Kanal D' de çarşamba günleri yayınlanan ve Reşat Nuri Güntekin'in aynı adlı romanından uyarlanan "Yaprak Dökümü" adlı dizi beş çocuklu Ali Rıza Bey ve ailesinin değişen toplum düzenine karşı direnemeyişini anlatır. Emeklilikten sonra yoksul düşen Ali Rıza Bey'in değişen ve hızla batılılaşan toplum koşulları karşısındaki çaresizliği ve cehaleti ana temayı oluşturur. Bu çaresizlik, onun "kutsal aile düzenini" bir arada tutamayışından kaynaklanır.
1930'larda yazılan roman, Ali Rıza Bey'in emekli olduktan sonra çalıştığı şirketten ahlak anlayışı yüzünden ayrılması üzerine başlar. İşsiz kalınca evde parasızlıktan dolayı kavgalar yaşanır. Küçük kızları Leyla ve Necla ile karısı Hayriye hanım tarafından fazla namuslu olmakla suçlanır.
Büyük kızı Fikret dışında kimse ona anlayış göstermez. Oğlu Şevket bir bankada çalışmaya başlar ancak evli bir kadın olan Ferhunde'ye aşık olur. Bir dizi olaydan sonra Ferhunde'yle evlenir. Ali Rıza Bey, Ferhunde'nin bir süre sonra lüks harcamalarıyla evin düzenini bozduğunu fark eder. Kızları da, yengeleriyle birlikte babalarını "asri hayat" denilen yeni hayata alışamamakla suçlar.
Yozlaşmayla aynı anlama gelen batılı hayat
Ali Rıza Bey de, yoksul düştüğü için Leyla ve Necla'nın bir an önce evlenmesi gerektiğini düşünerek, Ferhunde'nin evde düzenlediği davetlere izin verir. Ancak otoritesini de git gide kaybeden Ali Rıza Bey, sonunda yetiştirirken eğitimlerinden çok güzelliklerine önem verdiği kızlarını birer birer kaybeder.
Aile, romanın adı gibi yapraklarını dökmeye başlar.
Necla zengin zannettiği yaşlı bir adamla evlenir ama daha da yoksul düşer. Fikret dul bir adamla evden kurtulmak için evlenir. Şevket bankadan para çaldığı için hapse girer. Gelini Ferhunde evden kaçar. Leyla, zengin bir avukatın metresi olur. Romanın sonunda Ali Rıza Bey, "asri hayat" denilen ve yozlaşmayla aynı anlama gelen batılı hayatın içinde yoksulluk yüzünden perişan olan bir aile reisi portesi çizer.
Ancak yoksulluğa dayanamadığı ve hastalandığı için Leyla'nın durumunu kabullenir. Eski dostlarını görmese hatta, keyfine diyecek yoktur. Ahlak anlayışını değiştiremediği için düştüğü durum, sonunda onun ahlakını değiştirmiş olur.
Romanda batılılaşma kavramı üzerinden ilerleyen modernite ve değişim, yoksulluğun perçinlediği cehaletle ve ahlak anlayışıyla yozlaşmış kabul edilir. Evinin idaresini ve parasını namuslu olmaktan ziyade, dürüstlüğünden kaybeden ve hayatı biraz da çeviri yaptığı kitaplardan öğrenen Ali Rıza Bey, tipik bir Osmanlı son dönem bürokratı portresi çizer.
Tanzimat yazarlarının "baba otoritesi" özlemi
Kutsal aile kavramının, silik ve kudretini kaybeden babasını temsil eden Ali Rıza Bey profesör Jale Parla'nın "Babalar ve Oğullar" kitabında belirttiği gibi, Tanzimat yazarlarının "baba otoritesine" karşı gizil bir özlem duyar. Parla'ya göre, "Tanzimat yazarları Doğu'nun ahlakını toplumsal düzeyde koruyacak bir padişahı, aile düzeyinde koruyacak bir babayı diriltmeye çalışır."
Yazar Reşat Nuri'de, romanda bu koruyucu babanın nasıl otoritesini kaybettiğini anlatır. Çünkü baba otoritesini sarsacak en ciddi tehlikede Batı'dan gelecek fen ve teknik değil, genç erkekleri baştan çıkaracak şehvet ve onları bu şehvete sürükleyecek şeytan ruhlu hırslı kadınlardır. Romanda, Şevket'i baştan çıkaran kadın olarak anlatılan Ferhunde, evi birbirine katan ve çöküşü getiren kadın portresidir.
Peki ya dizide?
Aynı isimle romandan televizyona uyarlanan senaryoya ise, romanda olmayan karakterler eklenmiş ve ana temadan uzaklaşılmış. Romanda, Cumhuriyet'in ilk dönemindeki batılılaşma olgusunun toplumsal hayata etkisini ve değişimin getirdiği güçlükleri göreceli olsa da tarafsız bir üslupla anlatan yazarın aksine, senaryoyu hazırlayanlar büyük bir değişiklik yapmış.
Çevirmen Ali Rıza Bey, öncelikle romanda emekli memur portresi çizerek bir dönemi ve kültür hayatındaki değişimi yansıtırken, senaryo da Ali Rıza Bey, bir haksızlığa göz yumması istenince kaymakamlık görevinden istifa eden bir bürokrattır. Senaryoda, kızı Necla da İstanbul'da üniversiteyi kazanınca, ailece İstanbul'a yerleşmeye karar verirler.
Leyla, Necla ve Ayşe okula giden genç kızlardır. Senaryodaki en büyük değişiklik romanın ana hatlarının korunmasına rağmen dönem olarak başka bir dönemin anlatılması ve romanın bittiği yerde senaryonun romandan bağımsız devam etmesi. Dönemi ve günümüze geçişleri anlatmaktan ziyade, hızlı bir değişime karşı direnen otoriter ve ideal bir baba portresi çizilir dizide.
Bu da, Tanzimat'ın otoritesini kaybeden babası yerine daha ütopik ve muhafazakar bir baba imgesini yerleştirir. Buna göre de, 1930'ların batılılaşma sürecinin bir ailenin üzerindeki etkileri olarak değerlendirilebilecek olan roman, senaryoda bambaşka bir hal alır. (YK/GG)
* Jale Parla, Babalar ve Oğullar, (Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri), İletişim Yayınları, İstanbul, 1990.