece gençlik ve öğrenciler yoktu. En azından benim katıldığım eylemlerde yaş sınırı yoktu. Yaşlısından gencine, göçmenler ve vatandaşlar sokaklardaydı. Bizi medyada şiddet uygulayan 500–600 kişilik gruplar olarak göstermeye çalışıp, artık toplumsal ayaklanma olarak adlandırılabilecek bir fenomeni "kör şiddet" olarak göstermeye çalıştılar.
Aslında gerçek şu: Hedefi olan bir şiddetti bu. Bir yandan her önüne gelen dükkan ve bina yakılıp yıkılmadı (Atina'daki bazı istisnalar dışında); özellikle bankalar ve çokuluslu şirketler hedef alındı.
Katılanların hepsinin, hatta vandalizm uygulayanların ve yağmalayanların da çok ciddi ve dinlenmeye değer nedenleri vardı. Ve bu devletin boş bıraktığı alanlarda onların sloganları, öfkesi ve bazen de şiddetti duyuldu.
Şehirler polisleştirilirken, toplumda kaynayan sorunlar tamamen göz ardı ediliyor. Son olaylarda sorunumuz, devletin düzeni ne kadar sağlayıp saplayamadığı değil, bu öfke ve ayaklanmanın kaynaklarının nerede olduğu. Karamanlis ile görüştükten sonra açıklama yapan SYRIZA partisi meclis grup başkanı Alavanos haklıydı: "Biz sizlere –siyasileri ve medyayı kastediyor- senelerdir söylüyoruz. Gençlik, gençlik ve gençlik."
"600 avro nesli"
Gençliğin son günlerdeki ayaklanması birçok kişi için sürpriz olmadı. Toplumsal sorunların yükünü taşıyan, önünü ve geleceğini bulanık gören ve umudunu kaybeden bir gençlik var. "600 avro nesli"-gençliğe medyada kısaca böyle deniyor.
Bu gençlik ya özelleştirilmiş üniversitelerin hükümetin destekleme planı olmadığı, devlet üniversitelerini yuttuğu bir sistemde yer bulmaya çalışacak ya da iş dilenirken esnek saatlerle, minimum istihdam haklarıyla ve düşük maaşlarla çalıştırılacak.
Bir yandan devletin ve iktidar parazitlerinin kamu varlığını yağmalamasını izlerken, öte yandan kendilerine hiçbir şeyin vaat edilmediğini görüyorlar. En büyük yağmaların su yüzüne çıktığı bir sene yaşadı Yunan toplumu:
Siemens tarafından müthiş rakamlarla verilen rüşvetleri yiyen siyasiler, kilise ve onların off-shore şirketleriyle beraber siyasilerin kurduğu ve devlet mallarının ve varlığının soyulup soğana çevrildiği kombinalar...
Yeni Demokrasi, Yunanistan'ın krizde olduğunu hâlâ reddederken, bankalara 28 milyar avro aktaracak bir "kurtarma paketi"ni lanse ediyor ve para aktarımı bu aydan itibaren başlıyor (bu parayla 20 bin okul yapılabilirdi).
Hükümetin sorumluluk sahibi ve bilinçli olarak doğru yolda ilerlediğini iddia ederken bakanlar skandallar sonucu istifa etmek zorunda bırakılıp patır patır dökülüyorlar.
Yunanistan'ın "istenmeyenleri"
Devletin göçmen politikası yok: Eğer denizde, Meriç nehrini geçmeye çalışırken veya bir kamyonun arkasında günlerce sıkışmış beklerken halen hayatlarını kaybetmemişlerse, göçmenleri Yunanistan'da karanlık ve zor bir hayat bekliyor.
1 milyon göçmenin yaşadığı ülkede (bunların 500 bini resmi olarak Yunanistan'da bulunuyor ve toplam rakamın yarısından fazlasını Arnavutluk'tan gelen göçmenler oluşturuyor), özellikle Afganistan ve Irak savaşlarından sonra göçmen sayısı arttı, ama bununla orantılı bir politika geliştirilmedi.
İkinci ve üçüncü nesil göçmenler vatandaşlık yasası çok sıkı olduğundan ve bir pratik olarak "yabancılara" vatandaşlık verilmediğinden, oturma izni çıkartmak için insanın ruhunu körelten prosedürlerle uğraşıyorlar.
Pakistan, Bangladeş, Nijerya, Afganistan ve Irak gibi ülkelerden gelen göçmenler, Atina ve diğer büyük şehirlerin merkezinde 15-20 kişilik gruplar halinde, bize Laleli'deki göçmenlerin koşullarını hatırlatacak, ısıtmasız, yataksız, yemeğin zor girdiği küçük apartman dairelerinde yaşıyorlar.
İş güç bulabilen ve daha iyi durumda olan göçmenlerse, çocuklarının okullarda ve kendi işyerlerinde veya iş ararken ayrımcılığa maruz kaldıklarını görüyorlar.
Örneğin geçen haftalarda Agios Panteleimonas'ta aşırı sağ örgüt Xrisi Avgi üyeleri, mahalle sakinleriyle bir olarak mahallede yaşayan göçmenlere saldırdılar ve dövdüler.
Aleksis'in ölümünden sonra çıkan olaylarda ve özellikle yağmalamalarda bir bakıverdik ki yabancılar sorumlu tutulmaya başlandı. TV kanallarında canlı yayın haberi yapan bir gazeteci "şu anda merkezdeyim ve etrafımda sadece anlamadığım diller konuşuluyor" derken, bir başkası da olayların yabancılar ve narkotik etkisi altında olan Yunanlılar tarafından yapıldığını söyledi.
Yunanistan'ın da yerli yabancıları ve istenmeyenleri var tabii ki. Burada yaşayan bizler büyük şehirlerdeki Roman mahallelerinde neler yaşandığını bilmiyor ve duymuyoruz. Örneğin Atina'nın Zefiri bölgesinde polis tarafında dövülmek ve hatta vurulmak sürpriz bir olay değil. Geçen ay boynundan vurulup öldürülen Roman genci hakkında neredeyse hiçbir kanal haber yapmadı. Tüm bunlardan sonra şaşırmalı mı?: Pazartesi akşamı Zefiri'de 150'yi aşkın bir grup polis karakollarına saldırdı ve çöp bidonlarını ateşe verdi.
Devletin sosyal politikası yok: Daha doğrusu, ekonomik politika olarak adlandırdıkları hızla uygulanan neoliberal politikalar var. Mevcut ekonomik kriz bir yana, bu hükümetin iki döneminde işsizlikte ciddi bir artış oldu ve eylül rakamlarına göre yüzde 7,6'ya dayandı.
İki yıl önce sosyal sigortalarda Ekonomi bakanlığı yöneticileri çok yüksek miktarlarla bonolara yatırım yapıp büyük miktarlarda para kaybettiler. Vatandaşlar emekli olduklarında sosyal sigortalarda emekli maaşı verebilecekleri kadar paranın kalıp kalmadığından emin olamıyorlar ve bu toplumda ciddi bir güvensizlik yaratıyor. Başarısız ekonomik ve sosyal politikaların listesi uzun ama eğitime geçelim.
Devletin eğitim politikası yok: Geçen sene Anayasa değişikliği önerisi ve yeni eğitim kanunu önerisi üzerine, bu değişikliklerin öngördüğü özelleştirilmeye karşı üniversitelerde gerçekleşen işgaller eğitimi uzunca bir süre felç etti.
Kanun hasır altı edildi ancak kasım başında Avrupa Mahkemesi Yunanistan'ın yüksek öğretimde özel kurumlara izin vermemesini topluluk hukukundaki sermayenin serbest dolaşımı prensiplerine karşı geldiği gerekçesiyle mahkum etti ve Yunanistan'a yüklüce bir ceza kesti.
Bunun üzerine yine öğrencilerin gösterileri başladı. Eylülde ilkokul ve lise öğrencilerinin gösterileri yüzlerce okulun öğrenciler tarafından işgaliyle devam etti. Öğrenciler yeterli okul sayısı olmamasından ve bu nedenle de sabahçı ve akşamcı olarak ders yapmak zorunda bırakılmaktan, var olan okullardaki -tabii ki devlet okullarından bahsediyoruz- koşulların (boya, ısıtma, çalışma şartları) sağlıklı bir eğitim ortamı sağlamadığından şikayetçiydiler.
Mesela lisedeki akşamcı bir genç, okul dershanedeki derslerle birleşince, evine gece yarısına doğru gelebiliyor. Bugünse kendileri gibi bir öğrenci öldürüldüğü için ve kendileri için karanlık bir gelecekten başka bir şey görmedikleri için sokaktalar. Şu anda Eğitim Bakanlığı tüm Yunanistan'da 100 okulun öğrenciler tarafından işgal altında olduğunu iddia etse de, öğretmen dernekleri ve sendikalara göre bu rakam bugün 400'ün üstünde.
Buna rağmen "düzen" politikalarını yumuşatmıyor. Pazartesi günkü olaylardan sonra Larisa'da 14–16 yaş arasındaki 11 genç, "Terörle Mücadele Yasası" gerekçe gösterilerek tutuklandı ve bize de gayet tanıdık gelecek "çete kurmak ve izinsiz silah(!) taşımak"tan yargılanacaklar.
Devlette cezasızlık var: Hükümet Aleksis'in öldürüldüğü ve ayaklanmaların başladığı Eksarhia bölgesinin cezalandırılmasını istiyor. Devlet burayı "özerk bölge" olarak görüyor ama gerçek biraz farklı- burası ne Kopenhag'daki Kristiania gibi cidden özerk, ne de Harlem gibi bir getto. Atina'nın merkezinde anarşistlerin, sanatçıların, marjinallerin, öğrencilerin yaşadığı bohem bir mahalle. Orayı güvenlik güçleri için özel yapan, kolay kolay o bölgede arabasıyla gezememek ve cop sallayamamak ve çoğu zaman anarşist gruplardan taş yemek... Dün mecliste Yeni Demokrasi partisi milletvekilli ve eski bakan P. Panayotopoulos artık Eksarhia'daki özerk devlete ve bölgede hüküm süren düzensizliğe (düzen karşıtlığı diyemedi) bir son verilmesini istedi.
Sanki bütün bu olayların, gürültü patırtının suçlusu Eksarhia bölgesi ve birkaç yüz anarşist. Hükümet "kör şiddeti" kınarken kendi görmezliğini görmezden geliyor. Sokaklarda her yaştan insanla yapılan röportajlardan da belli olduğu gibi, kimsecikler cezanın Eksarhia bölgesine kesilmesini istemiyor.
Çoğunluk asıl ceza çekmesi gerekenlerin ve bu öfkenin ve ayaklanmanın sorumlusunun hükümet olduğunda ve bitmeyen skandalların ertesinde cezasız kalmasında olduğunda hemfikir.
Son yılardaki skandallara bakarsak en büyük yağmalama devlet ve hükümet tarafından yapıldı. Aleksis öldürülmeden önce tüm Yunanistan Batopedi skandalıyla çalkalanıyordu. Milyarlarca avronun döndüğü ve manastırlarla siyasetçilerin aralarında kurdukları çalıp çırpma düzeni yavaş yavaş ortaya çıktı; skandal o kadar büyük ki ucu bucağı görünmüyor.
Geçen sene de Siemens'in siyasetçi ve teknokratlara ihale kazanmak için verdiği müthiş rüşvetler ortaya çıkmıştı. Ondan da önce Kültür Bakanlığı Genel Sekreteri'nin intiharıyla başlayan ve Yeni Demokrasi partisi yanlısı olan dernek ve örgütlere dağıtılan bakanlık parasıyla başlayan skandal vardı. Bunların hiçbiri sonuçlanmadı. Kimse asıl suçluların cezalanacağına inanmıyor.
Eğer devlet hesap vermiyorsa halk bir şekilde hesap soracaktır sonunda. Ve şimdi ağır bir ceza vermek istiyorlar yıllarca onlara sırtlarını çevirenlere...
Bugün insanlar, özellikle öğrenciler sokaklardaydı. Sendika ve okul komitelerinin açıklamalarına bakılırsa bu durum günlerce ve hatta haftalarca devam edebilir. Gün içinde sadece Atina'da 25 tane karakola giden öğrenciler karakollara narenciye, çöp ve taş attılar. Son günlerde söylenen yüzlerce slogan arasında bugün hep bir ağızdan öğrenciler bu sloganı atıyorlardı: "Bankalara para, gençlere kurşun, bizim günlerimizin saati geldi!" (MÖ/TK)
* Meriç Özgüneş bu yazıyı 12 Aralık Cumartesi günü yazdı.
1 Bu listeye www.athens.indymedia.gr’den ulaşıldı.
2 Cuntaya karşı öğrenci ayaklanmasının başladığı Politeknik üniversitesindeki olaylar askerin ve tankların üniversiteye girişi ve bazı öğrencilerin ölümüyle sonuçlanmıştı. Her sene 17 Kasım’da ayaklanmayı anma günleri düzenleniyor.