UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Oganizasyonu) tarafından 2000 yılında ilan edilen ve her yıl 21 Şubat'ta gerçekleştirilen "Uluslararası Ana Dil Günü"nde ülkemizde mevcut 36 farklı "anadil"den ilk kez sekizi bir panelde seslendirildi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü tarafından "21 Şubat Dünya Anadil Günü" kapsamında Bilgi Üniversitesi'nde bir etkinlik düzenlendi. Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED)'nun katkıları ve Global Dialogue'nin desteğiyle düzenlenen etkinliğe farklı etnik yapılardan çok sayıda izleyici katıldı.
Etkinliğe paralel olarak Demokratik Çerkes Platformu'nun çabalarıyla düzenlenen "Ana Dil" temalı bir de afiş sergisi açıldı. UNESCO'nun "Dil Önemlidir" temalı afiş tasarım yarışmasından seçkilerden oluşan sergi bir hafta süre ile açık olacak.
Etkinliğin açılışında yaptığı konuşmada Kafkas Dernekleri Federasyonu'ndan Handan Demiröz "dillerin varlığının büyük bir zenginlik olduğunu ve bu etkinlik sırasında bunu hissedeceğimizi" söyledi. Gerçekten de öyle oldu; kürsüde oturan 9 kişi, ortak olarak konuştukları Türkçe dışında sekiz farklı dilde günün anlam ve önemine dair birkaç cümle söylediler. Hiç birisini anlamasam da hepsini aynı salonda ve aynı anda duymak o zenginliği, o gücü hissettirdi ama aynı zamanda onların çoğunun "tehdit" altında olduğunun da farkına vardırdı.
Her şey için bir şey yapabiliriz; ama kaybolan sönen yok olan bir dil için eğer o dilin bilen ve konuşanı değilsek hiçbir şey yapamayız. Ülkemizde yakın dönemde kaybolan "Kapadokya Yunancası" ile "Ubıhca" artık kaybolan ve asla hissedemeyeceğimiz iki renk.
Toplantı bu duygularla başladı. Hissettiklerimiz yanında konuşmacıların anlattıklarından pek çok şey de öğrendik ve düşündük.
Anadil için bir şey yapmak...
İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayhan Kaya'nın yönettiği panelde ilkin ana dili "Abazaca/Abhazca" olan ve konuşmasının başında ve sonunda izleyicilere bu dille seslenen Abhazya'nın Dostları Platformu sözcüsü, İstanbul Kafkas Kültür Derneği üyesi Sezai Babakuş kendisinin "berikinin gazabına uğramış bir öteki" olduğunu vurgulayarak başladığı konuşmasında kendi anadilinin durumundan ve bu dili öğrenme ve kullanma sırasında yaşadıklarından söz etti. Dilinin tehdit altında olduğunu, doğal yollarla yaşama şansının olmadığını ve bunun için devletin üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledi. Abhazların kendi dillerini sürdürmek için verdikleri mücadelenin kısıtlı olduğunu söyleyen Babakuş, anadili farklı olanların tümünün yaşadıklarını kendilerinin de yaşadıklarını söyledi.
"Adigece" (Çerkezce) dilinde "merhaba" diyen Dünya Çerkes Birliği delegesi, İstanbul Kafkas Kültür Derneği üyesi ve sanatçı Kuşha Doğan Özden de yaptığı konuşmasında Çerkezlerin Kafkasya'dan Türkiye ve dünyanın başka yerlerine nasıl dağıldıklarını ve bu dönemde yaşadıkları zulüm ve katliamları anlattı.. Özden, kendi dillerinin yaşaması için mevcut hükümetin sözcüleri tarafından sözler verildiğini ama hiç birinin yerine getirilmediğini söyledi.
Yalnız okul yetmiyor
Panelin üçüncü konuşmacısı olan ve "Ermenice" üzerine konuşan AGOS Gazetesi Ermenice dil editörü, gazeteci-yazar, Pakrat Estukyan ise kendi dili olan Batı Ermenicesi'nin bu dilin öğretildiği beş lise ve 16 okul olmasına karşın tehlike altında olduğunu, dolayısıyla ana dilde eğitimin yeterli olmadığını söyledi.
"Gürcüce"yle ilgili bilgiler veren yazar Fahrettin Çiloğlu da Gürcistan'da yaşamını sürdüren bu dilin Türkiye'de yok olmak üzere olduğunu vurguladı.
En uzun konuşmayı yapan yazar-edebiyatçı, çevirmen Muhsin Kızılkaya hem kendi kişisel tarihi hem de toplumsal düzlemde "Kürtçe"nin tarihinden ve onun içindeki lehçelerden söz etti. Kürtlerin dilleri konusunda çok "kıskanç", başka dilleri öğrenme konusunda da çok "tembel" dolduğunu vurguladı. Kendisi dahil Kürtlerin "Türkçe" konuşmaktan korktuklarını vurgulayan Kızılkaya'nın özellikle "Zazaca/Zazaki"lehçesi konusundaki sözleri salondaki Zazaların tepkisine neden oldu.
Çocukken öğrenmek
Laz Kültür Derneği başkanı, şair, yazar ve avukat Mehmedali Barış Beşli de dinleyicilere "Lazca" hitap ettikten sonra bu dille ilgili bazı bilgileri ve Türkiye'de bu konuda yapılan bazı çalışmaları anlattı. Bir dilin varolmasının "doğal yolla" konuşulduğu, aktarıldığı ve çocuklara öğretildiği zaman yok olmayacağını vurguladı ve bunu fark etmesini de kendi kızının doğumunun sağladığını ve onunla olan "lazca" konuşmasından öğrendiğini söyledi.
Dil sadece evde konuşularak var olamaz
Aslı eski İspanyolca olan "Judeo" ya da "Seferad Dili"yle izleyicilere bir de şarkı söyleyen Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi direktörü ve Şalom Gazetesi Editörü ve yazarı, sanatçı Karen Gerson Sarhon ise yaptığı konuşmasında kendi dillerinde halen neler yaptıklarından, bu arada yayınladıkları aylık bir gazeteden söz etti. Dillerin içinde yaşadıkları toplumun dillerinden etkilendiğini somut örnekleriyle ortaya koyan Sarhon, bir dilin varolmasının yalnızca "evde" konuşularak gerçekleşemeyeceğini, bunun için gündelik yaşamda kullanılmasının öneminden söz etti.
Panelin son konuşmacısı Mor Gabriel Manastırı öğrencisi ve Süryanice öğretmeni, sanatçı Yakup Atuğ da kendi anadili olan "Süryanice"nin bu topraklardaki öyküsünü ve yaşadıklarını anlattı ve konuşmasının sonunda "herkesin yararlandığı haklardan yararlanmak istiyoruz; ne eksik, ne fazla" diyerek anadil talebini dile getirdi.
Soru yanıt bölümüne geçildiğinde, panelde Arapça, Pomakça, Boşnakça ve diğer dillere yer verilmemesinin bir eksiklik olduğu, gelecek yıllardaki benzer toplantılarda bu dillere de yer verilmesi gerektiği vurgulandı.
Daha sonra Çerkes sanatçı Gülcan Altan bazıları etkinlik sırasında dile getirilen farklı "anadiller"de şarkılar söyledi.
Dünya anadil günü ve tehlikede olan diller
Dünya Anadil Günü UNESCO tarafından her yıl bir tema altında gerçekleştiriliyor. Bu günün temeli, 1952'de Pakistan'ın, Urdu dilinin Bangladeş halkının da resmi dili olduğunu deklare etmesinden kaynaklanan Bengal Dil Hareketi'dir. 2000 yılından beri de UNESCO tarafından linguistik ve kültürel çeşitliliği ve çokdilliliği desteklemek amacı ile takvime alınmıştır.
UNESCO'nun yayınladığı atlasa göre dünyada 2500 dil tehlikede. Türkiye'de tehlikede olan (100 yıl içinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacak ise dil tehlikede kabul edilir-bir dili konuşan hiç çocuk kalmamışsa dil ölü kabul edilir) dil sayısı ise 18.
UNESCO'nun çalışmasında Abhazca, Adığece, Çerkesçe (Kabartayca) ve Zazaca Türkiye'de "güvensiz" olarak nitelendirilen diller arasında yer alıyor. "Açıkça tehlikede" olan diller ise Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice ve Batı Ermenicesi.
"Ciddi anlamda tehlikede"olan diller ise genelde toplumun en yaşlı nesli tarafından konuşulan, orta nesil tarafından anlaşılabilen ancak kullanılmayan ve çocuklara öğretilmeyen dilleri içeriyor. Bunlar arasında Gagauzca, Ladino ve Turoyo var.
"Son derece tehlikede" olan tek dil ise "Hertevin". Yukarıda da belirttiğimiz gibi "Kaybolmuş" diller Kapadokya Yunancası ve Ubıhça. Bu diller dünyada tek bir kişi tarafından bile konuşulmuyor. (MS/EG/EÖ)