Bazı sivil paşalar, tadı iyice kaçmış, kalıplaşmış ithamlarla itibar sağlamaya çalışıyorlar! Her birimiz bir Kubilay oluruz!... sözünün sahibi belli ki pek mazur! Ya arka çıkan diğerlerine ne demeli?! Sosyo-ekonomik kalkınmanın anahtarı olmakla yükümlü üniversiteler, demokrasinin sağlıklı yürümesine de katkı sağlamalıdırlar.
YÖK konusunda inkâr edilemeyecek gerçekler şunlardır:
1. Farklı dünya görüşlerine sahip üniversite mensupları, büyük çoğunlukla, yıllardır YÖK sisteminin ıslah edilmesini istemektedirler. Bu sebeple YÖK tartışılmalıdır, nitekim tartışılıyor.
2. YÖK yasa tasarısı kamuoyunun tartışmasına açıldığı zaman -yapılanması hakkında yeterince fikir veren- YÖKün kabadayı reddiyeciliği, bugünkü telaşlı itirazları mesnetsiz ve hafif kılmaktadır.
3. Kısır atışmalar, meseleye daha geniş açıdan bakmaya manidir; köklü ıslahatın yolu kapandığı için kaçınılmalıdır. Bu açıdan bakıldığında bu boş itham ve tartışmada mazur rektöre arka çıkmak, dikkatleri asıl konudan başka yönlere çekmek ve sağlıksız düzenin devamı için zaman kazanmaktır ki bu milletin zararınadır.
4. Yeni YÖK tasarısında ciddî eksikler bulunmaktadır. Halihazırda, görüş almak üzere öğretim elemanlarına formlar dağıtılmıştır. Formlarda taslağı peşinen kabul edilemez! olarak niteleyenlerin, farklı fikirleri dikkate almaları beklenemez! Üniversite mensupları, ancak YÖKün ve yönetimlerin ipoteği kalkarsa önemli katkı sağlayabileceklerdir.
5. Taraflar konuya üniversitenin aslî görevleri açısından bakmalıdırlar. Üniversitelerin kaynaklarının dünya standartlarıyla kıyaslamasında yabancı dilde bilimsel yayın yegane kıstas olamaz. Eğitimimiz, bizim oğlan okur, döner yine okur! çarkından kurtarılmadıkça ülkemiz gelişmiş ülkelerin devşirme alanı olmaya mahkûmdur.
Bedeli toplam millî gelirden karşılanan teknoloji kullanımı ve ücretler, somut sonuçlara yönelik üretim gerçekleşmedikçe sorgulanmalıdır.
Bu nedenle yönetimlerin geri dönüşümsüz harcamaları, başarı değil ancak israftır. Öncelikle sağlam bir araştırma-öğretim-üretim zincirinin kurulması gereklidir.
Bu zincirin bir tarafında üniversite öncesi eğitim-öğretimin gerek amaç gerekse nitelik açısından bütünüyle gözden geçirilmesi ve eleme-sıralama imtihanları hakkaniyete uygun olarak yeniden düzenlenmesi; diğer tarafında ise emeklerin millete üretim olarak dönüşünün sağlanması yer almaktadır.
Bugün sosyal bilimcilerin yeterince hür araştırmaları değerlendirilebilseydi, ülkede başörtüsü meselesi olmayacaktı; fen bilimcilerinin ve mühendislerin araştırmaları değerlendirilebilseydi üniversite-sanayi işbirliği çabaları emekleme safhasını çoktan aşmış olacaktı.
6. YÖK üzerinde fırtınalar koparılmasının asıl sebebi, varlığı asla inkâr edilemeyen denetimdir. Dünyanın her yerinde -bilimsel özerklik fikrine rağmen- üniversiteler dolaylı-kaçınılmaz bir denetime tabidir!
Denetim, ülkemizde hiçbir zaman eğitim-öğretimin tabiatına uygun olarak kendiliğinden gerçekleşmemiş, konu ve araçları itibarıyla ne millî ne de bilimsel nitelikte olabilmiştir!
Sivil komuta heyetinin malûm asker ziyareti, bu denetimi millî-tabiî akışına bırakmama niyetinin delili bir istismar çabasıdır. Aksine, denetim millî olduğu takdirde mandacıların emelleri asla gerçekleşmeyecek, Türk gençliği Çanakkale ruhuna aykırı yetişmeyecektir. Bu durumda tartışmaları rejim zeminine çekmek saptırmadır ve vatanperverlikle bağdaşmaz...
7. Öte yandan yabancı dilde eğitim-öğretim, rektör ve dekan seçim komedileri gibi konulara tekrar tekrar değinmek ise tiksinti verici. Kendini, tarihi ve gelenekleri olmayan bir üçüncü dünya ülkesinin eğitimsiz vatandaşları ayarında görmek hakikaten çok acı
İnsana Yok be yahu bu kadarı olmaz! dedirtecek bir üniversite tablosu, geri kalışımızın en güzel açıklamasıdır. Üniversiteler geriliğin çemberini kırmadıkça diğer hiçbir kurumdan üretkenlik beklenemez; ülke kirli siyasetin ellerine kalır. Kullanılan zavallılar ise -onyıllarca yaptıkları gibi- hatayı olduğundan uzaklarda arar; batar da batarlar!
* Vedat TANYILDIZI; Fırat Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölümü, Termodinamik Anabilim Dalı Anabilim Dalı Başkanı