Hollanda'daki protestolardan. (Fotoğraf: AA)
Dünyada esen 60'ların sol rüzgârı 1970'li yıllarda İran'ı da etkisi altına almıştı. Şahlık yönetiminden ve ekonomik buhranlardan bıkan İran halkının protestoları rutin bir hâl almıştı.
Bir yandan sağ-sol kavgaları devam ederken öte yandan özgürlük sloganları İran şehirlerinin sokaklarında yankılanıyordu.
Bir tarafta baskıcı şahlık yönetimi (özellikle şan-şöhret-lüks içinde saltanat sürdüren Şah ailesi ve yandaşları), öte tarafta baskıdan, ekonomik buhranlardan bıkan, perişan İran halkı karşı karşıyaydı...
İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile arası açılan İran Şahlık yönetimi, İran sokaklarını yönetemez duruma gelmişti.
Pusuda yatan Humeyni ise Paris'te özgürlük üzerine demeçler verip, İran'daki başkaldırıları, protestoları destekliyordu. Ilımlı bir İslamcılık tavrı sergileyen Humeyni söylevlerinde, yazılarında İran halklarına, "Bağımsızlık", "Özgürlük" ve "Refah bir İran" vaat ediyordu.
Humeyni'nin "bağımsızlık, özgürlük, refah" içerikli, etkili konuşmaları heyecan yaratıyordu. İran halkının çoğunluğunun temel istekleri de genel olarak bunlardı. Yani, Humeyni İran halklarının ne istediğini biliyor ve bu istekleri her fırsatta dillendiriyordu.
Takvimler 1979'u gösterdiğinde bu arzular etrafında birleşen dindar, solcu, demokrat ve birçok farklı kesimden İranlı, Şahlık yönetimine karşı ayaklanarak Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin iktidarını (1979) sonlandırdı.
Akabinde İran Şahı İran'ı terk etmek zorunda kaldı. Fransa'da, sürgünde yaşayan ve İran halklarının başarısını fırsat bilen Humeyni ise, aynı yıl, zaman kaybetmeden, Paris'ten özel bir uçakla İran'a uçtu ve ülke yönetimine el koydu. İran ise o günden beri şah yönetimini arar oldu.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak
Humeyni'nin gelişiyle beraber onun görüşlerini içeren konuşmaları 1979'dan sonra derlenip Velayeti Fak(q)ıh (İslam Devleti) adlı bir kitaba dönüştürüldü ve İran, Humeyni liderliğinde, bu kitap doğrultusunda yönetilmeye başlandı. Söz konusu "Velayeti Fakıh" Şii mezhebini ilkeleri doğrultusunda derlenmiş bir anayasa niteliği taşır.
Anlaşılacağı gibi, 1979'dan önce dini terminolojiden çok, bağımsızlık ve özgürlüğü dillendirip, dışlanmayı ve ötekileştirmeyi eleştiren Humeyni, iktidarı ele geçirir geçirmez ağız değiştirdi ve ilk icraat olarak muhalifleri, karşıtları bertaraf etmeye başladı.
Derken, "özgürlük ve bağımsızlık" kavramlarının yerini "dış mihrakların oyuncağı, ajanları", "vatan hainleri", "İslam/din düşmanları" gibi kavramlar aldı. Karşı çıkanlara veya kendinden olmayanlara karşı kullandıkları betimlemeler, "dış mihrakların piyonu", "hain", "terörist", "din düşmanı" gibi argümanlar oldu.
"İslam'ı, İslam Devletini korumak", "düşmanların oyunlarını bozmak", "devletin bekası için savaşmak" gibi yapay gündemler hemen her gün ülkenin gündemini meşgul eden başlıklar oldu.
Halihazırda iktidar, yapay gündemlerle, yapay düşmanlar üretiyor, bu söylemlerin arkasına saklanarak "Batı'yı ve 'Öteki'yi" şeytanlaştırıyor, kendi vatandaşına yolsuzluğu, adaletsizliği, cehaleti, zulmü dayatıyor.
İdamın en fazla olduğu ikinci ülke
1979'dan itibaren birçok alanda yasaklamalar arttı. Ülkenin ismi ve rejimi değiştirildi. Matematik, fizik derslerinin yerine Şii mezhebi ilkeleri doğrultusundaki din dersleri konuldu. Farklı düşünen bilim insanları üniversitelerden atıldı, üniversiteler bilim yuvalarından çıkarılıp din kurumları haline getirildi. Kadın kamusal alandan dışlandı. Günlük yaşamın zorluğu arttı ve ekonomik durum eskisinden daha da kötüleşti.
Özgürlük vaatleri boş çıktığı gibi, yoksulluk, yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık daha da arttı. Halen İran, insan hakları, kişi hak ve hürriyetleri, örgütlenme, medya özgürlüğü gibi birçok alanda dünya listelerinin sonlarında bulunuyor. Dünyada Çin'den sonra en fazla idamın olduğu ikinci ülke İran'dır. İdam edilen insanların çoğu ise muhalif, siyasi kişiliklerdir.
Kısacası, İran'da Humeyni ile başlayan Siyasal İslamlaşma sürecinden önce her ne vaat edildiyse 79'dan sonra tam tersi yaşandı, yaşanıyor.
Farsça akhereş (sonuç olarak), İran'da ülke kaynaklarının fuzuli yerlere harcandığını öne süren, bağımsızlık ve özgürlük sloganlarıyla başa gelen siyasal İslam, 43 yıldır ülke kaynaklarının çoğunu Şii mezhebini içerde daha fazla kurumsallaştırmak ve dışarıya ihraç etmek için harcıyor.
İran, Yemen, Lübnan, Irak, Suriye'de binlerce üyesi olan Şii gruplarına dolar üzerinden maaş ödenirken İran halkının çoğu perişan halde. Özgürlükler, insan hakları, basın özgürlüğü, siyasi parti kurma özgürlüğü çok kısıtlı...
Mehsa Emini bardağı taşıran son damla mı?
İran'daki molla veya siyasal İslam rejimi, protestoların kökünü "dış mihrak" olarak ABD'ye, İsrail'e ya da herhangi bir partiye, etnik gruba bağlayadursun, protestolar marjinal ya da karşıt görüşlü bir grubun dine, devlete karşı çıkmasıyla başlamadı.
Yani, İran'daki protestolar, İran rejiminin, özgürlükleri kısıtlaması, baskısı, kendi ekonomisini düzeltmeden gelir kaynaklarını Lübnan, Yemen, Filistin, Suriye gibi yerlerde süren savaşlara, sorunlara aktarması gibi; kendi içini düzeltmeden, vatandaşlarına asgari düzeyde dahi demokratik ve medeni hakları reva görmeden, Ortadoğu'da liderlik yapmaya çalışması gibi nedenlerden başladı. Mehsa Emini'nin öldürülmesi de bunu tetikleyen hazin bir olay...
Bu saatten sonra İran eskisi gibi kalmayabilir.
Kimi siyasi yorumcular, son günlerde yaşananlardan hareketle İran'ın yeni bir devrimin eşiğinde olduğunu düşünüyor. Kimisi ise, olaylar bittiğinde iktidarın daha sert olmaya başlayacağını düşünüyor.
Fakat bugünlerde İran'da yaşananlar öncekilerin toplamı veya sonucu, yarınki toplumsal olayların da tetikleyicisi olarak algılanabilir. Daha açıkçası; Mehsa Emini olayı bardağı taşıran son damla olmasa da gelecekteki toplumsal başkaldırışların, ayaklanma veya isyanların harcı, sembollerinden biri olabilir ve birçok kesimin ortaklaşabileceği alanlar yaratabilir.
Çünkü Mehsa Emini ile başlayan olaylar, 79'dan sonra İran'da en fazla yaygınlaşmış toplumsal olaylar oldu. İran'da 79'dan sonra ilk defa birçok farklı kesim iktidara karşı bu düzeyde bir araya geldi. İlk defa birçok kesim tarafından ortak söylemler, semboller benimsendi.
İran'da yaşayan çoğu kesimin ortak sloganı veya arzusu olan "özgürlük" Emini şahsında İran'ın hemen her bölgesinde haykırıldı.
Ortak söylemler, semboller, şiarlar, amaçlar...
Hatırlanacağı gibi, özellikle iki sene önceki ayaklanmalar, olaylar olmak üzere daha önce olanlar İran'ın tüm bölgelerini kapsamamış, bazı bölgelerinden destek bulamamış, bazı kesimleri hiç etkilememişti.
Olayların olduğu yerlerde de farklı sloganlar atılmış, farklı istekler dile getirilmişti. Yani, farklı bölgelerde farklı istekler dillendirilmiş, ülkenin genelini ilgilendiren ortak istekler, sloganlar oluşmamıştı.
Dolayısıyla, artık İran'da birçok kesimin ortak semboller etrafında birleşmeye başladığı ve bunun gelecekteki toplumsal olayların ön hazırlıkları olduğu söylenebilir.
Bilindiği üzere, bir ülkede farklı kesimler yaşıyorsa ve bu söz konusu kesimler arasında rekabet, farklılık varsa, o ülkede kapsayıcı bir toplumsal başkaldırışın olması zordur. Hele ki iktidar, devlet tarafından söz konusu farklılıklar, gruplar, etnik yapılar arasında kutuplaştırma yapılıyorsa genel bir devrimin olması hayal olur.
Ancak, ülkedeki farklılıklar ortak söylemler, semboller, şiarlar, sloganlar, amaçlar üretmeye başladıysa, pekâlâ gelecek olan radikal devrimin ayak sesleri duyulabilir. Yani, devrime giden yolun taşları döşeniyor olabilir.
"Jin, Jiyan, Azadî"*: Dünya kadınlarının ortak sloganı
Protestolar sosyolojik açıdan çeşitlilik göstermekle beraber sosyoekonomik, siyasi, etnik ve milli özellikler de taşıyor.
Fakat yaşanan son olayların farklı bir sloganı, söylemi dünya literatürüne kazandırdığı aşikâr: "JİN, JİYAN, AZADÎ".
Devam eden protestolarda kadınlar etkin rol alıyor. Kimi kadınlar başlarındaki türbanları çıkararak polis karşısında slogan atıyor. Başörtülerini (hicaplarını) yakıyorlar, saçlarını kesiyorlar, kazıtıyorlar... Ortak sloganları ise, "JİN, JİYAN, AZADÎ".
Bu slogan Türkiyeli okurlar için yabancı olmasa gerek. Çünkü öncelikle, Türkiye'deki Kürt kadınların, akabinde ise Suriyeli Kürt kadınların kullandığı bir slogandı. Bugünlerde ise, söz konusu sloganın İran'ın hemen her sokağında atılmaya başlandığı gözlemlenebilir.
Ve hatta dünya gündemine bakıldığında Dünya'nın en büyük veya önemli (BBC, CNN, Reuters vb.) haber ajanslarının da söz konusu sloganı peyderpey haber yaptığı görülebilir. (İK/SD)
* "Kadın, Yaşam, Özgürlük"