bugün "dünya emekçi kadınlar" günü. tüm kadınların "emekçi" olduğunu kabul ediyorum. çünkü dünyayı kadınlar varediyor; o yüzden "tüm kadınların dünya emekçi kadınlar günü kutlu olsun.
emekçi kadınların arasında "örgütlü" olanlar var. örgütlü emekçi kadınların arasında ise "cezaevinde olanlar. onlardan birisi de "yasemin karadağ".
o "yaşam hakkımız gasp ediliyor" diyordu "bakırköy kadın cezaevi"nden yazdığı mektupta. pekçok yayın organında yer buldu. bianet' de dahil elektronik medyada da çok yazıldı, konuşuldu.
28 şubat'ta yapılacak duruşmasının hemen öncesindeydi bunlar. sonra duruşma oldu ve beklediği tahliye gerçekleşmedi. 12 haziran'a ertelendi "tahliye umutları". eğer sağlığı izin verirse.
çok iyi bilirim o cezaevini, o cezaevinde olmayı, o cezaevinde bir yakını olmanın ve o cezaevinin bir hekimi olmanın ne demek olduğunu da... çok daha basit sağlık sorunlarının çözümlenemediği bir yerdir orası da, diğer cezaevleri gibi.
cezaevleri sokağa kıyasla daha fazla "şiddet ortamları"dır. hükümet bu günlerde kadına yönelik şiddete karşı bir yasa çıkarmaya çalışıyor. ama şiddeti yaratan bu ortamlara gözünü kapatıyor, yok sayıyor.
ne yaman çelişki!
şiddetin bir şekli de insanlara gereksindiklerini sunmamaktır. insanların yaşamsal gereksinimlerinden birisi de sağlık hizmetidir.
sağlık yaşamın cezaevinde olmak "devlete çok yakın olduğunuz, hatta devletin elinde olduğunuz halde devletin temel görevlerinden birisi olan sağlık hizmetinden yararlanmak açısından tam bir"yoksunluk" halidir.
"sağlığın tümüyle özelleştirilip ticarileştiği" ülkemizde devlet artık sağlık hizmet sunumundan çekilmiş durumda; herkes çaresini koşul ve olanağına göre kendisi sağlamak durumunda. ama herhangi bir nedenle cezaevindeyseniz şansınız yok: "devletin sunduğu sağladığı ile yetinmek zorundasınız. bu sağlığınıza hatta pek çok örnekte olduğu gibi yaşamınıza mal olsa da!
yasemin karadağ ve sağlığı
yasemin karadağ "42 yaşında", "7 aydır bakırköy hapishanesi'nde tutuklu", "tek böbrekli" bir kadın. böbreğimin birini gençlik yıllarında, hapishanede kaybetmiş. kalan böbreği de yetersiz çalışıyor. yani o "kronik böbrek yetmezliği olan bir hasta".
böbrek yeterince çalışmazsa sağlıkla ilgili pek çok sorun ortaya çıkar; bunların önemlilerinden birisi de "anemi" yani "kansızlık"tır. kan vücudun ve yaşamın her şeyidir, can suyudur, hayat suyudur; azaldığında her şey bozulur. eğer yerine koyacak önlemler yeterince alınmazsa ortaya çıkacak herhangi bir basit sağlık sorunu yaşamın sonu anlamına gelebilir.
aslında onun sağlık sorunlarının bunun da ötesinde olduğunu anlıyoruz: onun "yüksek tansiyon hastalığı", daha da kötüsü "anevrizması" yani "büyük damarlarında genişleme ve damar duvarında bozulma ve incelmesi" de var. üstelik bu yüzden daha önce "beyin kanaması geçirmiş" yani "bu damar patlamış" ve "ameliyat" edilmesi gerekmiş.
doktorunun ve arkadaşlarının ifadesine göre "ölümden dönmüş". bir damardaki "anevrizma", başkalarında da benzer durumun olma olasılığının yüksekliği anlamına gelir sıklıkla. yani sürekli olarak kontrol altında olması gerekir. çünkü yeni bir patlama yine "ölümcül" olabilir. kendi evinde doğal ortamında yaşayan bu tür hastalar bu anlattıklarımın ne demek olduğunu çok iyi bilirler. ama yasemin karadağ şu an cezaevinde!
yasemin'in kendi düşünceleri, doğruları, inandığı değerleri ve politik bir tutumu var; her insan gibi bunlar onun nerede olursa olsun en doğal, en temel hakları. ama bunlar nedeniyle orada mağdur olan bir insan, üstelik de hastalığı nedeniyle dile getirdiği talepleri nedeniyle.
mektubunda şöyle diyor: "hapishaneden hastaneye gidişte iki kez saldırıya uğradım. yerlerde sürüklendim, çuval gibi ringin hücresine atıldım. bu saldırılardan birini doktorun muayene odasında, onun gözleri önünde yaşadım. düşünebiliyor musunuz, yüzüme yumruk yedim, yerlerde sürüklendim ve işkenceyi doktor sadece izledi."
yasemin karadağ mektubunda bulunduğu yeri yani hapishaneleri anlatıyor bize. bu ülkenin hapishanelerinde yaşananları anlatıyor. günlerdir pozantı'yı ve pozantı'daki çocukları konuşuyor, yazıyoruz. devlet durumun gerçekliğini kabul etmiş, bilim insanlarının ve uzmanların "yeni bir cezalandırma" olarak yorumladığı sözde tedbirleri anımsayalım.
cezaevlerinde yaşanan ölümleri, yitirilen sağlıkları anımsayalım. onların hepsini hiç de abartmadan şöyle ifade ediyor yasemin: "en sağlam insanı bile hasta ederken hapishane, hasta tutsakları ne hale getiriyor, düşünün." bunu asla göz ardı etmeyelim durum değerlendirmesi yaparken.
sağlık hakkı, hasta hakları
mezunu olduğum ve yıllarca hizmet verdiğim istanbul tıp fakültesi'nin birinci sınıf öğrencilerine beş yıldır, yılda bir kez "hak temelli sağlık hizmeti"nin ne demek olduğunu anlatıyorum.
bu yıl benden söz konusu dersin içinde yer aldığı bir ders kitabı için bir bölüm yazmam istendi. anlattıklarımı yazıya döküp yeni yolladım. bu bölümde "sağlık hakkı" ve "hasta hakları"nın anlamından söz ettikten sonra bunun varlığının nasıl anlaşılacağını anlatıyorum kısaca. haklarla ilgili olarak devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerinden söz ediyorum. sonra da bu haklarının varlığını ölçütlerini ortaya koyuyorum.
bianet'te yazdığım yazılarda her gündeme geldiğinde yineliyorum. çok iyi anlaşılana ve gerekleri yerine gelene kadar da yazacağım, onun için şimdi o kitaba yazdığım yazının o bölümünü aynen aktarıyorum:
"bir hakkın gerçekte var olduğu nasıl anlaşılır?
hakları ayrıntıları ve somut karşılıklarıyla tanımlamış olmak o hakların yaşam içinde "gerçekten varlığı" anlamına gelmez. bunu anlamak için bazı ölçütlere gereksinim duyarız. bunlar aslında hakkın muhatabı olan kişinin içinde bulunduğu bazı somut durumlarla doğrudan ilişkilidir. kabaca kişinin içinde ya da sahip olduğu şu üç temel duruma göre şekillenir: "yoksulluk", "yoksunluklar" ve "ötekilik/farklılık".her birey şu ya da bu oranlarda bu durumların etkisi altında yaşamını sürer. dolayısıyla hakların varlığı bu durumların uç / ekstrem hallerine göre değerlendirilir.
en basit ve somut ifadesiyle bu değerlendirmenin temel ölçütlerini de şöyle sıralayabiliriz:
- her yerde/durumda yararlanılabiliyor mu? (coğrafi/yerel eşitlik)
- en zor durumda olanlar yararlanıyor mu? (yoksulluk hali)
- en çok gereksinim duyanlar yararlanıyor mu? (yoksunluk hali)
- en yoksullar/güçsüzler/ uzakta olanlar / dezavantajlı gruplar yararlanıyor mu? (ötekilik)
- haktan yararlanmak için her hangi bir "şart"ı yerine getirmek gerekiyor mu? (eşitlik)
şimdi, yani 8 mart dünya kadınlar günü'nde, başka bir deyişle kadının hakları olduğu ve bu hakların eksiksiz bir şekilde sağlanması gerektiğini haykırıp talep ettiğimiz bu günde, kimilerin kadınlara her türlü hakkının verildiğini iddia ettiği bu günde; halen cezaevinde bulunan ve en az üç ay da orada bulunmak durumunda olan bir kadının; yasemin karadağ'ın, bir hastanın, bir hukuk ve tıp mağdurunun durumunu bu "doğru"lar çerçevesinde irdeleyerek içinde olduğu durumun ve ülkemiz insanının içinde olduğu durumun adını koyalım:
cezaevi, yokluk, yoksunluk
yasemin'in bulunduğu yerde yani cezaevinde, dışarıda yaşayan diğer insanların yararlandıklarına eşit ve eşdeğer bir sağlık hizmet sunumu yok.
şu anda sorumlusu bile belli değil. örneğin mevcut sağlık sistemine göre herkesin bir "aile hekimi" var, ama onların aile hekimleri onları göremezler, onlar da kendi seçtikleri aile hekimlerine gidemezler. onlara "dönüşümlü olarak ve emirle (yani "mecburen") bakan ve istenildiği zaman ulaşılamayan hekimler hizmet sunuyor. üstelik o hekimlerin bu iş karşılığında aldıkları hiçbir şey (performans puanı vb.) yok.
daha ilk "ölçüt"te "sağlık hakkı ve hasta hakkı"nın gereklerine ulaşmakta sıkıntı olduğunu görüyoruz.
ikinci ölçüt "zor durumda olmak"! yasemin karadağ "zor durumda, hem de çok zor durumda". onun maddi durumunu bilmiyoruz ama çok iyi olsa bile o sağlığının gerektirdiği hizmetlere şu anda en çok geçerli olan "öncelikle" yani "parasıyla" bile ulaşamayacak durumda değil. çünkü onun parası ona böylesi olanakları sağlamıyor. kısacası bu ölçüt açısından da durum "eksi"lerde.
"en çok gereksinimi olma" açısından yorumlarsak, bu durumda olanların herhalde en önde olanları arasında. çünkü tek böbrekli, o da yetmezlik halinde, anemik, yüksek tansiyonu var, damarlarında sorunları var ve beyin kanaması geçirmiş bir "kronik hasta". yani sağlık bakım ve hizmetine sürekli ve yüksek düzeyde gereksinimi var. yasalar bu tür durumda olanlar için bile bir "pozitif ayrımcılık"tan yararlanabileceklerini vazediyor. cumhurbaşkanlarının iyileşmeyecek "kronik hastalığı" olan mahkumları affetme hakkı ve ödevi var. üstelik o bir "mahkum" da değil, "tutuklu"!
ötekilik ve ayrımcılık
bir diğer ölçüt "dezavantajlı gruplar" içinde olup olmamak: yasemin karadağ da bu açıdan yine "özel davranılması gereken"lerin başında geliyor: onun özelliklerine bakarsak "kadın" olduğunu görürüz. kadın olmak adalet, hukuk, yasa ve suç açısından bir "özel" durum sayılmaz diyenler çıkabilir.
onun bulunduğu cezaevi avrupa birliği standartlarında ve onun desteğiyle yapılmış "kadınlara özel bir cezaevi" diyenler çıkabilir. ama ülkemizdeki erkek egemen bakışı ve bu bakışın kadını nasıl algıladığını ne yapacağız. önce de dediğim gibi ben o cezaevini içeriden ve dışarıdan çok iyi biliyorum.
adında "kadın" olabilir ama orası bir "erkek" cezaevi. yönetiminden, fiili uygulamasına kadar her şey erkek egemen bakışla düzenlenmiş ve orada olanların "erkek" sayıldığı bir cezaevi.
fiziksel yapısı, zayıflığı, "40" kilograma düşmesi, diğerleriyle eşit olmadığını, dolayısıyla onlara göre örneğin sakatlara benzer şekilde, bir "eksiklik" hali içinde bulunduğu, dolayısıyla bu açıdan da "öteki" sayılabileceği olasılığını gündeme getirir.
sonra o bir "muhalif", "solcu"; bazılarına göre de "aşırı solcu", belki bir "inançsız" ya da egemen dinin inançlı bir "müridi" değil. bunların hepsi bu ülkede "öteki" sayılmak için yeterli bir neden. daha dün iktidar partili bir milletvekili bu özelliğe sahip olmamasını bir "övünç" ve "üstünlük" olarak ile getirmiyor muydu?
yasemin karadağ mektubunda "etnik kökeni"nden söz etmemiş, dolayısıyla hastalığı nedeniyle acı çektiğinde bunu hangi dilde belirttiğini bilmiyorum; diğer yandan "sosyo ekonomik durumu"nu da belirtmemiş. ama bunlara dair tahminlerde bulunmak çok zor olmasa gerek. belli ki o açılardan da "öteki" sayılma olasılığı hiç de az değil.
tüm bunları bir arada değerlendirip sorduğumuzda, bu dezavantajlı haline hak bağlamında karşılık gelen "pozitif ayrımcı" davranışlar yerine tam tersi bir "ayrımcılıkla" karşı karşıya olduğu söylenebilir. dolayısıyla bu ölçüt aşısından da sonucun "negatif" olduğunu söylemek mümkündür.
sahip olduğu koşul ve olanak
bu ölçütlerin sonuncusu belki de dışarıda olanlar açısından pek çok kereler kanıtlanmış bir gerçekliğe karşılık geliyor. bu ülkede sağlık hizmetinden yararlanmak için bir "karşılık ödemek" gerekiyor. bunu da defalarca yazdım, o nedenle ayrıntısına girmeyeceğim. üstelik şu andaki yasal düzenlemeler, cezaevlerinde olanların sağlık bakımları ve yararlandıkları sağlık hizmetiyle ilgili bir "koşul" dayatması getirmiyor; ama gerçekte bunun böyle olmadığını herkes biliyor. çünkü sağlık ve sağlıklılık için gerekli olan unsurlar "özel" olarak karşılanmıyor.
herkese eşit (sağlıklılık hali esas alınarak) ne sağlanıyorsa, hasta, hem de kronik hastalar o kadarı sağlanıyor. bunu da içerideki yakını "hasta" olanlar çok iyi biliyorlar.
sonuç olarak bu ülkenin cezaevlerinde "sağlık hakkı" ve "hasta hakları"nın varlığından söz edilemez. dolayısıyla hakların ayrımsız herkes eriştiğinde varolacağı şeklinde genel kural gereği, ülkenin tümünde bu hakların varlığından söz edemeyiz.
onun için yasemin karadağ'ın tahliyesi ve sağlık bakımına erişmesi için cumhurbaşkanından talepte bulunanların açtığı imza kampanyasına ben de katıldım. burada da bu talebi yineliyor, herkesi bu çağrıya katılmaya çağırıyor ve "dünya kadınlar günü"nde bu talebi yineliyorum:
"sayın cumhurbaşkanı,
olmasaydı bu kadar acil yazmaz, yetki ve vicdanınızı rahatsız etmezdik. ölüme karşı hayatı savunuyoruz, hayat kimin ayrımcı sorgulamalara tabii kılmıyor. duyup, tanık olup kötü sonu beklemek istemiyoruz. yasemin karadağ için hemen şimdi özgürlük gelmezse, türkiye cumhuriyeti bir vatandaşını daha cezaevinde öldürmüş olacak. biz bu suça ortak olmak istemiyoruz.
bir tek böbrekle onunda yüzde 18 çalışması sureti ile her şeyi yiyip, içemeyen özel beslenme diyetine cezaevi koşullarında sahip olamayan yasemin karadağ bir de yüksek tansiyon hastası buna bağlı beyin kanaması geçirmiş, ve yine kemik erimesi ve kansızlığı da bulunmakta. derhal gerekli tıbbi yardımı alamazsa ölüm onun çok yakınında! biz inanıyoruz, ne yetkiniz ne vicdanınız yasemin karadağ'ın cezaevi koşullarında bir saat bile kalmasına izin vermeyecektir. hayat kurtarmak, fırsatı ve imkanı olan herkesin görevidir... yasemin karadag'in yaşam hakkının yanındayım. saygılarımla."(1) (ms/hk)
(1) "Yasemin Karadağ'ın yaşam hakkının yanındayım" imza kampanyasına katılmak için tıklayın.