2008 yılından beri yıkılması istenilen İnsanlık Anıtı'nın, üç yıl sonra Erdoğan tarafından "ucube" olarak tanımlanmasıyla beraber anıtın medyada hararetle tartışılmaya başlanması, ve tartışmanın çoğu zaman AKP'nin yasakçı zihniyeti, başbakanın arrogant dili ve İslam dininin heykel sanatı ile ilişkisizliği üzerinden yürütülüyor olması, geçtiğimiz yıl anıtla ilgili yaptığım araştırmaya (*) dayanarak şu iki soruyu sorduruyor:
Anıtın yapım, yapımının durdurulma ve yıkım kararı dönemin belediye başkanı Naif Alibeyoğlu zamanında, kendisi henüz AKP saflarındayken verildiğine göre, anıtın "tarihi Timurpaşa tabyası üzerine yapıldığı" gerekçesiyle Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvuran ve Koruma Kurulu'nun verdiği ilk kararı değiştirmesine sebep olan MHP'nin rolünden neden söz edilmiyor?
MHP Kars İl Başkanı Oktay Aktaş'ın heykelle ilgili söylemi şöyle özetlenebilir: Heykel diasporanın 2015'de gerçekleştirmeyi planladığı Doğu Ermenistan ve Batı Ermenistan'ın birleşmesi, dolayısıyla Türkiye'nin bölünmesi, Kars'ı da Ermenistan'a hazırlama projesinin bir adımı olarak görülmelidir. Heykelde elini uzatan figür savaşı kazanmış muzaffer komutan edasında bir Ermeni, diğeri ise mahçup bir Türk'tür.
Aktaş şu soruları soruyor: Bununla Türklere mi ders vermek istiyorsunuz Ermenilere mi? Adını insanlık anıtı koymanızın anlamı nedir? İki insan kucaklaşırken ağlıyorlar. İnsan bir sevinçten bir de hüzünden ağlar. Niye ağlıyor? Ermeni ile Türk mü kucaklaşıyor? Ermeni hasret kaldığı toprağı mı kucaklıyor? Bu Doğu ve Batı Ermenistan'ın kucaklaşması mı?
Bu sözler kulağa gayriciddi, fantazi veya zorlama gelebilir, fakat şu gerçeği unutmamak gerekir ki, hukuki düzeyde teknik sebepler üzerinden; anıtın altında tabya olması, SIT alanının kullanılması gibi, mücadelesini yürütürken kamuoyunda bu heykelin Ermenilere karşı bir özrün ve tavizin sembolü olduğunu ileri sürerek anıta karşı tepkiyi sürecin en başından beri MHP örgütledi.
Ne kadar yandaş topladıkları bilinmez, fakat Koruma Kurulu'nun baştan verdiği onayı geçersizleştirecek kadar baskı yapabildikleri aşikar.
Araştırma sürecinde anıt sorunu Ermenistan ve soykırım üzerinden konuşulurken şu anki tartışmalarda bu boyutun hiç yokmuşcasına davranılmasını, medyanın bu "hassas" konulara çok değinmeden geçme, hatta mümkünse bu konuyu açmama çabası olarak görüyorum.
Hatta bu çabayı Alibeyoğlu'nda ve heykeltraş Mehmet Aksoy'da da gözlemlemek mümkün. MHP'nin tezlerini adlarını anmadan "hurafeler" olarak adlandırarak, belli ki konunun soykırıma gelmesinden ve anıtı tartışma zemininin yok olmasından çekiniyorlar.
Oysa ki, İnsanlık Anıtı'nın 'kan davasını kışkırtan, yaşananları unutturmayan, intikamcı içeriğe sahip' Ermenistan ve Iğdır'daki, hatta Berlin ve Fransa'daki soykırım anıtlarına karşı insanlığı ve barışı temsil edeceği iddia edilirken bu hassas konulara dair birşeyler zaten söylenmiş oluyordu.
Bu söylemle, bağlamları ve nedensellikleri farklı olmasına rağmen; soykırımların hepsini birbirine indirgiyor, olumsuzluyor, bu soykırım anıtlarının geçmişle yüzleşmekten dolayı içerebilecekleri barış potansiyeli görmezden gelinerek, yerine tüm bu çatışmaları görünmez kılan, daha "hümanist" gözüken, hangi tarihsel referanslara konuştuğu belli olmayan insanlık ve barış gibi kavramları yerleştiriyor.
Bu muğlaklık, böylece anıtın yapımında ve savunulmasında ihtiyaç duyulan manevra alanını yaratabiliyor. Şu anda yapıldığı gibi... Anıt tartışmalarında anıt yıkım kararının görünmeyen sebeplerinin neler olduğunun açıkca dile getirilmesinin; ve mümkünse, bu heykeli yıktırmayarak sonrasında heykelin anlamı, algılanışı ve var olan söylemin muğlaklığı üzerine bir tartışma açılmasının gerektiğini düşünüyorum.
AKP'li yeni belediye yönetiminin kentteki diğer heykelleri de kaldırmasından anlaşılacağı gibi, İnsanlık Anıtı'na da göz dikmeleri şaşırılacak birşey değil. Buradan diğer sorumuza geçersek:
- Yeni yönetim anıtın yıkılması tartışmasına Erdoğan'ın ziyaretine kadar teknik bir mesele gibi yaklaşmışken, Erdoğan'ın estetik bir yargıda bulunarak tarafını birden, bu kadar net belli etmesine ne sebep oldu?
Yeni belediye başkanı, Nevzat Bozkuş yönetime geldiğinde anıt konusunda açık bir tavır sergilemek yerine, yasaların gerektirdiği gibi hareket edeceğini belirterek Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gelecek kararı beklediklerini söylemişti. Bu süre içinde belediyenin karar alma mekanizmalarındaki etkisini kullanmamayı ve projede herhangi bir düzeltme yapmamayı tercih ederek aslında pasif bir tavır izlemiş, ve böylece konuya taraf olmuş oldu. Tartışmayı teknik meseleye indirgeyerek daha geniş bağlamını kamuoyunda görünmez kıldı ve tartışılmasını engelledi. Fakat şimdi muhtemelen anıtı savunan kesimin siyasi gücünü yitirmesinden dolayı bu konudaki tavrını netleştirdi ve kamuoyu ile paylaştı.
Başbakan'ın Kars'a yaptığı ziyaretten iki gün önce Anıtlar Kurulu'nun yıkımı onaylayan yazısının Kars Valiliği'ne ve oradan da belediyeye ulaştığı söyleniyor. Dolayısıyla, başbakan henüz paylaşılmayan bu bilginin verdiği güvenle de hareket etmiş olabilir.
Fakat burada daha önemli nokta, başbakanın safını belli etmesinin ve heykelin estetiğine ve varoluşunun sebebi üzerine yaptığı tanımlamanın ona ne kazandırabileceği...
Bu, sadece yıkımı onaylanmış bir anıt üzerinden provokatif cümleler sarf ederek kazanılmış bir mücadelenin üzerine yatmak mı, merkezi yönetimin her anlamda ihmal ettiği Kars'ta varlığını güçlendirmek mi, palazlandığı iddia edilen dini cemiyetleri memnun etme çabası mı, Ermenistan ile sınırların açılmasını dört gözle bekleyenlere karşı bir tavır mı?
Neye işaret ettiği konusunda burada detayına giremeyeceğim iki konuya da dikkat çekmek istiyorum: Anıtı önceden gezen ve beğenen Ertuğrul Günay'ın başbakanın sözleri için "o öyle demek istememiştir, siz yanlış anlamışsınızdır" tavrı ile CHP'nin, eski belediye başkanının CHP'de olmasına rağmen bu konuda henüz birşey söylememiş olması...
Eminim ki, yıkım tehdidi olmasaydı da anıtı estetik ve yukarıda bahsettiğim söylemlerle ilgili olarak tartışmak isteyenler olacaktı. Zira bir heykelin barışı yüceltmek için yapılmış olması, onun toplamında hizmet ettiği estetik ve değerler sisteminin peşinen kabul edileceği anlamına gelmez. Fakat şu soru akılda tutulmalıdır: Heykel yıkıldığı takdirde, her ne kadar muğlak da olsalar, anıtın yapılmasına sebep olan motivasyonlara ve niyetlere ne olacak? (EÖ)
(*) Araştırma, Anadolu Kültür, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Avrupa Kültür Vakfı (ECF) ve Boekman Vakfı tarafından yürütülen "Yerel Kültür Politikaları için Stratejiler" projesi.tarafından desteklenmiştir.