4771 sayılı ve 3.8.2002 kabul tarihli "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunu" Cumhurbaşkanı Necdet Sezer onayladı. Yasa, Resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu yasa on dört yasada değişiklik yaptı. Çok ciddi adımlar atılmış oldu. Bazı değişikliklerle hukuki düzen yeniden şekillendirildi.
Örneğin, Anayasal kuruluşları tahkir ve tezyif suçunun düzenlendiği Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 159. maddesine yapılan eklemeyle, maddenin birinci fıkrasında sayılı olan Türklüğü, Cumhuriyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (TBMM), hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya adliyenin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın sadece yazılı, sözlü veya görüntülü olarak eleştirmek amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının cezayı gerektirmeyeceği hükme bağlandı. Böylece düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan ve eleştiri niteliğini taşıyan düşünce açıklamalarının cezalandırılmaması kabul edilmiş oldu.
Gerçi 6 Şubat 2002 kabul tarihli 4744 sayılı yasayla TCK'nin 159. maddesi değiştirilmiş ve cezalar asgariye çekilmişti. 1 yıldan altı yıla kadar olan ağır hapis cezaları bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına çevrilmişti. Şimdi yapılan değişiklikle "eleştiri" kavramı maddenin ikinci fıkrasına yerleştirilmiştir. En azından ifade özgürlüğü için olumlu bir adım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak böyle bir düzenleme pratikte çok önemli bir değişiklik yaratmayacaktır. Çünkü uygulamada mahkemeler zaten bu madde ile ilgili olarak yapılan yargılamalarda beraat kararlarının gerekçelerini yazarken, "eleştiri" kavramına zaten yer veriyordu. Gerçi asıl olan TCK'nin 159. maddesinin tamamen kaldırılmasıdır. Ancak yine de bu değişiklik çerçevesinde atılan adımla maddenin yorumunda uygulayıcılara yol gösterilmeye çalışıldığı ve yasa koyucunun amacının bir kez daha açıklandığını kabul etmek iyi niyetli bir yorumdur.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne taraf olmak ve mahkemenin kararlarını uygulamak, devletlerin iç hukukunu etkilemiştir. Örneğin şu an İngiltere'de Sözleşme ile korunan hakların ihlali durumunda kişiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurmadan önce yerel mahkemelerde dava açabilmektedirler. Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) davasında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatma kararı verilmesini İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (IHAM) sözleşmeye aykırı bulmuştu. 30 Ocak 1998 günlü bu karara dayanılarak Anayasa Mahkemesi'ne başvuruldu. AİHM kararı "yeni delildir" ve "yeni vakıadır" denildi. Anayasa Mahkemesi'nden TBKP'nin kapatılma kararının yeniden incelenmesi için "yargılamanın yenilenmesi" istenildi. Çünkü Anayasa Mahkemesinin "kapatma" kararı ile Sözleşmenin koruduğu 11. maddedeki "örgütlenme özgürlüğü" hakkı bakımından çelişki ortaya çıkıyordu. Anayasa Mahkemesi kapatma kararı veriyor AİHM ise bu kararın 11. maddeyi ihlal ettiğini karara bağlıyordu. Çelişik durumun ortadan kaldırılması ve iki karar arasında uyum sağlanması için Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun (CMUK) 327 maddesine göre yapılan bu istemi Anayasa Mahkemesi 16 Şubat 1999 günlü kararı ile reddetti. Anayasa Mahkemesi İHAM kararını "yeni vakıa yeni delil" kabul etmedi. Buna karşılık bu tür kararlar nedeniyle Alman Anayasa Mahkemesi kısmen, İspanyol Anayasa Mahkemesi ise bütünüyle yargılamanın yenilenmesini kabul etmektedir. Tartışmasız iç hukukumuzda siyasi partilerin program ve tüzüklerinin ve çalışmalarının Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası hükümleri açısından denetimi Anayasa Mahkemesine aittir. Ama eğer İHAM yapılan başvuru sonucunda, örneğin bir parti hakkında "kapatma" kararı verilmesi hak ihlali sayılırsa; o zaman ortaya çıkan bu yeni kararın Türkiye'deki hukuk sisteminde "yargılamanın yenilenmesi" için yeni kanıt sayılmalıdır.
Artık 4771 sayılı Yasa'yla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na ve Ceza Muhakemesi Usulü Yasası'nda yapılan değişikliklerdeki ek maddelerle; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da iç hukukumuzda değişiklik yaratacak nitelikte kararlar olduğu kabul edilmiş bulunmaktadır. Buna göre Avrupa insan Hakları Mahkemesince, ulusal mahkemelerimiz tarafından kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan bir kararın insan Haklarım ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin saptanması ve ihlalin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşme'nin 41. maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğunun anlaşılması hali, bundan böyle "muhakemenin iadesi" / "yargılamanın yenilenmesi" nedenleri arasına alınmıştır. Artık hak ihlaline uğrayanlar, İHAM tarafından verilen ihlal kararı üzerine muhakemenin iadesi talebinde bulunabileceklerdir. Bu talebin incelenme usulü belirlenmiş ve hem Ceza Muhakemeleri Usulü hem de Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nda değişiklik yapılmıştır.
AİHM kararlarının iç hukukumuzda içselleşmesi için atılan bu adım ciddi ve olumludur. Artık Avrupa insan Hakları Mahkemesi tarafından verilecek olan kararların, bundan böyle iç hukukumuzda etkili kararlar olarak kabul edilmesi yasa maddesidir. AİHM kararları doğrudan uygulanabilir sonuçlar yaratacak etkili kararlar olarak kabul edilmiştir.
İşte 4771 sayılı Yasa'yla yapılan değişikliklerden bazıları bunlardır. Hukuka aykırı eylemlerin cezalandırılması ve suçta yasallık ilkesinin yaşama geçmesi konusundaki Meclis'in tutumu bu nedenle önemlidir. Artık "etkin hukuki yolların" çoğaltıldığı ve herkesin "hukuki güvencelerle" donatıldığı demokratik toplum düzenine geçişin adımları atılmaya başlanmıştır. Devamı gerekir...