Akordiyon, gitar, bağlama çalıyor, "ben müzisyen değilim" diyor. Tiyatro oyunu yazmış, yazar olmadığını söylüyor. Şiir yazıyor, şair olmadığında ısrarlı. Çünkü, o, gözü sinemada olan gerçek bir oyuncu. Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun kadrolu oyuncularından Tansel Öngel 1980 sonrası Türkiyesi'nin arka planında süregiden "Bu Kalp Seni Unutur mu?" disizinde Cemile'nin kocası Mimar Yalçın karakteriyle ekranlarda boy gösteriyor. Genelkurmay'ın halkı ordudan soğuttuğu gerekçesiyle eleştirdiği ve RTÜK'ün işkence sahnelerinden dolayı uyardığı dizi, Öngel'in hayatı ile de örtüşüyor. Öngel'in babası darbenin ardından sendika üyesi olduğu için hapse atılmış ve işkence görmüş. Öngel ile halkevlerinden dizi setlerine oyunculuk serüvenini Evrim Kepenek konuştu.
Tiyatro ile tanışmanız nasıl oldu?
Ortaokuldayken ablamla birlikte halkevlerine giderdik. Orada tiyatro kursuna başladım. İlgimi çekiyordu. Lisedeyken arkeolog, tarihçi olmak istedim fakat hiçbiri bana oyunculuğun heyecanını vermiyordu. Oyuncu olursam her mesleği yapma imkânım olur dedim. Mesela şimdi mimarı canlandırıyorum.
Beyaz perdede sizi izleyebilecek miyiz?
Şu ana kadar çok sayıda teklif geldi. Fakat sinemaya çok seçici davranıyorum. Sözü olan, duruşu olan bir sinema projesinde yer almayı çok istiyorum. Mesela son dönemde Özcan Alper'in "Sonbahar" filminde olmayı çok isterdim. Aynı şekilde "Beynelminel", Çağan Irmak'ın "Babam ve Oğlum" filmlerinde de yer almak isterdim. Zeki Demirkubuz'un da bir filminde çalışmak güzel olurdu.
Oyuncu olmak sizin için ne demek?
Oyuncu olmasaydım hangi mesleği yapardım bilmiyorum. Ama hangi mesleği yapmazdım biliyorum. Mesela memur olamazdım. Sabah 9 akşam 5 bir iş yapamazdım. Büyük ihtimal açlıktan ölürdüm. Biz amatörken mesleğimizi kendimize rağmen yaparız. Profesyonelken de meslektaşlarımıza rağmen yaparız. Oyunculuk borsacı mantığı gözüyle bakılan bir iş haline geldi. Stella Adler'in bir sözü var: Diyor ki, "Oyuncu mesleği için bir bedel öder, bu bedeli de kalbiyle öder". Bizim oyunculukla ödeyebileceğimiz bedel böyle bir şey. Daha duyarlı daha naif, topluma sorumlu olan bireylerdir oyuncular. Kendimi üstün bir yere koymak anlamında söylemiyorum bunu. Ama bir yerlerde birileri açlıktan ölüyorsa birileri de çok daha yüksek seviyede yaşıyorsa bunun nedenini sormayan insan yaratıcıkla ilgili meslekleri yapmamalı.
Türkiye yakın tarihinin anlatıldığı bir dizide oynamanın sizin için özel bir anlamı var mı?
Darbe olduğunda 4 yaşındaydım. Öğretmen olan babam Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği'ne (TÖB-DER) üyeydi. ve gözaltına alındı. Ardından tutuklandı ve 13 ay Antep'te cezaevinde kaldı. Hapisten çıktıktan sonra mesleğine geri dönemedi. Bu süreç sonunda babam kalp krizi geçirdi, onu kaybettik. Bu dizi bir yüzleşmeye neden oldu. 12 Eylül'ün bizden alıp götürdükleri ile yüzleşmeyelim mi? Sağcı da olsan, solcu da olsan bazı şeyleri göze alarak olaylara giriyorsun. Bir de ne sağ ile ne solla ilgisi olan insanlar açısından düşünün. Kardeş kardeşi öldürürken darbe yapmak mı? Kardeşin kardeşi öldürdüğü koşulların nedenlerini araştırmak ve ortadan kaldırmak mı? Asıl bunların konuşulması lazım. Sol ya da sağ benim için fark etmiyor. Darbeden sonra apolitik, alışveriş merkezlerinde yaşayan insanlar olduk. Ne zaman alışveriş merkezlerinde insan satacaklar diye bekliyorum. Araba satıyorlar, ev satıyorlar, her şeyi satıyorlar. İnsan satılacak yakında. Bir kadın ne zaman erkek alacak, bu günleri yaşarız. Göreceksiniz ev temizliği için, her hangi bir marketin insan reyonundan insan satın alacağız. Bunun ideolojik olarak nereye düştüğü umurumda değil. Çocukların alışveriş merkezlerindeki plastik oyuncaklarla oynamasını hazmedemiyorum. Misket oynamayan, futbol oynamayan çocuk olur mu? Bunlar çok üzücü. Ama hayatımız çok kolay. Birini merak mı ediyoruz, giriyoruz google'a öğreniyoruz. Bu kolaylık bizden çok şey götürüyor. Para uğruna hangi insanı değer kaybedilir bunu düşünmek lazım.
Yazıya ilginiz nasıl? Şiir yazdığınızı duyduk
Bu sene Ankara Devlet Tiyatrosu'nun repertuarından geçmiş olan "Beyaz Barış, Hemen Şimdi" adlı bir çocuk oyunu yazdım. Oyun bir yol hikâyesi, hayvanlar dünyasında geçiyor. Tüm canlılar bir araya gelip dünyayı kurtarıyorlar. Ben şair değilim. Şair olmak başka bir duyarlılık gerektirir. Çetin Altan'ın bir cümlesi var Türkiye'de okuma yazma bilenlerin yüzde 60-80'i şiir yazmıştır diyor. Aynen öyle. Ben o yüzde 80'lik kısımdayım.