“Hayallerimi ve çocukluğumu boş sözlerinizle çaldınız. Ve dahası, ben şanslı olanlardan biriyim. İnsanlar acı çekiyor. İnsanlar ölüyor. Ekosistemler bir bütün olarak çökmekte. Kitlesel bir yok oluşun başlangıcındayız, sizinse tek konuştuğunuz şey para ve ekonomik büyümeye dair peri masalları. Ne hakla [bunu yapıyorsunuz]!”
İklim aktivisti Greta Thunberg, 23 Eylül 2019’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda gözleri dolu bir şekilde bu cümleleri sarf etti. Henüz “dikkate alınmayacak bir yaşta” görülen Greta, iklim krizi ve küresel ısıtma konusunda tüm dünyanın ilgisini üzerine ve aslında bu krize çekti.
Ancak Greta’nın tek derdi iklim krizi de değildi. Ekonomik büyümeye dair küresel dünyada söz sahibi büyük isimlerin yaptıklarını eleştiriyor, onları gezegen krizi hakkında acil önlem almaya çağırıyordu. Keza iklim krizi de büyüme takıntılı ekonomik modellerin sonuçlarından biriydi.
Ekonomik büyümenin gezegenin sınırları zorladığını ve hepimiz için yaşanabilir bir dünya umudunu hızla yok ettiğini biliyoruz. Gezegen her konuda alarm veriyor ve bizi uyarıyor; ancak bu uyarıları çok azımız dikkate alıyoruz. Sürdürülebilir bir dünya eşiğini 1970’lerden itibaren aşmış durumdayız.
Global Footprint Network (Küresel Ayak İzi Ağı) direktörü ve kurucu ortağı Mathis Wackernagel ve ekibine göre dünya ormanları ve okyanusları çok miktarda karbondioksit emiyor; ancak şu anda gezegenin kaldırabileceğinden daha fazlasını yayıyoruz.
Yaklaşık 1,5 gezegene yetecek kadar. Yani sağlıklı bir şekilde yaşayabilmemiz ve gezegeni de yaşatabilmemiz için yarım gezegene daha ihtiyacımız var. [1] İşin kötüsü ise şu ana dek yaşanabilirliği kanıtlanan tek bir gezegene, yani dünyaya sahip olmamız.
Bir çağ için kavramlar
Geçen günlerde yayımlanan bir mektupta Nobel Ekonomi Ödüllü Joseph E. Stiglitz’ten, eski BM Sürdürülebilirlik Danışmanı Jeffrey D. Sachs’a kadar “saygın” üniversitelerden 100 öncü ekonomist, yine gezegeni yeniden inşa etmeye çalışırken karbon ekonomisine son vermemiz gerektiği konusunda ortak adımlar atmamız gerektiğini vurguladılar. [2] Bu krizden nasıl çıkabiliriz üzerine düşünürken bireysel olarak üzerimize düşeni yapmaya çalışsak da (örneğin karbon ayak izimizi azaltmaya çalışmak, özellikle kırmızı et tüketmemek, atıklarımızı ayrıştırmak) kalıcı ve radikal çözümler üretmemiz gerektiği kesin. Ve hep birlikte bu çözümleri daha çok konuşmaya, tartışmaya, tekrar tekrar denemeye ihtiyacımız olduğu da.
İşbu kriz için rehber niteliğinde hazırlanmış “Küçülme: Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı”. Metis Kitap aracılığıyla okurla buluşan kitabın temel derdi sonsuz ve esasen vahşi büyüme arzusunun, ekonomisinin önüne nasıl geçilebileceği, küçülmenin ne anlama geldiğinin tartışılması ve küçülmenin diğer radikal fikir ve pratiklerle nasıl işletilebileceği.
Décroissance (Küçülme) kavramı ilk olarak Fransız düşünür André Gorz tarafından 1972’de kullanıldı. Şöyle bir soruyu gündeme getirdi Gorz: “Yeryüzünün dengesinin sağlanması –ki bunun için maddi üretimin büyümemesi ve hatta küçülmesi şarttır– kapitalist sistem varlığını sürdürdüğü müddetçe mümkün olabilir mi?” Daha sonra başka Fransız yazarlar da “Büyümenin Sınırları” Raporu’yla birlikte bu terimi sıkça kullanmaya başladılar ve kavram iyiden iyiye dolaşıma girdi.
Küçülme her şeyden önce bir büyüme eleştirisi olarak ortaya çıkıyor. Ve toplumlar için bir büyümeden vazgeçme çağrısı olarak yankılanıyor. Küçülme özetle, toplumların daha az kaynak tüketeceği ve bugünden farklı bir biçimde örgütlenip daha farklı biçimde yaşayacağı, arzu edilen yeni yaşam biçiminin temel kavramlarından biri.
Küçülme tartışmalarının 1970’lerdeki ilk aşamasında vurgulanan daha çok gezegenin kaynaklarının yetersizliği üzerineydi. Ancak 2001 yılında yeni bir süreç başladı ve artık tartışmanın itici gücü “sürdürülebilir kalkınma” fikrinin eleştirisiydi.
“Kahrolsun sürdürülebilir kalkınma!”
Küçülmenin konferans salonlarından çıkarılıp bir eylemliğe dökülmesi ise, Lyon’da 2000’lerin başında otomobilsiz şehirler, müşterek sokak sofraları, gıda kooperatifleri protestoları ve reklam karşıtı kampanyalarla başladı. 2004 yılında araştırmacı ve eylemci François Schneider Fransa’da küçülme fikrini yayma maksadıyla bir eşek eşliğinde bir yıl sürecek tura çıktı. Bu eyleme basının gösterdiği ilgi de hayli yoğundu. Schneider, 2007 yılında Denis Bayon ve Fabrice Flipo’nun katılımıyla, Fransa’da “Araştırma & Küçülme” isimli bir akademi kolektifi kurdu.
Daha az ile yaşayabilir miyiz?
Bu süreçten sonra ise küçülme, insanların ve toplumların yaşam pratiklerine de yansımaya başladı.
Merak edilen şuydu: “Daha az ile yaşayabilir miyiz, bununla da mutlu olabilir miyiz?” Küçülme kitabını yayıma hazırlayan Giacomo D’Alisa, Federico Demaria ve Giorgos Kallis konuyla ilgili şöyle diyorlar: “Ekolojik iktisatçılar, küçülmeyi toplumların üretim ve tüketimlerini adil bir biçimde düşürmeleri yoluyla enerji ve hammadde girdi-çıktılarını azaltmak olarak tanımlar. Ancak bizim buradaki vurgumuz yalnızca daha az üzerinde değil, farklı üzerindedir. Küçülme, daha küçük bir metabolizmaya sahip olan bir toplumu ifade eder ama daha da önemlisi, yeni işlevlere hizmet eden farklı yapıdaki bir metabolizmaya sahip olan bir toplumu simgeler.”
"Düşünce Hatları", "Temeller", "Eylem" ve "İttifaklar" olarak dört bölüme ayrılan kitapta küçülme ile ilişkili 52 kavram farklı yazarlar tarafından izah ediliyor. Felaket Pedagojisi, Entropi, Jevons Paradoksu (Geri Sekme Etkisi), Kent Bahçeciliği ve Buen Vivir bunlardan bazıları. Bazı yazarlar küçülmenin uzak durulamaz iştahından ve faydalarından olanca çabalarıyla bahsetseler de kimileri de küçülmenin derinlikli bir kavram seti sunmamasından yakınıyor.
Örneğin Kent Bahçeciliği, özellikle orta sınıf için yeni bir amaç ve yeni bir yaşam pratiği sunuyor. Hobi bahçeleri olarak da bilinen bu alanlar, kentte yaşayan insanların sebze, meyve ve bitki yetiştirdikleri bir pratik. Ve bilinen pek çok faydası var.
Örneğin çevreye etkisi düşük düzeyde olan taze gıdaya teşvik ediyor ve sera gazı salınımını azaltmayı hedefliyor. Ancak kavramı yazan Isabelle Anguelovski, bunu eleştirel bir şekilde ele almayı başarıyor. Eskiden ABD’deki bahçelerin çoğunlukla Avrupalı göçmenler tarafından işlendiğini söyleyen Anguelovski, kent bahçeciliğinin şimdi daha yüksek gelirli insanlara hitap ettiğine dikkat çekiyor. Bir diğer sorun ise kent bahçelerinin yatırımcıların gözünde bu faaliyetin yürütüldüğü mahalleyi daha değerli göstermesi, yani mutenalaştırma sorunu ve/veya mahallenin yerinden edilmesi.
Küçülme ve feminizm
Küçülme kavramına getirilen en derinlikli eleştirilerden biri ise kitapta İttifaklar bölümünde “Feminist İktisat” başlığı ile feminizm-küçülme ilişkisini açıklamaya çabalayan Antonella Picchio tarafından kaleme alınıyor.
Picchio şöyle diyor: “Küçülme üretime ve tüketim meselelerini temel ihtiyaçlara özellikle vurgu yaparak kapsamlı bir şekilde ele alıyor ama içinde bulunduğumuz kapitalist sistemdeki toplumsal yeniden üretimin cinsiyet ve sınıf siyasetlerine yeterince ilgi göstermiyor. Küçülme, bakımla ilgili bütün yeniden üretim sorumluluklarını hane içi alana koyan genel körlüğü paylaşıyor ve bu da, yetişkin erkeklerinki de dahil olmak üzere insan kırılganlığının bir kadın meselesi olarak kalması anlamına geliyor.”
Tüm bu eleştirileri de yanımıza alarak küçülme üzerine düşünmek, toplumsal değişimi bizim de bir yerinden örebileceğimiz bir sistem olarak görmemiz için ilham verici bir kitap “Küçülme”. Çünkü küçülmenin geleceğini düşünmek bile ilham ve umut verici zaten.
(TY/EMK)
"Küçülme-Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı" Metis Yayınları, 2020