Ben 17 Şubat 2011'den beri Diyarbakır D tipi yüksek güvenlikli cezaevinde tutukluydum. Tutukluydum çünkü şimdi hüküm özlüyüm (hükmen tutukluyum). 24 Nisan 2012'de yargılandığım tüm maddelerden üst maddeden cezalandırılarak 18 yıl ceza aldım. Gözaltına alındığımdan beri yüzü kapalı fotoğraflar göstererek bu sensin denilip duruldu. Her defasında inkâr ettim. Kıyafetler uyuşunca bilirkişi de fiziki yapısı uyuşuyor diye rapor verince ceza kaçınılmaz oldu.
Gözaltına alındığım zaman epey şiddete de maruz kaldım, kafamda kırıklar, yüzümde morluklar var diye doktor raporum olmasına rağmen mahkeme heyeti tarafından hiç dikkate bile alınmadı. İşin trajikomik tarafı polisler beni ciddi hırpaladıklarını düşündüklerinden kaynaklı gidip kendilerini hırpaladığıma yönelik doktor raporu almışlar. Savcıya çıktığım zaman, "Bana şiddet uyguladılar" dediğimde, savcı "Bir şey olmaz sen de onları dövmüşsün durumlarınız eşit" deyip geçiştiriverdi. Diğer bir trajikomik kısım ise bana rapor veren doktor her tarafımın kan içinde olduğunu görmesine rağmen bir tedavi uygulamadı, bırak tedaviyi pansuman bile etmedi, kanlı yüzümü ve kafamı lavaboya giderken ben yıkadım.
Polislere suç duyurusu açmama rağmen 1,5 yıla yakındır herhangi bir sonuç alamadım. Daha sonra trajikomik olaylar devam etti. Yargılandığım süre zarfında ne ifade verebildim ne savunma yapabildim. Çünkü anadilde savunma yapma hakkımı kullanmak istedim. Her defasında susturuldum. Son ceza aldığım mahkemede avukatım gelmemişti mazeret bildirmesine rağmen mazereti kabul edilmedi. Mahkeme heyeti "Mahkemeyi bitiriyoruz bir şey diyor musun" dedi, ben de "Avukatım olmadan bir şey diyemeyeceğim" dedim. Beş dakika ara verildi.
Arada mahkeme salonu terk ediyoruz ben de o esnada kapıdan çıkarken mahkeme heyetinin önündeki dizüstü bilgisayarının ekranına baktım. Heyet bir bankanın internet sayfasına girmiş banka kredilerini kontrol ediyordu. Hayatımız hakkında bu kadar ciddi karar verirken ilgilerinin banka kredilerinde olması bir kez daha şaşırtmıştı beni. Ara bitti deyip bizi içeriye almadan elime kâğıtlar sıkıştırdılar. Sonra apar topar cezaevine getirdiler. Yolda cezaevi ring aracının loş ışığında elimdeki kâğıtlara elim kelepçeli olmasından kaynaklı zorla da olsa bakınca rakamların havada uçuştuğunu gördüm.
Cezaevine gelene kadar 15 yıla kadar saydım. Koğuşta daha sakin bir kafayla bakınca 18 yıl olduğunu gördüm. Tek bir eylemden yargılanıp da örgüt üyesi olmadan 18 yıl alan çok nadir insanlardanım sanırım. Bulunduğum 600 kişilik cezaevinde emsalim yok. Şu anda dosyam Yargıtay'da, yargılandığım maddeler ve aldığım cezalar şöyle;
- Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek: 7 yıl 6 ay
- Örgüt propagandası: 1 yıl
- Patlayıcı madde kullanmak (Molotof) : 4 yıl 6 ay
- Kamu malına zarar: 5 yıl
Dosya hakkında bilgilerim bu kadar. Eğitim hakkında ise bilgilerim şöyle; 2008 - 2010 arası Harran Üniversitesi'nde Ziraat Teknisyenliği okudum, daha sonra yabancı dilden sınava girdim Mersin Üniversitesi Turist Rehberliği bölümünü okumaya hak kazandım, kaydımı yaptırdım. Ev bile tutmuştum. Mersin'den Diyarbakır'a gelince 15 Şubat eylemleri vardı ve benim de bunlara katıldığım iddiasıyla 17 Şubatta tutukladılar. O günden beri içerideyim.
Daha önce lise 3'te yine tutuklayıp cezaevine atmışlardı, sonrasında birkaç kez gözaltına alındığım da olmuştu.
Bakanlık, cezaevlerinde bulunan öğrenci sayısı hakkında açıklamalarında yanlış bilgiler veriyor. Gerçeğin söyledikleri gibi olmadığını sadece Diyarbakır D tipi cezaevinde bugün itibariyle (çünkü her an bu sayı yükselebilir) elli üç öğrenci bulunuyor olması gösteriyor. (YÇ/HK)
* Meçhul Öğrenci Postası mektuplarını okumak için tıklayın.