Ancak, bu tartışmaların uzun bir süre daha gündemi meşgul edeceği anlaşılıyor. Bugünkü yazımda, bu tartışmalar yerine üniversitelerin bazı önemli sorunlarını dile getirmeyi daha uygun buluyorum.
Üniversiteler sorunlarla açılıyor
Üniversiteler açılırken birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Genelde kaynak yetersizlikleri, üniversitelerimizin arzu edilen seviyelerin çok gerisinde kalmalarına vesile oluyor.
Öğrencilerimize yeni teknolojiler alanlarında yeterince imkan sunamamanın ve kendimizi yenileyememenin burukluğunu yaşıyoruz. Üniversitelerimizde yapılan birçok araştırmanın teoride kaldığını ve hazırlanan raporların raflarda çürümeye terk edildiğini görüyoruz.
Bazı üniversite elemanları, imkansızlıklar yüzünden yaptıkları bazı çalışmaların uygulamaya dönüşememesinden yakınıyor. Diğer bir kısmı ise yaptığı çalışmaların teoride kalacağını bile bile sadece akademik yükseltilme şartlarını sağlamak amacıyla bir şeyler hazırladığı biliniyor.
Yurtdışında üniversiteler
Yurt dışında üniversiteler acaba nasıl çalışıyor? Bu yaz bir süre Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) bir üniversitede misafir öğretim üyesi olarak yapılan çalışmalara katıldım.
Amacım hem kendimi yenilemek hem de yeni gelişmeleri takip ederek kendi üniversiteme neler kazandırabilirim? isteğime cevap aramaktı. Bu amaçla Mekatronik alanında yoğun bazı faaliyetler sürdürürken, diğer taraftan da eğitim sistemlerini analiz etmek için görüşmeler yaptım.
İşte önemli bir farklılığı size anlatayım. Öğretim üyeleri çeşitli yerlerden projeler bulmak için adeta yarışıyorlar. Bu amaçla üniversite bünyesinde bir merkez kurulmuş ve bu merkez ilgili öğretim üyeleri ile birlikte pazarlamacı misali kapı kapı dolaşıyor.
Gidecekleri kurumlarla ilgili ön bilgi topluyorlar ve görüşmeler sırasında gittikleri kurum ile ilgili bilgi sunduklarında, kurum yetkilileri dahi bu detaylı bilgiler karşısında şaşırabiliyor.
Çünkü sunularda o kurumun daha verimli hale getirilmesi için öneri paketleri de sunuluyor. Kurum yetkilisi sunulan teklif ve projeler sonucu, kendi kurumunu daha verimli hale getirmek için bu tür tekliflere sıcak bakmak zorunda kalıyor ve üniversiteden gelen heyet ile pazarlık masasına oturuyor.
Gelişmiş ülke üniversitelerinin büyük bir bölümünün, aldıkları projeler ve öğrencilerden alınan harçlar ile gelişmelerini sürdürdüklerini görüyoruz. Bizdeki gibi akademik unvanları aldıktan sonra genelde atıl duran öğretim üyesi profiline rastlamak mümkün değil.
Zaten öğretim üyeleri aldıkları projeler ve verdikleri dersleri seçen öğrencilerin sayısının çokluğuna bağlı olarak bir üniversitede çalışma imkanı bulabiliyor. Durum böyle olunca da her öğretim elemanı proje peşine düşüyor ve aldıkları projeleri başarı ile bitirmek zorunda kalıyor.
Yeni YÖK yasası çıkarılırken, öğretim üyelerini çalışmaya zorlayacak önlemleri de beraberinde getirmesi gerekir. Aksi takdirde şimdi olduğu gibi üniversiteler, ülkemizde her zaman sanayinin gerisinde kalmaya mahkum olacaktır.
* Asaf Varol, Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı