Savaşa bir yangın gibi bakmak son derece yerinde. Savaş da yangın gibi renk, sınıf, kadın-erkek, sivil-asker dinlemeden öldürür ve sakatlar. Yine yangın gibi yaşlıları, çocukları, hastaları, sakatları ilk önce etkiler. Elinde benzin bidonlarıyla birbirlerinin üzerine sürülmüş iki taraf, yangını--yani savaşı--büyütme noktasında ortak çalışırlar. Benzin bidonlarıyla başka ne yapılabilir ki? Benzini biten taraf kaybettiğinde yangından geriye küller kalmıştır çoğu zaman.
Çiftçi fotoğrafı
Farkı bulun!
İncirlik'teki teknoloji harikası uçaklar ve pilotları, ölüm yağdırmaya hazırlanırken, 'çağın gerisinde kalmış' çiftçi ve atı, yaşamın devamı için mücadelede...(Radikal, 5 Mart 2003, 1.sayfa)
Savaş çıkmadan önce farklı boy ve renklerdeki benzin bidonlarına 'hayran' olmamız istendi bizden. İlerlemenin, modernitenin, teknolojinin sembolü benzin bidonları... Bunun karşısında tarlasını süren köylü "geriliğin" sembolü. Öldürme, yok etme gücüne tapın. Yaratma, üretme gücünü ise hiçe say. Sanki gazeteni kahvaltı eşliğinde okurken masanı benzin bidonları süslüyor, karnını ise bombalar ve mayınlarla doyuruyorsun. Öldürmeye ve ölmeye dair tarif edilmez bir heves, bir coşku...
Ntvmsnbc ve bagdat resimleri buraya
www.ntvmsnbc.com, 24 Mart, 9:28 Radikal, 23 Mart 2003
Savaş çıktıktan sonra resim değişti mi? Benzin bidonlarının temiz, kansız, insansız strateji masalarında hareketlerinin yanına yangın görüntüleri eklendi. Peki yanan kim? Nerede? İsimleri var mı? Yarısı çocuklardan oluşan kalabalık bir mahalde yangın çıkarıp yanan bedenlere 'beklenmedik kaza' muamelesi yapanları bu kadar yakından tanırken yangının göbeğindeki komşularımızı bu kadar tanımamayı nasıl içimize sindiriyoruz?
Çocuklar ve adam fotosu
Radikal, 24 Mart 2003
Peki bu yangın karşısında ne yapıyoruz? Ya da ne yapabiliriz? Tüm dünya insanlarının (ve çok sayıda hükümetin) bu yangını durdurmak için itfaiyeci olmaya soyunduğu, son derece cesurca soyunmaya devam ettiği bu noktada bizim önümüzde iki seçenek var: itfaiye görevi görmeye çalışmak ve "barış merkezi" olmak veya evimizin etrafını "güvenliğimiz için" benzin bidonlarıyla donatmak. Ölümü değil, yaşamı seçtiğini son derece yaratıcı şekillerde, çok yüksek sesle ve geniş bir katılımla dile getiren Türkiye halkı için seçim net: Yangını söndürmeye gücümüz yetmiyorsa bile, yayılmasını engelleyelim! Oysa, "savaş istemeyen" hükümet "benzin bidonu" seçeneğinden kopamıyor bir türlü. Meclise, seçmenlerine ve Türkiye halkının yüzde 95'lerde gezen muhalefetine rağmen yangının üzerine körükle ve benzin bidonlarıyla gitmekte ısrarlı.
Pencerelerimizi büyük ölçüde karartan, savaşın çıplak gerçekliğini gizlemek konusunda birbirleriyle yarışan "işgal/koalisyon" güçlerine ve onların yanında durmaya çok hevesli medyaya rağmen hepimiz şunu çok net görüyoruz: Tanklar ve tüfeklerle 'insani yardım' yapılamaz, benzin bidonlarıyla yan mahalledeki yangın söndürülemez veya "mahallemizin sınırlarında" durdurulamaz. Böylesi bir yangının içine atlamanın bize "güvenlik" getireceği argümanı ise hepimizi aptal yerine koymaktan farksızdır.
Eğer amaç yangını söndürmek ve "güvenliğimiz" ise benzin bidonlarını beyaz köpüklerle değiştirmemiz, Irak sınırına tank ve asker değil Kızılay, Kızıl Hac, Sınır Tanımayan Doktorlar ve Birleşmiş Milletler'in yardım konvoylarını "yığmamız" gerekiyor. Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletinden korkmak ve bidonlarla üzerine gitmek yerine, kendi topraklarımızdaki Kürtlerin (ve herkesin) en doğal insanlık haklarının temini ve toplumsal barış için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Eğer yangını gerçekten söndürmek istiyorsak!
Ne gariptir ki yangının benzin bidonlarıyla sönmeyeceğini görenler duygusallıkla suçlanıyor, bu yalın gerçeği yeniden paketlemek için mesai harcayanlar ise gerçekçiliği temsil ediyorlar.
Ancak 'gerçekçi' yayın organlarımızın bile bazen paket yapmayı atladıkları oluyor. İşte o zaman kralın çıplaklığı iyice gözler önüne seriliyor. 23 Mart günü Radikal gazetesinin manşetinde yer alan "işgalciler" ifadesi gibi. Farkına varmış olmalılar ki buğun "işgalciler" gitmiş, "müttefikler" gelmiş. Evet, ortada her türlü paketlemeyi reddeden, çok kaba bir işgal söz konusu. Yalnızca Irak'ın değil, barışın, hukukun, insan haklarının ve son 50 yılın tüm kazanımlarının işgali. Uzun vadede bu savaş, ABD ile Irak arasında değil barış, hukuk, insan hakları, küresel adalet ve şiddetten arınmışlık üzerine kurulu bir dünya hayal edenlerle bu hayalin üzerine benzin bidonu ve çakmaklarla gidenler arasında yaşanan bir mücadele olarak anılacak. Tarihin önemli sayfalarından biri bu mücadeleyi anlatacak. O sayfada nasıl anılmak istediğimize hiç kimse bizim adımıza karar veremez, vermeyecek. Seçim bizim! (AGA/NM)
Buraya da ankara ve İstanbul gösterileri
1 Mart 2003, Ankara 20 Mart 2003, Taksim, İstanbul
* Ayşe Gül Altınay: Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi