ALS'li Dr. Alper Kaya birincilik kazandığı, "harf harf yazdığı" öykülerinden oluşan "İşaret Parmağım" adlı kitabını 16 Nisan'da Yankı Kitabevi'nde imzalayacak
Bir önceki hafta başka bir "örnek insan"dan söz etmiştim: Yüksek Mimar Şükrü Sürmen
Onu kaybettiğimizi öğrendikten sonra yazdığım yazıya "Mücadele İçin 'Var ve Yaşıyor Olmak' Yeterlidir!" [1] başlığını koymuştum.
O yazıyı yazarken iki hafta sonrasında bu yazıyı yazacağımı düşünmemiştim.
Bu yazı o yazının bir anlamda devamı ya da ikinci bölümü olacak.
Bu kez başka bir "var olan"dan ve başka bir "mücadele" edenden söz edeceğim; hem de zorluklarına, engellerine ve kısıtlılıklarına karşın!
Muhtemelen onu tanıyorsunuz. Kendisi ve yaptıkları hakkında bir belgesel yapıldı.[2] O belgesel geçen yıl 17.si düzenlenen, Altın Koza Film Festivalinde en iyi belgesel ödülünü aldı.
Özellikle ülkemizde yaşayan "engellenmişler"in çoğu tarafından biliniyor tanınıyor.
Her şeyden önce "engellere direnen ve onları aşan" bir "büyük insan" o. Adı "Alper Kaya". Bir doktor; "göz hastalıkları uzmanı".
Başarılı bir hekimken bundan 21 yıl önce yakalandığı "ALS (Amiyotrofi Laterl Skleroz)" adlı kas hastalığı nedeniyle bugün yaşamını sürdürebilmek için pek çok zorluğu aşması gerekiyor.
Nasıl tanıştım?
Onu hasta haklarını konuşmak üzere çağrıldığım bir televizyon programı öncesinde ve programın hemen sonrasında yaptığımız telefon görüşmelerine kadar tanımıyordum.
Varlığından bile haberim yoktu. Bundan dolayı "utandığımı" anımsıyorum.
Bu konudaki duyarlığıma ve ilgime karşın ondan "haberdar" olmamamın sorumluluğunu duymuştum.
Söz ettiğim programda nelerden söz edeceğimi sormuştu önce, konuşmuştuk. Sonrasında da teşekkür etmek üzere aramıştı. Sonrasında onu daha yakından tanıdım.
"Yakından" dediğime bakmayın, bu yazıyı yazdığım ana kadar "yüz yüze gelemedik". Telefonlaştık, haberleştik, elektronik ortamdan yazıştık, ama yüz yüze gelmedik hiç. Bu arada onun yazdığı bir yazı [3] benim aracılığımla biamag'da yayınlanmıştı.
İlk haberleşmemizden sonraki önemli anlardan bir tanesi de önceki yıl kızım cezaevinde bulunduğu sırada kızıma yazdığı bir mektuptu[4].
O mektubu bir çalışma sırasında Diyarbakır'da bulunduğum sırada almıştım. İlk okuduğum anda yazdığım yanıt mesajında "Duyguların, düşüncelerin, içtenliğin ve yakınlığın için teşekkür ediyorum. Özgürlüğün ne olduğunu bu kadar doğru anlattığın için de..." diyebilmiştim.
Sevgili Alper Kaya o mektupta "özgürlüğün sınırlarını" şöyle tartışıyordu:
"Senin özgürlüğün haksız yere, insanlar tarafından kısıtlandı; benimki ise bir hastalık tarafından. Muhtemelen ikimiz de belli psikolojik süreçlerden geçiyoruz. 'Neden ben?' diye sorduğum karanlık yıllarımı anımsıyorum. Sonra, bir cevap alamadan geçen isyankâr zamanlarım. 'Peki ben, nedenini anlamadım ve yine de kabul ettim ama hiç olmazsa...' diye başlayan pazarlık cümlelerimi anımsıyorum. 'Kiminle pazarlık?' diye sorarsan ona da mantıklı bir cevabım yok. Nihayet, 'Neden ben?' sorusu yerine 'ne için ben?' sorusu, yaşamda kaybettiğim yolumu bulmama yardım ediyor. Gelelim hasar tesbiti sonrası elimde kalanlara. Yirmi yıl sonra bugün görüyorum ki kısıtlanmış fiziksel dünyanın dışında düşünsel bir özgürlük alanım var. Öğrendim ki, eğer ben izin vermezsem, o her şeyi isteyen canavar; ruhumu, aklımı, zekamı, anılarımı, hayallerimi asla benden alamayacak. Benim gerçek özgürlüğüm bunlar. Sınırlarını sadece ben belirleyebilirim. Görüyorum, duyuyorum, hissediyorum, kokluyorum ve şu pipetle içtiğim kahvenin tadını alabiliyorum. Bir de unutmadan eklemeliyim ki konuşabiliyorum. Ne çok şey kalmış bana! Beni ben yapan her şeye sahibim. Hatta senin şu anda içinde bulunduğun ortamda sahip olmadığın bir şeye daha sahibim; dünya ile iletişim kurabiliyorum. Lütfen kıskanma olur mu?"
Bir yarışma, bir kitap...
Başka bir "engellenen arkadaşım" sevgili Elif Özen'in bana duyurduğu "kozamda kalmadım"[5] başlığıyla açılan bir "yarışma çağrısı"nı 12 Eylül 2010'da yazdığım bir mesajla sevgili Alper'e de belki haberi olmamıştır diye düşünüp iletmiştim. Şöyle demişim o mesajımda:
"Bu yarışmaya olanağı olmayan, yaşama çok fazla katılamayan engellilerin katılması daha önemli belki. Dolayısıyla kendini ifade edebilen, ve olanağı olanların geri durmalarında yarar var diye düşünüyorum. Yine de senin yaşamın ve yarattığın örneğin duyulması, yaygınlaşması ve özendirici olması nedeniyle katılımının 'işlevsel' anlamda yararlı olacağını düşündüm. Karar tabii ki sana ait!"
Bir zaman sonra kendi deneyimlerini anlattığı 4-9 Aralık 2010'da Antalya'da gerçekleştirilen Nöroloji Kongresi sırasında yeniden bir mesajını aldım: "Kozamda kalmadım yarışmasına sizin önerinizle katılmıştım. Öykü dalında ödüle layık görülmüşüm. Teşekkürler, Hayat sürprizlerle dolu..." diyordu. Kendim kazanmışım gibi sevindiğimi anımsıyorum.
Geçenlerde bir mesaj daha geldi ondan.
Benimle birlikte başka dostlarına da yazdığı bu mektupta birinci olduğu yarışmaya gönderdiği öykülerin "İşaret Parmağım" adıyla kitaplaştığını ve ay sonunda kitapçılarda olacağını duyuruyordu.
Bu mesajındaki şu sözlerinin de altını çizmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum:
"Söz uçar yazı kalır derler. 2004 yılında 6 hafta yoğun bakım döneminden sonra trakeotomi ve ventilatör ile eve çıktığımda artık bilgisayar klavyesi kullanamadığımı fark ettim. 3-4 ay yatağa bağımlı duruma geldim. Sonra Almanya'da babası (2006 yılında rahmetli oldu) ALS hastası olan Tom Weber arkadaşımın 'OnScreenKeys Sanal klavye' ile tanıştım. İlk zamanlarda çok yavaş yazıyordum. Sonra Türk Dil kurumundan bir dostumuzun desteği ile 200.000 kelimeyi klavye programına ekledim. Benim de şu anda kullandığım OnScreenKeys Keyboard programını oluşturduk. Sonra menüleri tümüyle Türkçe yaptık. Yazı yazacağım aklıma bile gelmezken küçük öyküler yazmaya başladım. İşte 'İşaret Parmağım' kitabının içeriğini böylece yazmaya başladım. Geçen yıl yapılan Engelliler Edebiyat Yarışmasına gönderdiğim birkaç öykü, Öykü dalı Birincisi seçildi. Ödül Olarak kitabın basımı sağlandı. Sanal klavye ile bir kitap yazılabilir mi? Evet, yazılırmış. Bu kitap iki anlamda önemli bence.
Tek parmakla, 'Head-mouse' ile veya 'switch donanımı' ile kitap yazılabileceğini anlatıyor. ALS hastalarının üretebildiğini anlatıyor."
"İşaret parmağım"
Kitabın adı bu. Neden bu adı verdiğini şöyle anlatıyor:
"Bir bilgisayar faresi ve bir tıklama ile birer birer yazılan harfler... Kelimeler tümcelere, tümceler paragraflara, paragraflar sayfalara dönüşüverdi. Bilgisayarda yazı yazabilmek için gereken o tıklamaların tüm fiziksel yükünü, çalışan tek parmağım olan işaret parmağım taşıdı. O, benden vazgeçmedi, ben de onu terk etmedim. Bu kitaptaki yazılarım ve yazdığım diğer yazılarımın kahramanı, işte o sol işaret parmağım."
Kitapta "Bir Kadın, Bir Erkek, Bir Şarkı", "Eleman Aranıyor", "İki Eski Dost", "Rüya Tuzakları", "Tik, Tak...", "Manyetolu Telefon", "Domatesin Çekirdeği", "Veli(Willy) Öğretmen", "Oysa Ben...", "Filizkoparan Fırtınası ve Önemsiz İşler", "Kayalarda Büyüyen Ağaçlar" adlarını taşıyan "onbir öykü" var.
Hepsinde de insana, yaşama dair çeşitli çıkarımlar ve dersler var. Ama bence daha önemlisi hepsinde de Alper Kaya var: Yaşamıyla, düşleriyle, düşünceleriyle; ama özellikle de "umutları", "yaşama bağlılığı", ve gelecekte "yapmak istedikleri"yle bir "insan" var.
Başka bir şey daha var aslında:
Herkesin "yazabileceğini düşünme ve söylemesi"nin ötesinde Alper Kaya sözleriyle olmasa da satır aralarıyla yazmanın "sağaltıcı" olduğunu anlatıyor ve yazmanın insanı "iyi"leştirebileceğine inanmamızı sağlıyor.
Öykü okumayı severim, zaman zaman yazmayı da. Çevremizdeki insanları anlatır öyküler. Onları anlatırken aslında onlardaki kendimizi anlatırız farkında olmadan. Onun için her öykü yazarı hakkında bir ipucu verir. Öyküleriyle anlarsınız insanları; "insanlığı" da öyküler aracılığıyla anlarız, ister yazılmış ister yalnızca anlatılmış olsun. Hele hele iyi anlatılmışsa, üzerinde çalışılmışsa, sözcükler kendi anlamlarının ötesinde yazılış, kullanılış, sıralanış biçimleriyle başka anlamları da algılanabilir kılınmışsa, tadına doyum olmaz. Alper Kaya'nın yaşantısından çıkardığı "o tatlar" bu kitabın içinde var.
"Aslolan yaşamaktır..."
Bu yazının bir önceki yazının ikinci bölümü olduğunu söylemiştim. Bu bağlantıyı İşaret Parmağım'ın içindeki "Bir Kadın, Bir Erkek, Bir Şarkı" adlı öyküdeki aşağıdaki paragragraf sağlıyor.
"Nefes aldıkça az önceki birkaç dakikalık kâbustan gerçeğe doğru uyanıyordu. Ölüm ile yaşam arasındaki çizgi çok ince diye düşündü. Aslında ölüme bu denli yakınlığı ilk değildi. Her seferinde bir önceki yaşadıkları, deneyimleri, ölüm karşısında hiçbir işe yaramıyordu. 'Aslolan yaşamaktır' dedi kendi kendine."
Alper Kaya haklı! Hem de sonuna kadar. "Aslolan yaşamaktır!"
Haliniz, koşullarınız, olanaklarınız ne olursa olsun...
İşaret Parmağım
Alper Kaya (Öykü)
benyazarım.com yayınları
ISBN: 978-605-4424-14-6
9,90 TL (KDV Dahil)
Alper Kaya gelecek hafta yani 16 Nisan Cumartesi günü saat 15:00-17:00 arasında İzmir'de Yakın Kitabevi'nde "İşaret Parmağım" kitabını okurlarına imzalayacak. (MS/EÖ)
[1] http://www.bianet.org/bianet/biamag/128884-mucadele-icin-var-ve-yasiyor-olmak-yeterlidir
[2] 21 yıldır ALS hastalığıyla yaşayan Alper Kaya'nın hastalıkla mücadelesini anlatan bu belgeselin adı "Dört Duvar Bir Pencere" http://www.trt.net.tr/haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=bd89e924-f043-491f-88a2-123aaa28daab
[3] http://www.bianet.org/biamag/toplum/117832-penceremde-sonbahari-gordum
[4] Benim aracılığımla kızıma iletilen bu mektup alnızca "üç adet" basılan bir anı kitabında yer almaktadır.