Başını önüne koyduğum fotoğraflardan kaldırıp aniden olduğum yere doğru çevirdi; yüzüme keskin bir bakış fırlattı. Söyleyeceği şeyi pek kimseye duyurmak istemediğini o an anladım: “Biz psikiyatrlar da öyle yorumluyoruz, biliyorsun değil mi?” dedi tedirgin bir gülümsemeyle. Bilmiyordum, ama sezebilmek çok güç değildi. Bu ancak pedofiliyle açıklanabilirdi.
Ona güneşli bir günün en parlak dakikalarında, nehrin kenarındaki ufak kitapçılardan birinde rastladım. Nem kokulu ikinci el kitaplar, rengârenk posterler, afişler ve röprodüksiyonların arasında bu siyah beyaz kareden bakan kız beni beklemediğim bir hızla kendine çağırdı. Gözleri. Renksiz bir fotoğrafta bile çakmak gibi parlayan açık renkli iri gözleriydi beni yıldırım gibi çarpan. Işıl ışıl sarının henüz kendini kahverengiye feda etmediği kadar körpe, kıvırcık saçları vardı. Kabartılmış bu saçların bir kısmı kızın yüzünün sağ tarafından göğsüne doğru inmiş, diğer kısmı omzunu açık bırakacak şekilde kulak arkasından salıverilmişti. Sol kolunu bir yüzeye dayıyor olmalıydı kız. Kendini belli eden köprücük kemiği öyle söylüyordu. Kartpostalı kaptığım gibi cebimdeki bozukluğu kitapçının eline tutuşturdum ve hızla yürümeye başladım.
Nereye gittiğimi, nereye varmayı umduğumu bilmeden saatlerce yürüdüm. Tara d’Ambrosio, 1983 diyordu kartpostalın arkasında. Melike’den bir on yaş kadar büyük olsa gerekti. Acaba şimdi neredeydi bu kız? Artık kadın olmuştur.
Tara’nın fotoğrafı ve çocuk erotikası
Davranışbilimci Kenneth Lanning “belirli bir bireyin cinsel amaçlarına hizmet eden herhangi bir madde” olarak tanımladığı ve kavramsallaştırdığı çocuk erotikasının (child erotica) kapsamını geniş tutar (Child Molesters: A Behavioral Analysis, Lanning, 1986). Lanning’e göre günlükler, oyuncaklar, çizimler, kostümler vb.’nin yanı sıra cinsel içerikli olmayan görseller de çocuk erotikasına dâhildir. Lanning bu tür maddeleri pedofil eşyaları (pedophile paraphernalia) olarak tanımlar. Burada öneme haiz olan nokta ise bu eşyaları bulundurma ve dağıtmanın genellikle yasa dışı olmayışıdır. İşte bu fotoğrafın yıllar sonra elime geçmesine izin veren şey de, Tara d’Ambrosio’nun erkek arzularına hizmet eder şekilde fotoğrafının çekilip çoğaltılmasının serbest ve kabul edilebilir olmasıdır.
Francesco Scavullo Harper’s Bazaar’ın Kasım 1983 sayısı için Tara’nın fotoğraflarını çekerken acaba aklından neler geçiyordu? Henüz altı yaşında olan bu kızdan şuh bir kadın yaratıyor olmak nasıl bir histi acaba? Scavullo, Jean Towell adlı gazeteciye “Tara gördüğüm en güzel kız” demişti bu çekimin ertesinde. Çekimdeki diğer fotoğraflarda elinde bir parfüm şişesiyle poz veren Tara, Scavullo’ya göre bir yetişkin gibi gözükmüyordu: “Küçük kız annesinin parfüm şişesiyle oynuyor gibi”ydi ona göre. Tara’nın parfüm şişesini tutuşundaki çocuksu acemiliğin fark edilmemesi mümkün değil. Ancak, altı yaşındaki bir kız çocuğunun ham masumiyetinin yansıdığı tebessümsüz yüz ifadesini alıp, yetişkin mankenlerin cinsel cazibe uğruna büründükleri donuk ifadeye dönüştürmek de neyin nesi? Tara’nın altı yaşındaki ipek saçlarından, bebek teninden, omzundan şehvet peydahlamak da ne? Tara’nın onun fotoğrafını çeken ve o fotoğrafa prim veren erkeklerin kırılgan, dalından koparılmamış bakire fantezisini beslediğinden haberi var mı sizce?
Melike’nin fotoğrafı
Yürümekten yorulduğumu iyiden iyiye hissetmeye başladığımda hava kararmıştı. Şehrin kuzey sınırlarına, takip ettiğim bulvarın da sonuna geldiğimi fark ettiğimde kaldırıma çöktüm ve cebimden bir fotoğraf çıkardım. Sokak lambasına tutup aydınlattığım fotoğraf 1997 yılında çekilmişti. Fotoğrafta bir çocuk parkındaki oyuncağın tepesine oturmuş bir kız vardı. Turuncu kadife tişörtünün üzerine Mickey Mouse desenli bir gömlek, altına aynı renkte bir pantolon giymişti. Başında şifon bir başörtüsü. On yaşındaki bir kız çocuğunun bedeni karşı cinsi uyarıp zinaya yol açmasın diye örtülmüş. Tara ve Melike. İkisinin fotoğraflarını yan yana getirdim kaldırımın üstünde. Bu iki kız, yerkürenin bambaşka iki yerinde, bambaşka kültürlerin ocağında aynı kaderi paylaşıyorlardı.
Tara’yı kadrajına kıstıran erkek bir fotoğrafçı. Melike’ye başörtüsü giydiren de erkek ebeveyn. Her iki erkek de görünürde birbirine zıt itkilerle birer kız çocuğunun bedenini cinselleştiriyor. Bunlardan ilki, buluğ çağına girmemiş bir kız çocuğunun bedenini cinsel cazibe nesnesi haline getirerek satıyor, diğeri ise cinsel bir tehdit olarak algıladığı çocuğun bedenini kapatıyor. Tara ve Melike birbirinden çok farklı sosyokültürel şartlarda çocuk oldular. Ancak, onlar hala çocukken bedenlerinin cinselleştirilmesi kültürlerüstü bir davranış biçimine işaret ediyor. Bu iki davranışın aynı hastalıklı güdüden beslendiğini görmek için psikiyatr arkadaşımın onayına ihtiyacım pek de yoktu aslında. Altı yaşındaki Tara’dan, on yaşındaki Melike’den bedenleri üzerinde söz sahibi olmalarını, irade ortaya koymalarını beklemek ne kadar imkânsızsa, onların çocuk çaresizliğini eril cinsel arzulara teslim etmek de o kadar zalimce.
Fotoğrafların içine süzülerek çekildikleri günlere gidebilseydim, bu iki ufak çocuğa siper olup “Durun, onlar kadın değil.” derdim. “Şehvetin ne olduğunu idrak etmeye hazır değiller.” Hâlâ bebekleri leyleklerin getirdiğine inandıkları yaşlarda Tara ve Melike’nin bedenlerine müdahale edildi. Onlar artık kadın. Ümit edelim ki özgür olsunlar. Ve yaraları derin olmasın. (MP/HK)