Yarın 1 Mayıs! Sonra?

İktidar, 19 Mart İsyanı'yla birlikte hem muhalefete yönelik uyguladığı şiddeti ve hukuksuzluğu hem de muhalefeti bölme ve dayanışmalarını sönümlendirme girişimlerini artırdı. Koç başını DEM Parti ile CHP ilişkileri üzerine vurmayı özellikle tercih ediyor. Fakat, her iki parti de bu zamana kadar arzu edilen ancak beklenmeyen bir biçimde özel duyarlılık ve çaba gösterdi. İktidarın yaratmak istediği sorunlar, Newroz alanlarında ve Saraçhane kürsüsünde kitlelerin huzurunda ve katılımı sağlanarak aşıldı. Sorun yaratma girişimlerinden bir bölümü de karşılıklı olarak yapılan yazılı ve sözlü açıklamalarla boşa çıkarıldı. Her iki parti de iktidar tarafından maruz bırakıldıkları uygulamalar karşısında, dayanışmayı belirli bir düzeyde de olsa halen sürdürebiliyor. Diğer sol, sosyalist yapılar Saraçhane eylemlerine yönelik İstanbul’da doğrudan katılımla ve başka illerdeki kapsamlı eylemleriyle kitlelerin güvenli bir biçimde alanlara, sokaklara çıkmasına katkıda bulundular. Ana muhalefet partisinin çaktığı kıvılcımın ateşe dönüşmesine aracı oldular.
Yeniden sokak yeniden dayanışma
Yıllardır yaşadıkları sorunlar karşısında yalnızca yakınmakla yetinmek zorunda kalan Türkiye halklarının önemli bir bölümü, bir süredir kritik eşiği aştı. Sorunlarının çözümünü birlikte ve sokakta aramaya başladı. Daha önce hiç tanık olmadığımız heyecan ve umut veren eylemleri görüyoruz. Örneğin, eyleme katılan öğrencilerin aileleri de artık bir aradalar. Çocuklarına kolektif ve aktif olarak destek vermekle kalmıyor aynı zamanda dayanışıyorlar. Proje lisesi öğrencileri sürgün edilen öğretmenlerine “sahip çıkmak” için aileleriyle birlikte, okul bahçelerinde oturma eylemi yapıyor. Şeker Bayramı tatilinin Cumhurbaşkanlığı tarafından son anda uzatılması da eylemlerin sonlanması için yeterli olmadı. Üniversiteliler, liseliler “gelecek güvencesi”, CHP erken seçim, İmamoğlu ile çalışma arkadaşlarına özgürlük ve DEM Parti de barış ve demokrasi talebiyle sokaklarda. Bunlar birçoğumuzun yaşadıkları ve/veya ortaklaşan gözlemi. Bir de farklılaşılanlar mevcut.
Solun, sosyalistlerin sorumluluğu
Sol yapılardan bazıları bugünlerde alanlardan ve sokaklardan çok, ana muhalefet partisiyle birebir görüşmeleri, buluşmalarıyla gündemde. Ne var ki bugüne kadar bir bütün olarak sol, sosyalist muhalefetin 19 Mart İsyanı’nın bir kırılmaya dönüşmesine yönelik bırakalım herhangi bir planlamayı, buluşup birlikte tartıştıklarına yönelik herhangi bir habere dahi rastlayamadık. Gerçi yarın 1 Mayıs. Herhangi bir aktif planlamayla olmasa da geleneksel olarak sol, sosyalist ve sosyal demokratlar birlikte eylemde olacaklar. İstanbul dışındaki illerde genellikle hep birlikte ve tek bir alanda toplanılacak. İstanbul’da ise ortaklaşılamamakla birlikte, geleneksel düzenleyicilerin öncülüğünde büyük bir çoğunluk, Kadıköy Rıhtım’da bir araya gelecek. Bazı videolarla da ilan edildiği gibi, “küçük kırmızı balık”lar, bazı sol, sosyalist yapılar Taksim Meydanı’nı “zorlayacak”.
Türkiye’nin özgün koşullarında, 1 Mayıs 2025 kutlamalarına, çok uzun zamandır meydanlara, sokağa çıkmaktan imtina eden örgütsüz halk kesimlerinin katılımı önemli mi? Ya da ne kadar önemli ve öncelikli? Başka bir yerden bakıldığında biber gazına, tomalardan sıkılan kimyasallı, boyalı sulara ve coplara rağmen, Taksim Meydanı’nda olabilmek anlamsız mı? İkinci sorudan başlayarak yanıtlamak gerekirse; “Hayır, kesinlikle anlamlı. Taksim Meydanı’ndaki kutlama eğer kitlesel olarak gerçekleşebilirse iktidar kaybetmiş olacak; ama, neyin pahasına? Sonrasında geniş örgütsüz kitlelerin sokağa çıkmasını erteletecek, zorlayacak hatta engelleyecek etkisi olmayacak mı? Evet, Türkiye’de 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamanın tarihsel ve siyasal bir önemi var. Bunu reddetmek mümkün değil elbette. Bununla birlikte, bir defa daha soralım; neyin pahasına? Sanıyorum bu son soruyu yanıtlamadan karar verilmemeli.
İstanbul 1 Mayıs’ı nerde kutlanmalı?
Geçtiğimiz yıl Saraçhane’de kutlanan 2024 1 Mayıs’ı hepimiz için duygusal olarak travmatikti. Katılımcıların büyük bölümü eylemin tamamlandığını bile hissedemedi. Bu yıl “1 Mayıs’ta Taksim’de olacağız” açıklamasını ilk defa Özgür Özel, Saraçhane’deki Mart ayı mitinglerden birinde Bozdoğan Kemeri’ndeki polis barikatını zorlayan gençlere hitaben dile getirmişti. Daha sonra DİSK öncülüğünde bir araya gelen dörtlünün (KESK, TMMOB ve TTB) son olarak 1 Mayıs kutlamalarının Kadıköy Rıhtım’da yapılmasına karar verdiğini, 18 Nisan’da Beşiktaş’ta yapılan kitlesel açıklamayla öğrendik. Öyle bir açıklamaydı ki konuşmanın neredeyse dörtte üçü Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamaları için taşıdığı anlam ve önem üzerineydi. Bu yılki kutlamalar için Kadıköy Rıhtım meydanının seçilme, tercih edilme gerekçesine yönelik herhangi bir bilgi açıklamada yer almadı.
Oysa, 19 Mart İsyanı'yla birlikte, gençler başta olmak üzere, muhalefetin önemli bir bölümünün 2025 1 Mayıs’ında gözü ve beklentisi Taksim Meydanı’ndaydı. Bu durumun bilinmiyor olmasını kabul etmek mümkün değil. Aynı şekilde görmezden gelinmiş olmasını da. Neden kutlama meydanı için yapılan tercihin gerekçesi paylaşılmadı, paylaşılmıyor? Her iki soru için de kendi adıma anlamlı bir yanıt verebiliyor değilim. Gerekçeleri neydi? Gerekçelerini neden kamuoyuyla paylaşmadılar? Yanı sıra, ana muhalefet partisi genel başkanının 27 Nisan’da yaptığı “… ben de 1 Mayıs’ta Kadıköy’de olacağım. Sendikalar Taksim deseydi orada olurduk…” açıklamasını da anlayabilmek mümkün değil. Duyunca sade bir tebessümle yetindim. Başka şeyin yeri de zamanı değil sanki.
İsyanın kırılmaya dönüşebilmesi için
Çünkü mesele 19 Mart İsyanı’nı bir kırılmaya dönüştürebilmek, 9 Nisan tarihli yazımda da paylaştığım koşulları sağlayarak AKP-MHP iktidarını sandıkta değiştirebilmeyi, barışı ve demokratik toplumu birlikte başarabilmek olmalı. Kendi adıma, kendi kendime Kadıköy çağrısını böyle bir gerekçeye bağlamak istiyorum. Ve o zaman anlamlı buluyorum. Başta kendi yaşadığı sorun karşısında, yalnızca yakınmaktan vazgeçip, artık çözümünü de talep eden; bunun için sokağa, meydanlara çıkmaya başlayan örgütsüz binlerle, yüzbinlerle, milyonlarla hem 1 Mayıs 2025’te hem 2 Mayıs 2025'te ve sonrasında daha da çoğalarak birlikte olabilmek için.
Bununla birlikte, sol, sosyalist parti ve yapılar süreci birlikte değerlendirme gereksinimi duymuyorlar mı? Kendilerine herhangi bir ödev çıkarmıyorlar mı? 19 Mart İsyanı’nın kendiliğinden ya da ana muhalefet partisinin çabalarıyla kırılmaya dönüşebileceğini mi düşünüyorlar? Ya da sol, sosyalistler bir araya gelmeye, planlı, programlı ve/veya eylemsel bir ittifaka, bir seçenek olarak sürece birlikte dahil olmaya, “müdahale edebilmeye” gereksinim duymuyorlar mı? Ve neden? Gereksinim duymuyorlarsa yalnızca nedenini sormak isterim. Değil, olması gerektiğini düşünüyoruz, buna gereksinim duyuyoruz diyenlere de peki neden olmuyor? İlk adım neden sizin tarafınızdan atılmıyor diye sormak isterim. Sanıyorum önce kendimize, ardından birbirimize sorup yanıtlamamız gereken soru; Şimdi değilse ne zaman? Geleceğe, birbirimize, kendimize olan sorumluluğumuz bu hukuku tesis etmeye yeterli olmalı, değil mi?
Türkiye solu ve sosyalistleri 1 Mayıs 2025’ten sonra ne için, ne zaman ve kimlerle birlikte sokağa inecek? Merak etmeyen var mı?
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun bianet'te yayımlanan tüm yazılarını görmek için tıklayın. (OH/TY)