Fotoğraf: Dilek Şen
İstenmiyorsunuz…
Daha nasıl anlatsınlar; caz mı yapsınlar?
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri; Rektör atmasına tepkilerini sürdürüyor. "Üniversitemizde Kayyım Rektör İstemiyoruz" dediler. Üniversite kapısına kelepçe takıldı… Öğrencilerin ardından cübbelerini giymiş öğretim üyeleri Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Binası'na sırtlarını dönerek “belli bir işin yapılması için resmi makamlarca yetkili olarak görevlendirilmiş kimse” olan Rektörü protesto ettiler.
Toplanmak, protesto gösterisinde bulunmak, basın açıklaması yapmak ifade özgürlüğü hakkının en etkin yöntemidir, en etkili protesto özgürlüğüdür.
Öğrenciler ve akademisyenlerin protestosu üniversite duvarlarını aşmıştır…
Acaba öğretim üyeleri sırtlarını dönerek gerçekleştirdikleri böyle bir protesto eylemini yapmaya hak sahibi midirler?
Evet hak sahibidirler, akademik özgürlükleridir.
Akademisyenler için akademik özgürlük ne demektir?
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen, Akademik İfade Özgürlüğünün Korunmasına İlişkin 1762 (2006) sayılı Tavsiye Kararında;
“4. Magna Charta Universitatum’a uygun olarak Kurul akademik özgürlüğe ve üniversite özerkliğine olan hakları yeniden doğrulamaktadır. Akademik özgürlüğü ve üniversite özerkliğinin temel prensipleri şunları kapsamaktadır:
4.1. Araştırma ve eğitimdeki akademik özgürlük doğrunun ve bilginin elde edilmesinde ve dağıtımında sınırsız sorgulamayı garanti etmesinin yanında, açıklama ve eylemde özgürlüğü ve bilginin yayılması için özgürlüğü garanti etmelidir.
4.2. Akılcı yarar politikasına, iyi idarelerine, yeterli yönetimlerine dayanılarak, üniversitelerin kurumsal özerkliği geleneksel ve hala gerekli kültürel ve sosyal görevlerinde bağımsız bir görüntüye sahip olabilmelerini gerektirmektedir.
4.3. Tarih, akademik özgürlük ve üniversite özerkliği ihlal edildiğinde entelektüel bir çöküşün ve bunun sonucu olarak da sosyal ve ekonomik bir geri çekilmenin yaşandığını ispatlamıştır.
(...)
6. Bilgi toplumunda yaşanan gelişmeyle birlikte, yeniliklerin tanımlanıp yansıtıldığı toplum ve üniversite arasında yeni bir anlaşma sağlanması gerekmektedir. Bu anlayışla üniversitelerin kamuya ve kendi misyonlarına karşı kültürel ve sosyal sorumlulukları, hesap verebilirlikleri, akademik özgürlüğün kaçınılamaz bir diğer tarafı olarak düşünülmelidir.”
Üniversiteler özerktir, ülkemizde değildir.
Akademik özgürlük ve ayrılmaz parçası olan özerklik ne anlama gelir?
Bilim Akademisi Yönetim Kurulu 2016-2017 Akademik Özgürlükler Raporu sunuşunda
Türkiye’de Akademik Özgürlüklerin durumu hakkında üçüncü raporunu kamuoyuna duyururken derin endişeler taşıdıklarını yazdılar.
Eyyy atanmışlar; öğrencileri terörist olarak damgalayan, değer vermeyen, öğrencilerini hiç korumayanlar…Bilim Akademisinin 2017’de söylediklerinin muhatabı özellikle sizlersiniz. Şunu söylediler;
“Akademik özgürlük ve özerklik, Anayasa’nın 27. maddesinde güvence altına alınan bilim ve sanat özgürlüğü nedeniyle en üst düzeyde hukuksal korumaya sahiptir. Kuşkusuz, her türlü atama ve yükseltmenin liyakat esasına göre yapılması; kişisel, ekonomik ve siyasal nüfuz kullanımına ya da kayırmacılığa bağlı yozlaşmanın önlenmesi ve bilimsel etiğin korunması, bilimde kalite ve gelişmişliğin temel öncülleridir. Bu öncüllere aykırı biçimde belirli bir gruba aidiyet, yandaşlık, yakınlıklar nedeniyle unvan, terfi, makam ve mevki kazanımı ve kullanımı kabul görmemelidir. Fakat bu tür şüphelerin olması halinde akademisyenlere ilişkin idari ya da cezai önlemlerin, gereken tüm özenle yapılmış inceleme ve soruşturmalara dayanması bilim ve sanat özgürlüğünün anayasal konumundan kaynaklanan ek bir zorunluluktur.”
Makam odalarınıza fotoğraflar asmak gibi bir şey değildir, akademisyen olmak…
Bilim Akademisi bu raporun “Üniversite Özerkliğine Kurumsal ve Kalıcı Müdahaleler” bölümünde üniversitelerin kendi seçimlerini kaldırıp atama usulü ile rektörlerin belirlenmesine dair 2016 yılında yapılan kanun değişikliği 676 sayılı OHAL KHK’sının kanunlaştırılmasıdır. Rapora göre; böylece üniversite özerkliğine çok ciddi bir darbe daha vurulmuştur.
Nasıl mı? Rapor yanıtlıyor… “Bundan sonra devlet üniversitelerinin rektörlerinin YÖK tarafından belirlenen 3 aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanması, vakıf üniversitelerinin rektörlerinin de mütevelli heyetinin önerdiği adayların YÖK onayından geçtikten sonra yine Cumhurbaşkanı tarafından atanması sistemi uygulanacaktır. Nitekim ilgili düzenlemenin yasalaşmasından sonra birçok devlet ve vakıf üniversitesinde bu uygulamaya hemen başlanmıştır. Bu bağlamda devlet üniversitelerinde en çok oyu alan adaylar YÖK tarafından önerilmediği gibi, seçimde aday olmamış ya da o üniversitenin mensubu dahi olmayan kişiler rektör olarak atanmıştır. Vakıf üniversitelerinde mütevelli heyetleri tarafından saptanan rektör adayları da atanmayabilmiştir. Birçok üniversitede rektörler halen vekâleten görevlerine devam etmektedir.”
Üniversitelerin özerkliği adım adım nasıl ortadan kalktı?
Bilim Akademisi, 2016-2017 “Akademik Özgürlükler Raporu” Sonuç bölümünde diyor ki;
“Bütün bu düzenlemeler göstermektedir ki, siyasi iktidar ülkenin en iyi yetişmiş iş gücü olan üniversite öğretim görevlilerine hiç güvenmemektedir. Ne kendi rektörlerini gereği gibi seçebilecekleri, ne de araştırma önceliklerini ve uzmanlık alanlarını gereği gibi belirleyebilecekleri düşünülmektedir ki, bunun merkezi otorite tarafından yapılması tercih edilmiştir. Ayrıca öğretim görevlilerinin özgürlük alanlarının geniş tutulması şöyle dursun, devlet memurlarından daha sıkı bir rejime tâbi tutularak ancak zapturapt altına alınabilecek potansiyel suçlu bir kitle olduğu inancı hakimdir belli ki.
Oysa üniversite özerkliği, her üniversitenin kendi araştırma ve eğitim politikalarını, topluma yapacağı katkıları kendi gelenekleri ve imkânları çerçevesinde değerlendirmesi demektir. Özerklik soyut bir süs değil, bir ülkenin bilim ve teknoloji üretebilmesi, toplumsal ekonomik gelişmesini ve elbette demokrasiyi yeni fikirlerle yürütebilmesi için şarttır. Açıktır ki mesele rektörün öğretim üyelerince seçim yoluyla veya mütevelli heyetinin seçimiyle gelmesi değildir. Esas mesele her üniversitenin kendi rektörünü bulmakta söz sahibi olup olmayacağıdır. Üniversitenin kendi organları tarafından, kendi usul ve geleneklerine göre bir değerlendirme ve arayışla uygun rektörün bulunması yerine, rektör tayininin dışardan, merkezin takdiri ile yapılması hiyerarşik düzen içinde üniversitenin de özerkliğini kaybetmesi demektir.”
Çoğaltılmış üniversitelere, o kadar çok rektör tayin edildi ki…Üniversitelerin akademik özgürlüğü ve özerkliği ortadan kaldırıldı. Durum bu kadar açıktır.
Olan bitene ses çıkarmayanlara inat Boğaziçili öğrenciler ve akademisyenler ses verdi.
Akademik özgürlüğün ayrılmaz parçası ifade özgürlüğüdür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre demokratik bir sistemde, Hükümetin eksikliği veya eylemleri gerek yasama ve yargı erki gerekse kamuoyunun yakın denetimi altındadır.
Siyasal iktidar özerk ve akademik özgürlüğe sahip çıkan üniversiteleri ve akademisyenleri istemiyor. Tahammül edemiyor. Kendisine bağımlı olan ve düzene bağlılıklarından şüphe edilmeyenleri seçiyor. Eleştirenleri, protesto edenleri kendinden saymıyor, düzen düşmanı belliyor, teröristlikle suçluyor. Bilim adamı, çok sinirleniyor. Çünkü, herkese tanınan ifade özgürlüğünün aksine akademik özgürlük; herkesin yararlandığı ifade özgürlüğünden çok daha fazla ve geniş bir korumayı gerektirir.
Neden böyledir?
Bir akademisyenin politik bir konuya ilişkin söylemi, bir yurttaşın görüş açıklamasından çok daha fazla etkilidir. Eleştirisinin yöneldiği adres olan siyasal iktidar fazlasıyla tedirgin olur. Akademik özgürlük; herhangi bir yurttaştan daha fazla politik meseleler hakkında hiçbir kaygıya kapılmadan görüş bildirebilme ve ifade özgürlüğünün korumasından tam olarak yararlanabilme hakkıdır.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri “rektör atamasını” protesto ederek demokratik haklarını kullandı. Bu eyleme başka bir anlam yüklemek, düşmanca bakmak, öğrencileri “terörist” ilan etmek düşmanlıktır. Şiddet yok, şiddete çağrı yapmıyorlar. Her protesto eylemi terör değildir.
Bilim özgürlüğüne inanıyorsanız; atanmış akademisyen olarak makam koltuğuna oturmayı içinize nasıl sindirebilirsiniz?
Sadece ve sadece akademisyen olduğunuz için; atanmış olmayı bilim özgürlüğü adına reddeder misiniz?
İstifa edebilir misiniz? Cesaret…
Protestolar çok rahatsız edici olabilir, olmalıdır da! Atanmış Rektör için “koruma” ile üniversiteye girmek rahatsız edici olmayabilir!
Yıllar yıllar önceydi…Polis üniversiteye giremezdi! Rektörler ve dekanlar izin vermezdi…Özerlik vardı, üniversiteler üniversiteydi!
İstisnaların arasında istisna olmayı seçen öğrencileriyle ve öğretim üyeleri ile özerkliklerini kendi kendilerine kuran üniversiteler “atanmış rektör” kabul eder mi sanıyorsunuz?
Bunca yıl ses çıkarmadılar diye düşünmeyin, susanlar bizleriz, tepkisiz kalıp içimize sindirenleriz, öfkelenip karşı çıkmayanlarız. Atamalar ne ilk ve ne de son…Say sayabilirsen!
Günümüzde atanmış rektörlük görevini içine sindirerek, bir siyasi parti için bunca emeklerinin karşılığıymış gibi verilen “makamına” korumalar eşliğinde giden öğretim üyeleri imal eden bir ülkedeyiz. Buna karşı çıkan üniversite öğrencileri ve akademisyenleri; sonuna kadar haklıdırlar! Ne diyorlar dinleyin, kapılara kelepçeler takmayın!
Öğrenciler ve akademisyenler hepimize yüzlerini dönmüşler; Rektörlük binasına sırtlarını…
Rektöre yüz vermiyorlar! Yüzlerini bizler görüyoruz, seslerini bizler duyuyoruz.
Duymuyor musunuz? Anlaşılıyor işte, istenmiyorsunuz, atanmışları kabul etmiyorlar!
Caz yapabilir misiniz? Onlar yapıyorlar. Hiçbir Rektöre nasip olmaz; çok şenlikli ve çok yaratıcı öğrencilerle birliktesiniz, şarkılarla, türkülerle karşılandınız, öylece uğurlanacaksınız!
Öğrenci değillerdi, mahalleden tencere tava çalanlar oldu…
İstenmiyorsunuz, daha nasıl anlatsınlar!
Öğrencileri evlerinden gözaltına almak, eziyet etmek, gayriinsani muameleye tabi tutmak ve üniversite kapısına kelepçe takmak görülmemiş bir iştir, utancımızdır.
Öğrencilere destek veren akademisyenleri işten atmak kör zihniyettir.
Atanmışlığı reddeden akademisyenlerin ve öğrencilerin çoğalacağı üniversitelere sahip çıkmak demek; akademik özgürlük, üniversitelerin özerkliği ve herkesin ifade özgürlüğüdür.
Tarih, akademik özgürlük ve üniversite özerkliği ihlal edildiğinde entelektüel bir çöküşün kaçınılmaz olduğunu ve bunun sonucunun; sosyal, ekonomik ve toplumsal bir yoksulluk olduğunu ispatlamıştır.
Aklınızda tutun Bay Rektör, sorumlusunuz ve bizler tarihiz. (Fİ/RT)