'Kadın çalışmaları, akademik bir alan olarak 1960'ların sonlarından itibaren ABD ve bazı Avrupa ülkelerindekiönemli üniversitelerin idari yapısında ortaya çıktığında herhalde çok az kişi bu alanın bugün neredeyse evrensel bir nitelik kazanmış halini hayal edebiliyordu.
Bugün en saygın üniversitelerin çoğunda lisans, yüksek lisans veya doktora düzeyindeki akademik eğitim programlarına çeşitli biçimlerde 'entegre' olmuş ders programlarından, bu amaçla kurulmuş araştırma merkezlerinden, bu alanda çalışan akademisyenleri bir araya getiren uluslararası düzeyde örgütlenmiş dernek, grup ve iletişim ağlarından, özel arşiv ve kütüphanelerden oluşan akademik bir alanla karşı karşıyayız.
Türkiye'de bu konuda akademik, politik ya da 'popüler' tartışmaların olmadığı gerçeği ile dünyadaki bu gelişim çelişkili görünse de Türkiye'de olup biteni tartışmaya da bir köşesinden başlamakta geç kalınmamalı.
Bu yazı, söz konusu yaygınlaşmanın nedenlerinden çok, ortaya çıkışındaki iddialarını ne ölçüde gerçekleştirdiği ve bu gelişmenin Türkiye'ye özgü boyutlarını tartışmayı amaçlıyor.
Hangi bilgilere gereksinim var?
Kadın çalışmaları alanının bir bilgi alanı olarak tanımlanması ve bunun akademik bir eğitim ve araştırma alanına dönüşmesi sürecinde kadın çalışmalarının kendini diğer akademik disiplinlerden farklı olarak nasıl tanımlamaya çalıştığını görmek gerekir.
1979'da Adrienne Rich bunu anlatmak için temel bir soru soruyordu: Bir kadın kendi-bilincine ve kendi-kararlarına sahip bir insan olabilmek için hangi bilgilere gereksinme duyar?
Kendi sansürsüz tarihini, kendi bedeninin nasıl politik bir alan, cinsel nesne veya tüketim kodu haline geldiğini, neden her yerde kadın emeğinin ücretsiz/karşılıksız ya da aynı düzeydeki erkek emeğinden her zaman daha ucuz olduğunu, neden eşit vatandaşlık haklarına sahip olamadıklarını, neden devlet, bilim, hukuk, medya ve siyaset gibi büyük 'özne'lerin bu konularda sessiz kaldığını bilmesi gerekmez mi?
Bu ve benzer soruların yanıtlarını araştıracak bir bilgi alanının ve bu bilgileri öğretecek bir eğitimin oluşması kadınların kendi ortak bağlamları hakkında kendi cehaletlerinin gerilemesine yol açmaz mı?
Bu soruların yanıtlarının bugün ne kadar verilebildiği veya bu soruların hala geçerli sorular olup olmadığı tartışmasına girmeden, kadın çalışmaları alanının neyle uğraştığını bu sorulardan anlayabileceğimizi söyleyerek devam edebiliriz.
Yani, kadın çalışmaları alanı kısaca kadınların nasıl ezildiği, ama buna rağmen nasıl varolduğu ve bununla baş etmeyi nasıl becer-ebil-diği; bu mücadelelerin tarihi, yani cinsiyete dayalı ezilmenin bugüne kadar nasıl devam edebildiğini anlamaya çalışmak olarak tanımlanabilir.
Kurucu öğe feminizm
Kadın çalışmalarının akademik alanda kurucu öğesi tartışmasız feminist düşünce ve politikanın mevcudiyetidir. Ama, dünyada ve Türkiye'de kadın çalışmaları alanında feminist olmayan başka yaklaşımların varlığı da bir gerçekliktir.
Akademi içinde, kadın çalışmaları alanında feminist olan ve olmayan yaklaşımların farkı ve ilişkisi üzerine konuşmadan önce 'feminist' olandan kastın ne olduğunu açıklamalıyız.
Akademi'deki feminist çalışmalar alanı, kendini mevcut klasik disiplinler karşısında tanımlarken yarattığı farklılıklar ve değişik yönlere giden kuramsal ve politik eğilimlere rağmen, bence, geniş bir ortaklıklar alanına da sahiptir.
Her şeyden önce akademik feminizm, mevcut 'bilim' anlayışı içinde kadınların yaşamlarını ve bunun içindeki sorunları görünmez, ikincil ve değersiz kılanın ne olduğunu anlama ve değiştirme çabasıdır.
Bu içerik, mevcut toplumsal araştırma konularına sessizce bir yenisini eklemeyi, yani klasik sosyal bilimler endeksine yeni ortaya çıkmış bir toplumsal olgunun taze ve güncel hafifliği ile neşeli bir araştırma konusu katmayı hedeflemiyor.
Tersine, mevcut bilme tarz-lar-ını eleştirel bir gözden geçirmeye tabi tutarak burada kadınların dışlanmasına, yok sayılmasına neden olanı ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Araştırmacı ve araştırılan nesne ikilemenin reddi
Akademik feminizm bu amacını gerçekleştirirken, kadınların bugüne kadar çoğu zaman görünmez, sessiz veya bilinçaltında kalmış yaşam deneyimlerini araştıracağını söylüyor. Dahası, bu deneyimlerin neden bugüne kadar sosyal bilimlerin 'olgu' tanımı içine girmediğini sorgulamayı ve bu deneyimlerin bilgisine ulaşmayı olanaklı kılan bir epistemeloji geliştirmeyi vaad ediyor.
Kendi bilgi alanını oluştururken kadınların gündelik yaşam içinde- çoğu zaman farkında olmadan- biriktirdikleri kişisel yaşam deneyimlerinin, becerilerinin ve farkındalıklarının epistemolojik önemini ortaya çıkararak ilerlemeye çalışan bu bakış, araştırmacı ve araştırılan nesne ikilemini reddederek bilginin eşitlikci bir bağlamda da üretilebileceğini iddia ediyor.
Akademik feminizm, kendi akademik alanını kurarken sadece bilimin tanımını kadınların gözünden yapmakla kalmıyor, akademik eğitim tanımını da sorguluyor; kadınları güçsüzleştirmeyen, öteleyip ikincilleştirmeyen eğitim stratejileri ve pedagojik yöntemlerin geliştirilmesini kendi akademik alanının önemli bir kurucu öğesi kabul ediyor.
Öte yandan, 'Bilim yuvası' olarak görülen Akademi gibi elit eril alanların içinde, kadınların geçişini engelleyen görünmez duvarların görünür kılınmasına ve yıkılmasına çalışarak, her akademik disiplin içinde ve karar noktalarında kadınların eşit varoluş koşullarını araştırıyor.
Araştırma, eğitim gibi temel alanlarda kullanılan akademik kaynakların kullanım alanlarından dışlanan ya da eşit olarak yararlanamayan kadın çalışmaları alanını eşit saygınlıkta akademik bir alan haline getirmeye çalışıyor.
Dilin eril yapısını değiştirmek
Akademik feminizm, bütün bu iddialarını gerçekleştirmek için bilim, sanat ve gündelik yaşamda egemen dilin eril yapısını değiştirmek gerektiğini söylüyor. Bu dilin kadınları aşağılayan, alaya alan, yok sayan, güçsüzleştiren veya diğer tür ayrımlara tabi tutan eril içeriğini değiştirmek için 'feminist bir leksikon' yaratma gereğini tartışıyor.
Bunun yanısıra, kadınların yaşam deneyimlerini ve sorun alanlarını görünür kılacak bir veri alanı, bilgi bankası ve veri gösterge sistemi geliştirerek bunun ulusal ve uluslar arası gelişmeleri izlemek için kullanılan 'bilimsel göstergeler' içine katılmasına çalışıyor.
Akademik feminizmin en önemli özelliklerinden bir başkası da tek ve yekpare bir kadınlıktan bahsetmenin aslında kadınları yok saymak anlamına geldiğinin farkında olması ve farklı kadınların farklı kurtuluş yolları olabileceğini baştan kabul etmesidir.
Bu kabulden de anlaşılacağı üzere, farklı akademik feminizm alanlarının ortak kesiti bütün bilgi türlerinin tarafsız değil taraflı -yani politik-olduğu gerçeğinden hareketle, kendi taraflılık alanlarını tanımlayan ve tartışmaya açan 'eleştirel epistemoloji' içine baştan kendini konumlandırıyor olmasıdır.
Kadın çalışmaları alanının dışında da...
Akademik feminizmin 'ezilme'ye duyarlı kuram ve yöntem geliştirme çabası onu kadın çalışmaları alanının dışına taşımıştır. Doğrudan kadınlarla ilgili olmasa bile, cinsiyet temelli diğer iktidar örüntüleri başta olmak üzere her tür ayrımcılık, dışlama, susturma ve yok sayma stratejilerini anlama ve çözümlemede feminist eleştirinin getirdiği olanaklar sosyal bilimlerin birçok alanında önemli değişim dinamikleri yarattı.
Toplumsal cinsiyetin, toplumsallığı anlamada önemli bir analitik kategori haline gelmesi ve sınıfsal, etnik, bölgesel, dinsel özelliklerin sahip olduğu 'açıklayıcı değişken' sıfatına kavuşması yakın dönemlerde sosyal bilimlerde gözlenen en çarpıcı değişimlerden biridir.
Kadın çalışmaları alanından çıkan bu eleştirel enerji toplumsal cinsiyet (gender) araştırmaları, etnik çalışmalar, kültürel çalışmalar gibi akademi'nin yeni alanlarını büyük ölçüde etkilemiş görünüyor.
Bugün gelinen noktada tartışılan şey ise kadın çalışmaları alanı ile ondan etkilenen diğer eleştirel alanlar arasındaki ilişkinin nasıl olacağı -hatta kadın çalışmalarının diğer alanlar tarafından ikincilleştirilme olasılığının ne ölçüde gerçek olduğudur.
Akademik feminizm: Sokaktan sınıfa, eylemden kurama mı?
Anlaşılacağı üzere, akademik feminizm kendini baştan itibaren politik bir duruş/tercih olarak ortaya koymaktadır ve bunu da politik tercihler karşısında yansız ve nesnel kalınabileceği iddiasının yaygın kabul gördüğü Akademi içinden yapma iddiasındadır.
Bu kadar 'radikal' denebilecek bir kimlik ile akademinin soğukkanlı iktidar dehlizleri nasıl dolaşılacaktır? Her şeyden önce şunu hatırlatmak isterim ki, akademik feminizmin kendini tanımlama sürecinde ortaya çıkan bir akademik alan olarak 'Kadın Çalışmaları'nın ilk 'sahip'leri çoğunlukla, feminist hareketten gelen aktivist kadınların akademisyen olmasıyla ortaya çıkan bir öncü kuşaktı.
Bu öncü/kurucu kuşağın ilk başlarda üniversitede verdikleri dersler ise çoğu zaman kredisiz, herkesin katılımına açık, esnek biçimli dersler, atölyeler ve kurslar şeklinde ortaya çıkmıştı.
Bu öncü kuşak kendilerini 'uçuk', 'fantazi', 'moda akım', 'disiplin dışı', 'sert ve vahşi' gibi sıfatlarla niteleyenlere çok aldırmadan yol aldılar. Kısacası, kadın çalışmalarının başlangıcında feminist kadın hareketi ile doğrudan ilişkili feminist kurucuların olması tesadüfi değildi.
1970'li yılların sonlarında feminist hareket, politik mücadele alanını sokaktan iktidar odaklarına doğru genişletti; devleti ve siyasal partiler gibi kurumlaşmış, yapılaşmış alanlardaki iktidar ilişkilerini değiştirme talebi üniversiteyi de içine aldı.
Feminist hareketin gereksinimi, kadınları ezen iktidar ilişkilerini açıklayacak kuramların gelişmesi ve bunu gerçekleştirecek yöntemlere kafa yormaktı.Yani, 1960'ların sonlarından itibaren sokaklarda radikal siyasetin değişik biçimlerini sergileyen feministler hayatı değiştirmek için gereksindikleri bilgi alanını tanımlamaya çalışıyorlar ve akademiye de bu amaçla yerleşmeyi amaçlıyorlardı.
Feminist olan ve olmayan kadın çalışmaları
Burada belirtmek gerekir ki, feminizmin akademiye girişi sadece feministlerin Akademi'ye girişi anlamına gelmiyordu. Üniversitenin idari bir birimi haline gelen kadın çalışmaları alanı, kendi içine alacağı akademik faaliyetleri tanımlarken, bazı yerlerde, yukarıdaki tazda bir feministlik kriteri aranmamış ve kadınlarla ilgili her tür çalışmayı aynı çatı altında toplama eğilimi göstermiştir.
Öyleyse açıktır ki, Akademi'de feminist olan ve olmayan kadın çalışmaları gibi bir farklılığın yarattığı sonuçlar tartışılması gerekenler arasındadır.
Akademide feminist çalışma yapmanın kriterleri üzerine tartışmalar dünyada çok yaygın ve yoğun olarak sürmekle birlikte, bu tartışmaların zenginliğine gölge düşürmeyecek bir tanımın çok açık ve net olarak yapılabileceğini düşünüyorum.
Feminizmin akademideki amacı kadınları, hakkında bilgi üretilen bir bilimsel 'nesne' konumundan çıkarmak ve kendisi için gereken bilgiyi kendisi üretip tanımlayan 'özne' konumuna getirmektir. Bu amaç üzerinde birleşilmekle birlikte bunun nasıl gerçekleşeceği asıl tartışma alanıdır.
Burada akademik feminizmin gelişimi ile ilgili özgünlükler konuşulurken, Akademi'nin bu radikalizmi kabullenişine ve içermeye çalışmasına ilişkin farklı deneyimlerin varlığına dikkat çekmek isterim.
İktidar çatışmaları
Akademi, en 'sofistike' iktidar alanlarından biri olarak, kadın çalışmaları alanı ile ilişki sürecinde değişik coğrafyalarda değişik iktidar çatışmaları ve eklemlenmeleri yaşadı. Kadın çalışmaları, bir yandan, marjinal, önemsiz, dahası fantazi hatta 'magazin işler' olarak algılandı ve görmezden gelindi; ciddi akademik faaliyetlerin serin sularına sokulmadı.
Geçmişte bazı 'başarısız', 'hırslı' ya da 'işe yaramaz' görülen kadın akademisyenler buraya 'gönderildi'; ya da, üniversitede erkekler arasındaki yoğun rekabet stresinden kaçan kadın akademisyenlerin sığınma yeri bile oldu.
Öte yandan, bu alanda ortaya çıkan bazı 'akademik starlar' ve 'feminist prensesler' ile işbirliği ve uyumlu ilişkiler geliştirilen üniversitelerde 'vitrin' parlak oldu; ama alanın geri kalanı, çoğu zaman, yokmuş gibi davranıldı.
Kısacası, ne Akademi, feminist akademisyenleri kolayca kabullendi; ne de feministler akademi içinde olanları eleştirisiz ve sorgusuz kabullendiler. Feminizm ile akademi arasındaki bu tarihi birleşme sürecinin çeşitli mutlu ve mutsuz hikayeleri bölgelere, üniversite yapılarına ve feminizm türlerine göre çeşitlilik gösterdi. (SS/FK) (SÜRECEK)
* Prof. Dr. Serpil Sancar'ın " Üniversitede Feminizm? Bağlam, Gündem ve Olanaklar*" başlıklı makalesi Toplum ve Bilim Dergisinin 97. 2003 Güz sayısında ( Homo Akedemikus Alla Turka) yayımlandı. Bianet makaleyi üç bölüm halinde veriyor. Yazının dipnotları ve kaynakçasıyla birlikte tamamı için tıklayınız .