Doğu Karadeniz bölgesi son yıllarda sık sık medyanın gündemine geliyor. Geliyor gelmesine de buna sevinemiyoruz ne yazık ki; seller, heyelanlar, HES’ler, doğa katliamları... Hayırlı bir vesileyle gündeme geleceği günler de olacak elbette diyerek umudumuzu sürdürmeye devam ediyoruz…
Karadeniz bölgesinin sahil kesimlerinde uzun zaman önce başlayan yoğun ve yüksek yapılaşmanın, bölgenin özgün mimarisini yok etmesinin yanında; denizle, yeşil topoğrafya arasında oluşturduğu set bağlamında da kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Tüm kıyı boyunca birbirine çok yakın yerleşim özelliği nedeniyle bir kıyı kenti bütünlüğünde olan bölgenin; böyle bir süreçle çok yakında, kilometrelerce kesintisiz devam eden bir beton yığınına dönüşeceğini söylemek kehanet değil! Sahil yolu nedeniyle denizle ilişkisi sakatlanan bölgenin, yüksek yapılaşmayla da yeşille ilişkisi koparılıyor. Sahilden bakıldığında birçok yerden yeşili göremiyorsunuz artık!..
Doğu Karadeniz’de son yıllarda inşaat sektörünün, bölge ekonomisinin ne yazık ki ‘motoru’ olduğunu birçok defa yazdık. Günü kurtarma politikalarının doğal sonucu olan bu gidişatın, zamanla yaylalara sıçraması ve yüksek, çirkin yapılaşmanın oraları da esir alması kaçınılmazdı. Özellikle son on yılda yoğunlaşan bu yapılaşmayla yaylalar, özelliklerini büyük ölçüde yitirdi. Sosyal medyaya her gün yansıyan görüntüler, çirkinliğin vardığı boyutu bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor. Bölgenin eski zamanlarını bilen benim gibileri için ise gelinen nokta tam anlamıyla fecaat!
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 30 Eylül günü bölgede muhtarlarla yaptığı bir toplantıda bazı itiraflarda bulundu. Pek de alışık olduğumuz bir durum olmadığı için dikkatlere mazhar oldu haliyle. Konuşmasından bir bölümü alıntılıyorum:
“Bu yıl turizmde ciddi gelişmeler yaşandı. Bu yıl gecelememiz yüzde 45 artı. Gelen insan sayımız da yüzde 35 arttı. Büyük bir travmadan geçmemize rağmen hemen kendimize geldik ve hedeflerimize adıma adım gitmeye başladık. Muhtarları dinledik. Sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Bakın hiç de iyi olmayan bir rakam vereceğim. Bu da aslında İçişleri Bakanlığı’nı da iyi yapamadım anlamına gelir. Bu sene 1 Ocak 2017’den itibaren bizim yaylalarımızda kaçak bin 750’nin üzerinde yapı yapıldı. Ya bu normal bir şey değil. Vallahi değil. Bunu tek tek tespit ettirdik. Yaylalarımız bize bırakılan miraslardır. Burada 4, 4.5 katlı hangar gibi bir yapıyla karşılaşılacak. Bu doğru bir şey değil. Bütün bildiklerimizi unutmaya başladık. Evet, zenginleşiyoruz ama bunu doğru bir istikamette yönetmemiz gerekir. Paramızı da çar-çur etmememiz lazım. İşin doğrusu budur. İnsanların buradan gittiği zaman yaylarda da bu estetiği görebilmelidir. Biz şikayetlenme mekanizması değiliz. Doğrudur. Biz çözüm mekanizmasıyız. Ama bir gecede orada bir katlı ertesi gece de iki katlı binayı dikiyor, kendi olmayan arazisini başkasına satıyor. Bir de yaylanın kendi otantiğine aykırı olmayan bir şekilde etrafını tel örgüyle çeviriyor. Yayla dediğimiz açık arazidir. Kendimize ait yeni işler icat etmeye başladık. Bunlarla ilgili tüm tespitler yapıldı. 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren yapılan yapılar yıkılacak hiç kimse kusura bakmasın. Biz burayı geçmişten aldığımız emaneti kirleterek geleceğe bırakamayız. Kimse kusura bakmasın bunlar tek tek yıkılacaktır. Bundan sonra da buralarda bir planlama yapılmadıktan sonra da ki onun için de çaba sarf ediyoruz. Çok güzel yapılsın, destinasyonumuz genişlesin, gelişsin. Bu bin 750 rakamını aldım. İnanın ben kendimi sorgulamaya başladım. Demek ki biz terörle uğraşırken başka işleri biraz ihmal etmişiz. Kendi kendime kabahat buldum.
Geçen Orman ve Su İşleri Bakanımız geldi. Kadıralak ve Hıdırnebi yaylaları tabiat parkı haline getirildi. Arkasından ‘Buraya farklı şeyler yapacaklar’ dediler. Anlamıyor musunuz, ismi tabiat parkı. Üzülüyorum sadece (…) Trabzon’un turizm ve tabiatının korunması için tabiat parkı ilan edildi. Ne yapılsın yani. Gitsin oraya birileri istedikleri gibi bir şey yapma fırsatı mı yakalasın?”
Biraz uzun bir alıntı oldu evet ama her satırı önemli. Ama gel gelelim bu konuşmayı bir nedamet getirme olarak anlamamıza, eski tecrübelerimiz engel teşkil ediyor maalesef! Bu bağlamda düşüncelerimizi söyleyelim:
Yaylalarda yapılaşma uzun zamandır devam ediyor. Önceleri yörede yaşayan vatandaşlar tarafından yapılan bu çirkin ve yoğun yapılaşma, son yıllarda ‘turizm amaçlı’ nitelik değiştirdi. AKP hükümetleri de oy kaygılarıyla buna hep seyirci kaldı. Karşılığını aldıklarını da söyleyebiliriz! Şimdilerde sorun olarak dile getirilmesinin altında yatan nedenleri anlamak için, bölgenin son yıllardaki turizm hareketliliğine ve gelen turistlerin niteliğine bakmak gerekiyor. Gelinen noktada, yoğun olarak Arap turizmine açılmaya çalışılan bölgenin doğal güzelliklerinin, yaylalarının, yöre halkı tarafından “çar-çur” edilmesine elbette izin verilemez! Bundan, oralara ilişkin daha büyük projelerinin olduğu sonucunu çıkarmak mümkün. Eğer öyle olmasaydı; bütün Karadeniz yaylalarında bina ve nüfus yoğunluğunu artıracak olması kesin olan ‘Yeşil Yol’ projesi hayata geçirilmezdi.
Anlaşılan o ki, bölgenin yeni sakinleri de sevmedi bu yoğun yapılaşma meselesini. Bina görmek istesek Dubai’ye giderdik değil mi! Ayrıca o kadar uzaklardan kafa dinlemeye gelmişken, bölge insanıyla aynı ortamları paylaşmak hiç de cazip değil. Bunun mahremi var, na mahremi var!
Soylu, Kadıralak ve Hıdırnebi Yaylalarını korumak için tabiat parkı statüsüne aldıklarını söylemiş. Peki o zaman sormazlar mı; on ay önce büyük bölümü yanan-yakılan, Orman Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bağlı tabiat parkı statüsündeki Sürmene-Çamburnu sarı çam ormanının yanmayan denize en yakın bölümünde neden yapılaşma var? Üstelik, koruması görevi olan kurumlar tarafından yapılan projelerle!
Yerel basından:
“Doğa Koruma ve Milli Parklar 12. Bölge Müdürlüğü Trabzon Şube Müdürü Akif Umuzer,7 Aralık 2016 tarihinde KTÜ Orman Fakültesi’nde yaptığı sunumda, Çamburnu Tabiat Parkı’na yeni tesisler yapılması için planların yapıldığını belirtti. Yapılan planlara göre tabiat parkına; 15 adet Orman Köşkü, Kır Lokantası, Mescit, Yağmur Barınağı, 3 adet Yöresel Ürün Satış Birimi, Giriş Kontrol Noktası ve 29 Adet Kamelya yapımı için çalışmaların başladığı aynı sunumda yer alıyor.”
“Çamburnu Tabiat Parkı'nda işletmecilik ihalesiyle bir vatandaşımıza ihale ile 29 yıllığına bu tabiat parkının işletmeciliğini verdik. Yatırım yapma karşılığı verilmiştir. Bu yatırımı yatırımcı yapıp, süreç bitince devletimize devredecek. Alanı bitirip, vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Projemizin ikinci etabında metruk durumdaki üstü açık yağmur alanlarının yerine kamelyalarımızı yerleştireceğiz. Başka örnekleri Türkiye'de 40 yerde var. En yakın Rize Hamdüzü Tabiat Parkımız var. Onun aynında Artvin'de Altınparmak Tabiat Parkı var. Aslında biz turizmin altyapısını oluşturmaya çalışıyoruz. Karadeniz'in turizm altyapısına destek olmaya çalışıyoruz."
Demek ki neymiş; tabiat parkı statüsü günümüzde korumaya değil, yapılaşmaya uygun alan anlamına geliyor! Tabiat parkını yatırım yapma karşılığında kiralamışlar! Denize kadar ulaşma özelliğiyle dünyada sadece iki yerde bulunan sarı çam ormanını yapılaşmaya açmanın adını da turizm altyapısına destek olmak koymuşlar! Sen aklımıza mukayyet ol yarabbi!
Ne diyordu bir Karadeniz türküsü:
Yaylanın çimenine oturdum iki saat
Aldı beni merak ne tütün var ne kağat
Ne oldu sana aklım niye daldın derine
Koyamazsın kimseyi sevduğunun yerine… (Şİ/HK)