"Ateşli silahlarla intihar eden yetişkinlerin hemen hemen her zaman kafalarına sıkmaları, hiç de tesadüfi değildir. Aslında bu kişilerin çoğu, tetiği çekmeden uzun zaman önce ölmüştür."(1)
Yönetmen Charlie Kaufman'ın 5 yıllık bir aradan sonra çektiği "I'm Thinking of Ending Things/Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum" 4 Eylül 2020'de Netflix'te izleyiciyle buluştu.
Being John Malkovich/ John Malkovich Olmak, Eternal Sunshine of the Spotless Mind /Sil Baştan) ve Synecdoche, New York /New York Yanılsamaları gibi filmlerden tanıdığımız Charlie Kaufman, "Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum" filminde hem senarist hem de yönetmen koltuğunda.
Eşlik ettiğimiz dünya ise Kaufman'ın zihninde bir gezintiden ibaret. Filmi kimileri için anlaşılmaz, zorlayıcı kılan da bu belki de.
Lucy karakterine adeta hayat veren Jessie Buckley'i ise Fargo, Judy ve Çernobil gibi yapımlardan tanıyoruz.
Jessie Buckley'nin olağanüstü bir performansla canlandırdığı Lucy (yoksa Lucia mı? Louisa?) ve yeni erkek arkadaşı Jake (Jesse Plemons) ile bir yolculuğa çıkar.
Bir kar fırtınasının ortasında yol alan ikili, yolun sonunda bulunan Jake'in ailesinin ıssız çiftlik evine varır.
Lucy, Jake'in ebeveynleri (Toni Collette ve David Thewlis) ile tanışır. Çiftlik evinde Lucy'nin gerçekliği kavraması, zaman geçtikçe ve genişledikçe, çok tuhaf bir akşam yemeği sırasında gerçekleşir.
Synecdoche, New York benzerliği
Çoğumuzun hafızasında unutulmaz bir yer edinen Synecdoche, New York/New York Yanılsamaları, izleyiciye halüsinatif bir evren sunuyordu. Ve yine film içinde film, oyun içinde oyun tekniğiyle başımızı döndürüyordu.
İntihar şüphesi oldukça baskın olmakla birlikte, aşırı doz nedeniyle 2014'te hayatını kaybettiği bilinen Philip Seymour Hoffman da filmin başrolündeydi.
"Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum" filminin başrollerinden biri olan Jesse Plemons ise gerek dış görünüşü gerekse karakterini şahlandırmadaki yeteneği açısından Hoffman'ı andırıyor.
Belki de bu yüzden filmde kullanılan teknikler kadar oyuncu seçimi de Synecdoche, New York'u andırıyor ve siz böylelikle yönetmenin kim olduğunu bilmeseniz de fikir yürütebilir hâle geliyorsunuz.
Film, aynı isimli Iain Reid kitabının bir uyarlaması.
Türkçeye Hep Kitap tarafından Begüm Kovulmaz çevirisiyle kazandırılan kitap polisiye-gerilim kategorisinde sunulmuştu.(2)
Reid, kitabını bu kategoriye sokmak istemese de insanların neden böyle düşündüğünü anladığını söylüyor ve kitabının Kaufman tarafından filme uyarlanmasından son derece memnun.(3)
"Freak" aile
"Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum", bir yolculuk filmi. Bunun, filmin bir araba yolculuğuyla açılmasıyla çok da bir ilgisi yok.
Lucy ve Jake'in yaşamlarına yöneldiğimiz bir yolculuktan ibaret film.
Lucy'nin her şeyi bitirmeyi düşündüğü, özellikle ilişkilere dair ne istediğini sorguladığı bir anda kendisini henüz iki aydır bile tanımadığı yeni erkek arkadaşının ailesiyle tanışıyorken bulması, başlı başına bir ilişkiler sarmalı sorgulaması. Neden ve ne için bunu yapıyor?
Sadece Jake bunu istediği için mi? Üstelik yarına yetiştirmesi gerektiği işleri olduğunu iddia ettiği bir düzlemde, kar fırtınası nedeniyle freak bir ailenin yanında mahsur kalabilecekken mi?
Jake'in ailesi mental sorunları olduğunu anladığımız, bunu bize ilk andan itibaren belli eden bir aile. İki katlı bu çiftlik evinin yemek masası, süperegonun girişteki kapı paspasına bırakıldığı bir masa adeta.
Başta görece "mantıklı" olan Lucy dahi bu masada zincirlerinden boşanmış gibi davranıyor. Jake'in annesi durup dururken ağlamaya, babası ise yersiz şakalar yapmaya ve Lucy'ye karşı tacizkâr davranmaya başlıyor.
Feminist bir göz: Lucy
Lucy ile beraber gezintiye çıktığımız evde Jake'in anne ve babasının farklı yaşlarına ve dönemlerine tanıklık ediyoruz.
Jake'in bebeklik ve çocukluk anıları, Lucy'nin zihninde mi canlanıyor yoksa biz zaten Jake'in zihninde miyiz ve Lucy hayali bir karakter mi bunları anlamak güç. Özellikle Kaufman'ın ani geçiş sekansları varken. Bu sahneler tamamen izleyicinin hayal gücüne bırakılmış.
Kaufman'ın bunların dışında izleyiciyi büyülediği ve tam anlamıyla sinemaya doyurduğu pek çok detay var.
Örneğin, filmde bir film eleştirisi feminist bir açıdan izleyiciye sunuluyor ve bu, diğer filmi izleyenler için inanılmaz keyifli bir sahneye dönüşüyor.
Söz konusu film John Cassavetes tarafından yazılan ve yönetilen 1974 yapımı "Etki Altında Bir Kadın/A Woman Under the Influence". Filmde Gena Rowlands'ın canlandırdığı, akıl sağlığı tümden bozulmuş görünen Mabel'in yaşadıkları, Lucy'nin feminist perspektiften tartışmaya açılıyor.
David Foster Wallace
Bir diğer detay ise şair ve yazarların referanslarının, alıntılarının uçuştuğu filmde 2008 yılında intihar ederek yaşamına son veren David Foster Wallace'a yer verilmesi.
Hatırlayalım, Wallace'ın "Infinite Jest" adlı romanı için Time dergisi 1923'ten beri yayımlanmış en iyi 100 İngilizce yazılmış roman arasında olduğunu yazmıştı.(4)
Bu denli yetenekli bir yazarın genç yaşta ölümü edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. Filmde ise Jake ve Lucy, Wallace özelinde intihar üzerine konuşmaya başlıyorlar.
Jake rolündeki Jesse Plemons seçimi dahi Philip Seymour Hoffman'ı ve intiharı hatırlatan Kaufman'ın, David Foster Wallace özelinde tekrar bu konuyu irdelemesi şahane bir seçim olarak önümüze çıkarken filmin zaten yaşamı sorgulamak, yaşlanmak ve nihayetinde ölüm üzerine olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Ve son: Yaşlılık
Jake'in anne ve babası aracılığıyla sunulan, Lucy tarafından iade-i itibarı yapılan "yaşlılık" ve yaşlanma teması ise yönetmenin dertlerinden bir diğeri.
Yaş alan, yaşlanan insanlara gerekli özenin gösterilmediği ve kenara atıldığı filmde yine doğrudan Lucy tarafından dile getiriliyor.
Özellikle içinden geçmek zorunda olduğumuz zaman diliminde, yanlış devlet politikaları nedeniyle sadece yaşlıları öldürdüğü ve hatta yaşlıların taşıyıcısı olduğu düşünülen bir virüs nedeniyle bu insanların nasıl bir itibarsızlaştırmaya maruz kaldığını görmek çok da zor değil.
Haliyle, başından beri genç bir kadının kendini belirsiz bir anda öldüreceğini ya da bir şekilde zarar verebileceğini düşünebildiğimiz "Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum", hayatlarındaki her şeyin bittiğini düşündüğümüz insanlarla empati kurabilmemiz için de bir araç.
Son yirmi dakikası hariç sizi adeta ekrana kilitleyen film, aradığımızı çoğu zaman bulamadığımız Netflix yapımlarına asla benzemiyor. Bu da şüphesiz Kaufman'ın başarısı.
(TY/PT)
1 "Bu Su", David Foster Wallace, Siren Yayınları, İstanbul, 2016.
2 http://hepkitap.com.tr/kitaplarimiz/her-seyi-bitirmeyi-dusunuyorum
3 https://www.indiewire.com/2020/09/im-thinking-of-ending-things-iain-reid-charlie-kaufman-film-1234584528/
3 https://infinitejest.wallacewiki.com/david-foster-wallace/index.php?title=David_Foster_Wallace#cite_note-TIME-3