Yeniden Doğuş ve kedi mahkemeleri

Yeniden Doğuş ya da daha bilinen adlandırmayla, Rönesans, birçok teknolojik gelişmenin olduğu, kentlerin geliştiği, tasarım fikrinin öncüllendiği bir dönemdir. Temellendiği özellikler, Yeni Platonculuk (Neo-Platonizm), Antik Çağ değerlerine yönelme (Antik Roma kastedilmektedir), Hümanizm (insan severlik olarak algılanmamalıdır), Bireycilik (İndividualizm), doğaya yöneliş (işlevsel bir araştırma pratiği içerir), maddeleriyle özetlenebilir. Söz konusu özellikler, Avrupa merkezli olduğu varsayılan dünyanın gelişiminin ve ilerlemesinin (!) önemli bir kırılma noktasını anlatır. Feodal Ortaçağ Avrupası’nda iktidar ‘söz’ ile kurulmuştur yani Papalık sözün tekeli olarak karşımıza çıkar. Oysa Rönesans döneminde prenslikler ve dolayısıyla nüfuzlu aileler bu ‘söz’ü paylaşırlar hatta sözden pay alırlar. Resim sanatında kutsal sahnelere dahil olan bu paydaşlar, bugünün deyişiyle sponsorluk ettikleri resimlerde peygamberlerinin doğumuna bile şahit olarak gösterilirler. İmgenin egemenliği, matbaanın hayata dahil olmasıyla büyük ölçekli kitlelerce görülmeye başlanır. Kutsal kitap yerel dillere çevrilir böylece ilahi söz herkesin okuyabileceği ve ezberleyeceği bir düzleme getirilir.
Yukarıdaki genel geçer açıklamalarda var edilen gelişme ve ilerlemeler halk kitlesini kapsamaz. Merkez yani katedral ve kiliselerin hatta üniversitelerin oluşturduğu bu ihtişamlı alanlar belli bir sınıfın erişimine açıktır. Bu sınıfa dahil olsalar da kadınlar belli sınırlar dahilinde merkeze yaklaşabilirler. Zaten Rönesans dönemi, ‘cadılık’ suçlamalarıyla özellikle kadınlara (alt sınıf olarak nitelendirilenler çoğunluktadır), çocuklara, az sayıda erkeğe ve kedilere (farklı hayvanlara dönüşme kayıtları da vardır) yapılan bir ‘günah keçisi’ avının doruğa ulaştığı süreçtir.[1] Cadılık var olan bir olgu değil bir suçlamanın kodudur, çirkinlikle özdeşleştirilir, dolayısıyla insanımsı ötekiler yaratılır. Ötekilere, kendi çoğulluklarının farkında olmamaları salık verilir. Cadılara yöneltilen suçlar, hayvana dönüşme, gece ayinleri yapma, gece uçuşları gibi karanlıkla yani demonik güçlerle ilişkisini gösterme amaçlıdır. Bu yazıyı ilgilendiren kısmı hayvana dönüşmedir, özellikle de kediye. Kediler aslında kiliseler için işlevsel hayvanlardı, ancak Cadı Çılgınlığı'nın ortaya çıkmasıyla birlikte kediler gözden düşmüş ve dinin antiteziyle; büyücülük, sihir ve cadılarla ilişkilendirilen pagan sembolü olarak bağdaştırılmış. Kedilerden korkuluyor ve kedilerin ya Şeytan'ın kendisi ya da kılık değiştirmiş bir cadı olarak kötülüğün varlığına işaret ettiği düşünülüyordu. Bir kedinin dokuz canı olduğuna dair ilk ima 1584 yılında Beware of the Cat (Kediye Dikkat) adlı bir kitapta ortaya çıkmıştır; burada bir cadının kedi şekline girebileceği sayı dokuz olarak belirtilmiştir.[2] Kedinin siyah renklisinin uğursuz olduğu batıl inancı da bu şekilde oluşturulur, kara kedi demonik olarak algılanır, sahibi de bu şeytanilikten payını alacaktır.
Irina Metzler'e göre, şeytani bir yaratık olarak kedi iki şekilde ortaya çıkmaktadır: "Ruhları yakalayan şeytanın alegorisi ve şeytanın doğrudan tezahürü, sapkınlar ya da daha sonra cadılar tarafından Şabat törenlerinde tapınılan bir hayvan olarak".[3] 14. yüzyılın başlarında Dominiken bir rahip olan Liège'li Arnold, fareyle oynayan bir kedinin Şeytan'ın insan ruhuyla oynamasının bir metaforu olduğunu açıklamıştır. Bununla birlikte, 12. yüzyılda Fransız İlahiyatçı Alan de Lille, Katharların (Papalık tarafından heretik ilan edilen ve soykırıma uğrayan topluluk) adının etimolojik olarak kedilerle bağlantılı olduğunu ileri sürmüştür. Katharların kılık değiştirmiş Şeytan olan siyah bir kediye taptıklarını ve ayinleri sırasında onun poposunu öptüklerini iddia etmiştir.
Cadıların hayvanlara dönüşmesi olgusu Hıristiyanların paganlardan ödünç aldığı ve dönüştürdüğü bir durum. İyi ve kötünün iç içe olduğunu düşünen çok tanrılı inançlarda tanrıların hayvanlara dönüştüğü görülür, bu durum hayvanların özellikleriyle insan morfolojisini birleştirerek fiziksel ve zihinsel gücü destekler. Ancak tek tanrılı inanç sistemleri iyi ve kötüyü birbirinden ayırır. İmgeyle yayılımını hızlandıran Hıristiyan dünyası da bu morfoloji birliğini özellikle kötücüllüğü vurgulamak için kullanır. Rönesans dönemi ideal figürü fiziksel güzellik ve ahlaki iyiliği eş tutar. Cadının hayvana dönüşümü de insana hizmet etmek için yaratılan hayvan formunu insana yükleyerek, çirkinlik ve kötülüğün altını çizer.
Şeytan Calerueja'lı Aziz Dominico'ya Görünüyor,Le Miroir Historical 1400-1410. Lahey, Kraliyet Kütüphanesi
Haydar Akın tarafından Almanca’dan çevrilmiş ‘Şaşırtıcı Bir Büyücülük Vakası’ başlıklı Johannes Hartlieb’in metninin bir bölümünü paylaşmak istiyorum. Bu metindeki dili, şahit olunma/olunmama kıstasını, okuyucuya bırakıyorum.
“(1) Şanlı Prens Hazretleri; şimdi sizlere, ben ve birçok başka insan tarafından Roma’da görülmüş ve duyulmuş bir olayı anlatmak istiyorum. (2) Papa Martin’in 6. yılında şehir, bazı kadınların ve erkeklerin kediye dönüştükleri ve çok sayıda çocuğu öldürdükleri bir batıl itikadın ortaya çıkmasıyla [salgınıyla] sarsıldı. (3) Bir seferinde bir kedi bir vatandaşın evine girerek beşikte yatan çocuğunu ısırdı. (4) Çocuk çığlık atınca, babası hızla ayağa kalktı, bir bıçak aldı ve tekrar pencereden dışarıya kaçmak isteyen kediyi kafasından yaraladı. (5) Ertesi gün sabah erkenden komşunun [hasta olan] karısının son yolculuğuna uğurlamak için ayin hazırlıkları yapıldı. (6) Ne güzel bir gelenektir; komşular hastaya, acısını paylaşmak için gelirler; yukarıda bahsi geçen komşu da böyle yaptı. (7) Ama [hasta] kadın onu reddetti: “Benim hastalığım sana gerçekten acı verseydi, bana bunu yapmazdın.”(8) Üç gün sonra [hasta] kadının kafasında bir yara olduğu duyuldu. (9) Komşu, kediyi ve kadının [da] sözlerini hatırladı. (10) [bunun üzerine] Senato’ya talepte bulundu; kadın tutuklandı ve suçunu itiraf etti. (11) Kadın (Senato’nun huzurunda) Kapitol’un önünde yüksek sesle; şayet cadı kremi olsaydı, hemen buradan gidebileceğini [uçabileceğini] söyledi.(…)”[1] Orta Çağ'da, kediye dönüşen kadınlarda açılan yaraların insan şekline döndüklerinde hala görünür olduğu söylenir. Bu fikir, geceleri uçan ve tercihen kediye dönüşen kadın cadılar hakkında yazan Tilburyli Gervase'den (yaklaşık 1211) kaynaklanmış gibi görünüyor. Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü üzere,kedinin başındaki arayla cadılıkla suçlanan başındaki yara ortaklaştırılıyor, öncül kanıt bu. Ayrıca, ‘birçok insan tarafından görülmüş ve duyulmuş’ muallak ifadeleri kullanılıyor. Yüceltilenler kurum ve ünvanlar, yok edilenler ise sıradan insanlar. Kulaktan dolma ifadelerle yapılan bu ihbar ve ihbarlarda tanıkların güvenilirlikleri sorgulanmıyor, iktidar tarafından belirlenmiş suça şahitler atanıyor.
Edinburgh Üniversitesi’nde Elizabeth Glover isimli araştırmacının “16. ve 17. Yüzyıllarda Lorraine’de Cadılık Davalarında Kedilerin Rolü ve İşlevi” başlıklı metninde ilginç örneklerle karşılaşıyoruz. İncelediği 353 vakanın 112’sinde kedilerin olduğunu söylüyor.[2] Yazar, kedilerin bir kısmının gece ayinleriyle ilişkilendirildiğini ve insanlarla birlikte yaşadıklarından rahatça evlere girebildikleri için kolayca bu suçları ileyebildiklerine değiniyor.
Cadılık suçlamaları, ihbar yoluyla yaptırımı olan bir suç olarak, yaklaşık 100000 canlının (çoğu kadın, hayvana dönüşenler de kadın olmak üzere) öldürülmesine yol açtı. Bu ihbarların tutanaklarında görülüyor ki, şifacı-otacılar, terziler ve ebeler, suçlamalardan en çok nasibini almış olanlar. Öldürülen insanların evlerine kilise tarafından el konuluyor ve kilisenin mülkü oluyor. Cadı avları sırasında, Avrupa'da 13. yüzyılın başlarından Massachusetts'teki 17. yüzyıl Salem Cadı Mahkemelerine kadar, sayısız kara kedi cadı olduğundan şüphelenilenlerle birlikte öldürülüyor. İngiltere, İrlanda ve İskoçya’da kara kediler şans olarak algılanıyor parantezini de açmak gerek.
Kediye dönüşebileceği fantezisiyle yargıya intikal eden davaların irrasyonelliği, yargıyı verenin kendi kötülüğüne inancıyla paralellik içeriyor. Mahkemeye çıkarılan kedilerin atanmış avukatları da ne yazık ki kedilerin dilinden anlayamıyor. Olan kara kediye oldu.
(SY/RT)
[1] Haydar Akın, “15. yy. Roması'nda Kediye Dönüşen Cadıların Çocuk Katli Üzerine - Johannes Hartlieb'in Tanıklığı”, https://independent.academia.edu/HaydarAKIN (Metnin içindeki numaralar orijinal metinde bu şekilde kullanılmaktadır)
[2] Elizabeth Glover, https://www.academia.edu/97497358/The_Role_and_Function_of_Cats_in_Witchcraft_Trials_in_Sixteenth_Seventeenth_Century_Lorraine
[1] Cadılıkla ilgili daha ayrıntılı bilgi için: https://independent.academia.edu/HaydarAKIN, Fatmagül Berktay’ın ‘Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın’, ‘Tarihin Cinsiyeti’ kitapları ve Serap Yüzgüller ile birlikte yazdığımız ‘Günah Keçisi Kadının Cadı Olarak Portresi’ makalemizi önerebilirim.
[2] Cats, Symbolism and the 16th Century Witch Craze, https://www.cheshireandwain.com/blogs/journal/cats-and-the-16th-century-witch-craze
[3]Irina Metzler, “Heretical Cats: Animal Symbolism in Religious Discourse.” Medium Aevum Quotidianum 59, 2009, s.6.