Manşet Görseli: Photo: Kino Lorber
Michael Glawogger’in Avusturya - Almanya - Fransa ortak yapımı Whores’ Glory (2011) filmi, “dünyanın en eski mesleği” olan seks işçiliğinin üç farklı ülkede nasıl icra edildiğini belgeleyen, gerçek çalışma mekanlarında gerçek kişilerle yapılan doğaçlama röportajlardan oluşuyor.
“Whore” sözcüğünün Türkçe karşılığı fahişe. Para karşılığı kadınların verdiği cinsel hizmetin (fahişeliğin) tarihi, çok eskilere dayanıyor.
Seks işçiliği ise 1978 yılında dönemin sosyo ekonomik, siyasal, kültürel koşullarına uygun olarak, seksin bir meta ve seks hizmeti verenlerin işçi sayılması gerektiği anlayışının etkisiyle kullanılmaya başlıyor; işçi ve patronların çıkarları ortak olmadığı için hakların varlığının tanınması açısından da genel kabul görüyor.
Günümüzde, dünya genelinde 42 milyon kadın seks işçisi olduğu iddiaları var.
Çalışanların iş güvenliği yok
Ancak kayıt dışı çalışanlar bunun dışında: Zorla çalıştırılanlar, seks kölesi yapılanlar, buzdağının görünen ufak bir parçası: “gizli fuhuş” saptanamadığından net bir bilgi edinilemiyor.
Dolayısıyla 20.yüzyılda sosyal devletin işçi ve emekçilere görece sağladığı haklar giderek erirken, 21. yüzyılda çalışanların iş güvenliği hiçbir alanda tam olarak sağlanamıyor.
Kayıtlı – kayıtsız, kimse yasa korumacılığı altında kendini güven içinde hissetmiyor. Filmdeki ilk örnek olan Tayland’ın Bangkok kentinde, fuhuşsun bir iş kolu olarak gösterilmesi ve kadınların iş yerine girerken kart basması da onları işçi yapmıyor. (Filmde whore sözcüğünün tercih edilmesi de acaba bu yüzden mi?)
Ülkede seks işçiliği yasakken İsveç’in 1999’da “para karşılığı cinsel ilişkiyi yasaklaması” üzerine, seks endüstrisinden Tayland da payını almaya başlıyor ve bugün adı sayılı seks turizmi merkezleri arasında geçiyor.
Görünen o ki ülkede dinsel - kültürel bir gelenek olarak “fuhuşun kötü bir şey olmadığı” görüşünün yaygın olması işlerin yolunda gitmesini kolaylaştırıyor.
Ama Bangkok’taki durum çalışanlar açısından hiç iç açıcı değil: Otobüs bileti pahalı olduğundan sabah çalışanları cüzi paralar karşılığında iş yerine genç motosikletçiler götürüyor.
Kart basmadan önce sokaktaki küçük bir mabette, çok müşteri gelsin diye dualar ediliyor.
Giyim, kuşam, makyaj vb. hazırlıklardan sonra çalışanlar, akvaryum benzeri oldukça büyük bir vitrinde göğüslerine takılı numaralarıyla yerlerini alıyorlar.
Numaralar okunuyor, vitrinin dışında, yerli ve yabancı müşteriler, seçimlerini yapıyorlar; çok genç ve güzel olanlar revaçta; seçilenler ayrılıyor.
Ödeme kasaya yapılıyor, pazarlık yok, kredi kartı geçiyor, kültürlerinden gelen bir özellik de herkes güler yüzlü; partnerler birbirlerini kibarca selamlıyorlar.
“Meta olan biziz”
Orta yaşlı, evli bir erkek de röportaj sırasında samimi itiraflarda bulunurken yine güler yüzlü:
“Buradaki kızlar karımla kıyas kabul etmez. Eşim benim hayat arkadaşım. Aslına bakarsanız meta olan biziz, parayı biz tedarik ediyoruz.”
Çevresindekiler de çeşitlilikten hoşlandıklarını söylüyorlar. “Eşim de beni aldattı” diyor biri.
(Gülüşmeler…“Çocuk, komşuna benziyor” esprisi.)
Erkeklerin istekleri hiç bitmiyor
Seçilmeyenler üzgün. “Bir müşteriyle bir otobüs bileti bile alamam” diyor biri, başka biri iş aramayı düşünüyor ama masaj salonunda da cinsel hizmet istedikleri için karar veremiyor.
Evlenmek, erkek arkadaşsa ona göre değilmiş. Erkeklerin istekleri hiç bitmiyor, diye yakınıyor.
Ailesine bakmak zorunda, üstelik evde de rahat yokmuş. Hepsinde aynı kaygı: Zamanın bedenleri üzerinde bıraktığı tahribat. “Otuz yaşında bırakılmalı bu iş” diyenler var. Yaşlanmak, sokaklarda sefalet içinde sürünmek, demek. Çok genç olanların kazançlarıysa oldukça iyi.
Ama on yıllık müşteri karşılayıcı kadına göre onlar da kazançlarını har vurup harman savuruyorlar. Nitekim filmde rahatlamak için gittikleri barlarda gördük, beğendikleri genç erkekleri masalarına çağırıyorlar. Müessesenin kuralı gereği, masaya içki söylemek şart. Hoş beş, dans, içki, eğlence… Konsomasyon için çalıştırılan delikanlılar da dertli.
Biri, “Bana içki ısmarlayan elli yaşında bir kadınla birlikte olurum” diye başlıyor.
Kızların harcadıkları paralar genç erkeklerin cebine girmiyor, onlar da seks işçisi…
Hepsinin ellerinde cep telefonları, küresel iletişim şirketlerini zengin ediyorlar. Yalnızca onları mı? Kozmetik, otel, taksi, kafe, restoran, bar… Bu işten nemalananlar durumdan hoşnut: Ekonomiyi seks turizmi canlandırıyormuş!
Sırada beterin beteri, Bangladeş’in Faripur kenti örneği var.
Genelev işleten yaşını başını almış bir kadını genç bir kız için pazarlık yaparken görüyoruz. Ülke nüfusunun çoğunluğu Müslüman. Röportajlar sırasında camilerden yükselen ezan sesleri duyuluyor.
Seks işçiliğinin yasal olduğunu öğreniyoruz. “Zevk şehri” diye anılan kentte, yaş sınırı yok, on iki – on dört yaşlarındaki, kimsesiz kızlar sokaktan toplanıyor. Çalıştıkları mekân, eski binalardan bozma, harap, penceresiz, izbe, karanlık, havasız.
Koridorlarda müşteri bekleyen her yaştan kadın. Temizliği kendileri yapıyorlar. Aracı yok, müşteriyle yüz yüze pazarlık ediyorlar; cinselliklerini kullanarak, dil dökmek ve “ne istenirse yaparım” türü vaatlerde bulunarak…
Mesai sonrası dışarı çıkmak yasak
Gemisini kurtaran kaptan! Geçimlerini zar zor karşılayacak kadar para kazanıyorlar. Koridora açılan küçücük buluşma odalarında, yaşlanınca “anne” ya da “mama” olan akıl hocaları oturuyor, yenileri yetiştirmek için.
Örneğin öğüt veriyor: “ Müşterinin her istediğini yapma. Ağzını koru. “Ağzım kutsaldır, Kur’an okur” de.
Kontrol annelerin elinde. Gece aynı saatte elektrikler kesiliyor Mesai sonrası dışarı çıkmak yasak.
Çocuk yaştakiler yüzlerinde acının somutlaştırdığı yaşlı kadın ifadesi, “bizim için başka bir yol yok mu” diye isyan ediyorlar. Ama korkudan duygularını dışa vurmaları ne mümkün, gizlice için için ağlıyorlar.
Yoksulluk ahlaki değerleri de zayıflatıyor. Öfkelerinin acısını birbirlerinden çıkarıyorlar. Kıskançlık kesinlikle bağışlanmıyor, cezalandırılıyor.
Yemek vermeme, çırılçıplak teşhir etme; küfür, aşağılama, kırbaçlama, ağlamak yok, müşteri kaçabilir, nush ile uslanmayanın hakkı kapı dışarı edilmektir. Sahipsiz kadınaysa yaşam hakkı tanınmaz. (Bizde de ‘dulun etekleri düşman ‘denmez mi?) Kondom aldın mı, uyarılarıysa hiç savsaklanmıyor.
Seks endüstrisi merdiven altında
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların yaygınlaşmamasına dikkat ediliyor. Müşteriden gebe kalmak hepsinin ortak korkusu.
Gebeyken çalışamıyor. Odalarda uyuyan bir kaç küçük çocuk. Banyo ve tuvalet yeri aynı. Hijyen hak getire. Taslarla su taşınıyor. Odaların kötü kokusunu gidermek için otlarla tütsü yapılıyor. İş ve özel yaşam arasındaki sınırlar kalkmış. İş yeri yaşam alanı olmuş. Birlikte yenilip içiliyor. Mesai sonrası dışarı çıkmak yasak.
Burası seks endüstrisinin merdiven altına inmiş örneği.
Bazı günler hiç müşteri gelmiyor. Güvenceden yoksun, rüzgârın nereye sürükleyeceği belirsiz. Geleceksiz. Çoğunun gidecek yeri yok, her şeyi sineye çekmek zorunda.
Çevre tarafından dışlandıklarından kimseye güvenmiyorlar. Dolayısıyla geçimlerini sağladıkları bu işi bırakmaya cesaretleri yok. Ellerinde cep telefonları, ama yalnızca müşteriyle konuşmak için.
Röportajlarda ortak beklenti, müşterilerin kendilerine nazik davranması.
Aralarında sarhoştan, ak saçlı dededen, cüceden, takma bacaklı adamdan yakınanlar olsa da çevrenin yumurta satıcısı ve balıkçıda, berberde çalışan genç erkekleriyle aralarında insani ilişkiler kurabilmişler.
Gençler de kızlardan sevgilileri gibi söz ediyorlar. Bu arada berber, tüm saflığıyla şecaat arz ederken çam deviriyor: “Burası genelev bölgesi olmadan önce, kadınlar, kızlar tecavüze uğruyordu. Neredeyse hayvanlarla ilişki kuracak hale gelecekti erkekler.” Taylandlı evli müşteri gibi bu da kadını cinsel hizmetli olarak gören ve bu hizmetin aile kurumunun korunması için kaçınılmaz olduğu yanılsamasını meşrulaştıran zihniyetin tipik savunucularından.
Filmdeki son örnek Meksika’nın sınır kasabası Reynosa’dan.
Yüzde sekseni Katolik olan ülkede seks işçiliği yasak, ama yaygınlaşması önlenemiyor.
Geceleri, plaj kabinini andıran, kutu gibi, kırık dökük, bakımsız odacıkların önünden çamurlu yola bata çıka arabaların biri gelip biri geçiyor.
Oysa kasaba için dünyanın her yerinden erkeklerin uğradıkları bir yer, propagandası yapılıyor. Yan tarafta bar var: Dans, müzik, erotik şovlar…
“Her şey dâhil” 300 peso. Günde kırk müşteri. Kızlar köyden toplanıyor. O kadar parayı ilk kez gördüklerinden tekliflere hemen kanıyorlar; iyi bir yaşam vaadiyle kentlere götürülüyorlar. Bazılarına kara büyü yapılıyor; bu, kız için artık geri dönüş yok, demektir. Dindar olanlar, bir rahip eşliğinde günah çıkarıp “Baba, Oğul, Kutsal Ruh”dan şefahat diliyor.
Yasaklı madde bağımlısı kadınlar “Ölüm Tanrıçası” Lady Death’e dua ediyorlar. Ölümü isteyenler de eksik değil; uğruna yaşama isteği duyacağı hiçbir şey kalmamış sanki.
Din baskısı burada oldukça güçlü olmalı ki arabalara doluşmuş, göğüsleri kadın dövmeli gençler, kız arkadaşlarıyla ilişkileri sınırlı olduğu için seks işçilerine ihtiyaç duyduklarını, onlardan her türlü hizmeti aldıklarını söylüyorlar.
Kapı önlerinde bekleşen genç kadınlar özgüvenli; ezik değil; mesai saatle; cinsel ilişkiye hazırlanması uzun süren müşteriye zamanı hatırlatıveriyorlar.
Bazısı filozof kesilmiş, “burası zihin hapishanesi ”diyor.
En gençleri kadın kadına güzel vakit geçirip eğleniyorlar. Koyun koyuna yatanlar, dini şarkılar söyleyenler...
Özetlersek, tanıtım metninde filmin erotik bir belgesel ,+ 18’lik filmlerden olduğu baştan belirtiliyor.
Bu özelliği pornoya kaçan, kışkırtıcı sahnelerle sık sık istismar edilse de gerçekçi gözlemleriyle, özellikle röportajlarla dikkat çekiyor.
Bilindiği gibi, röportaj özneldir, kişinin kendi anlattıklarıyla sınırlıdır ama aynı zamanda da röportajı verenin içinde yaşadığı toplumun özelliklerini gözler önüne serdiğinden tarihi öneme sahiptir.
İzleyiciler olarak tabii ki gördüklerimizle yetinmeyip çağdaş toplumda daha da önemli bir hale gelen seks işçiliği sorunu hakkındaki düşüncelerimizi filmin çizdiği çerçeve içinde kalarak sinemaseverlerle paylaşmak isteriz.
Öncelikle, şu sorudan başlayalım: Küreselleşmeyle birlikte seks işçisi kadınların sayısının dünyanın her yerinde arttığı biliniyor da azaltılması için neden kalıcı önlemler alınmıyor? Kadınlar dünyanın en eski mesleğini hâlâ yapmak zorunda mı?
Üstelik şiddete maruz kalıp kalmamaları rastlantıya bağlı. Rekabet ortamında ayakta kalabilmek için altında file olmadan gösteri yapan trapezcinin cesaretiyle işlerini görmek zorunda bırakılıyorlar.
Tıpkı yasaklı madde mücadelesinde olduğu gibi, seks işçiliğiyle de hukuk içinde mücadele etmek neden bu denli zorlaştırılıyor? Yasaların uygulanmasındaki keyfilik nereden kaynaklanıyor?
Kadın örgütlerinin faaliyetleri neden engellenmek isteniyor? ( 1)
Belleğimizi yoklamakta yarar var: Bu meslek kadınlara dayatılmıştır. Cinsel hizmet veren kadın, müşteriyse erkek olmuştur tarih boyunca.
Kadından bu hizmeti, kendisi haz almaksızın yerine getirmesi beklenmiştir (İsteğe bağlı olarak orgazm taklidi yapılması dışında).
Bağımsız bilimsel araştırmalara kulak verirsek; cinsel hazların satın alınması, kadın cinselliğini sakatlıyor, haz alma yetisini kaybetme, cinsel soğukluk, karşı cinse yoğun duygular besleyememe gibi sorunlara yol açıyor.
Cinsel yabancılaşmaysa bedenin nesneye dönüşmesi sonucu ortaya çıkıyor. Evlilikte de cinsellik, genellikle neden paylaşılan bir edim olamıyor? Temelde kadın –erkek eşitsizliği yüzünden değil mi?
Erkeğin cinsel yaşantıdan anladığı, kendisinin duyacağı hazdır. Hangi koşulda olursa olsun, yetiştiriliş biçimi nedeniyle kadın ve erkeğin haliyle kendilerine dayatılan kuralların mimarı olan sistemin bir parçası olarak hareket etmeyi içselleştirmeleri kaçınılmazdır.
Filmde gördüklerimiz, çağdaş toplumu bekleyen bir tehlikeye karşı uyarı niteliğindedir.
Küresel düzeyde gerçekleşen ve devamı gelecek gibi görünen göç dalgaları, derinleşen kitlesel yoksulluk, çocuk yaştaki kızların, kadın ticareti yapanların eline düşmesine neden olabiliyor.
Denetimsizliğin cesaretlendirdiği çevreler, sağcı popülist politikaları ve sömürünün dinden yararlanmasını fırsat bilerek, seks endüstrisinin ihtiyacını ülkeler arası kadın göçünden sağlayabiliyor. Bu arada yasaklı madde baronlarının da boş durmadığını unutmayalım.
Ebeveynler, kızları” kötü yola düşecek” diye kaygılanıyorlar. Kader kurbanlarının arasında, işten çıkarılan, gelir getirici iş bulamayan, geçinmek zorunda olmayıp kolay para kazanma, lüks içinde yaşama hayallerine kapılanların sayısı da artıyor. Seks işçisi yoksul kadınlar hâlâ en büyük grubu oluşturuyor.
Küresel düzeydeki bu tehlike, dünyayı yönetenler tarafından dünya genelinde “üzerine titrenen” aile kurumunun karşı karşıya kalabileceği riskler arasında görülmüyor mu? (2)
Gidişatı önleyici faaliyetlerde bulunulması gerekirken seks işçiliğini meşru görmek, onu palazlandıran sistemin meşruluğunu kabul etmek dolayısıyla toplumsal değişimden dönüşümden umudu kesmek demektir. Ancak bilinen bir formülasyondur: Süreklilik, içinde “yeniyi” de barındırır.
Küreselleşme çılgınlığının tırmanışa geçmesine karşın geleceğin toplumuna uygun bir model olarak yaşam alanı oluşturma çabaları hız kesmiyor. Yabancılaşmamış bir cinselliğin koşullarını yaratma girişimlerini de buna ekleyebiliriz.
(TT(EMK)
DİPNOT:
1 ) Örneğin bizde cinsiyetçi yasaların değiştirilmesi için başını kadın örgütlerinin çektiği güçlü bir muhalefet vardı. Seks işçisi bir kadına tecavüz eden sanık için öngörülen ceza, TCK’nin 438. Maddesi gereği 2/3 oranına kadar indiriliyordu. Kadınların 18 Şubat 1990’da “438’e Hayır!” Kampanyası ile başlayan ve kadın örgütlerinin yanı sıra İnsan Hakları Derneği, vesikalı seks işleri, hukuk çevreleri gibi toplumun her kesiminin desteklediği uzun mücadelelerden sonra 1990 ‘da 438. madde kaldırıldı. Böylelikle, filmde de tanık olduğumuz iffeti- iffetsiz kadın ayrımına son verilmiş oldu.
2) Ekonomik koşulların zorlamasıyla aileye alternatif yaşam biçimlerinin deneniyor, cinsel hizmetin fiziksel temasa dayalı olmayanının yanı sıra video performansı, teleseks, sanal seks v.b “dolaylı uyarım” biçimleri yaygınlaşıyor ve daha niceleri. İnternet çağı bu…