Türkiye’de hemen her gösteri ve yürüyüşe şiddetli biçimde müdahale edilmekte, devletin elindeki tüm araçlar en yoğun biçimde kullanılmaktadır. Toplantı ve gösterileri bastırmak-dağıtmak için uygulanan şiddet, daha yeni ve daha büyük gösterilere, toplumsal olaylara neden olmaktadır.
Son birkaç yıl içinde gösteri ve yürüyüşler sırasında birçok kişi hayatını kaybetmiş, sakatlanmıştır. Biber gazı fişeği ile ölenler ve gözlerini yitirenler bunun simgesi haline gelmiştir.
Yasadışı gösteriye katıldığı için Türkiye’de mahkûm olan ya da çok şiddetli polis müdahalesine maruz kalan birçok kişi davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşımıştır. Bu davaların birçoğunda mahkûm olan Türkiye ile ilgili yakın tarihli emsal bir karar İzci/Türkiye davasında verilmiştir.
Bu davada mahkeme genel bir tespit yaparak, şiddete başvurmayan ve kamu düzeni açısından bir tehlike oluşturmadan gösteri yapma haklarını kullanan bireylere Türkiye’de hoşgörü gösterilmediği ve aşırı şiddete başvuran kolluk görevlilerinin çoğunlukla cezasız kaldığı yönünde karar vermiştir.
AİHM, Türkiye'ye karşı başvuruların büyük bir kısmının toplantı yapma özgürlüğü ve/veya toplantı ve gösteriler sırasında kolluk kuvvetlerinin orantısız kuvvet kullanımı ile ilgili olduğunu vurgulayıp, Türk makamlarından, bu konuda yakın gelecekte meydana gelmesi muhtemel ihlal iddialarını önleyebilmek adına, Sözleşmenin 46. maddesine göre önlemler almasını talep etmiştir. (1)
Anayasa'nın 34. maddesi şöyle: "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu m.3’e göre, “Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Aynı kanunun 10. maddesi şöyle: “Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir. Bu bildirimde; a) Toplantının amacı, b) Toplantının yapılacağı yer, gün, başlayış ve bitiş saatleri, c) Düzenleme kurulunun başkan ile üyelerinin açık kimlikleri, meslekleri ikametgahları ve varsa çalışma yerleri, belirtilir ve bildirime yönetmelikte gösterilecek belgeler eklenir.”
Anayasa’nın yanı sıra ilgili kanunda da toplantı ve gösteri yürüyüşü için izin gerekmediği açıktır. Hal böyleyken kolluğun “izinsiz olduğu” gerekçesiyle gösteriye müdahale etmesi sonbaharda okullar açıldığında Milli Eğitim Bakanlığı’nın kesin ve ısrarlı açıklamalarına rağmen okullarda kayıt parası toplanmasına benzemektedir.
“İzinsiz gösteri/yürüyüş” ifadesi sadece kamu gücünü kullanan yetkililer tarafından değil, basın ve bireyler tarafından da açık yasal düzenlemelerin yanlış yorumlanmasını doğuracak biçimde kullanılmaktadır. Kanunda izin aranmamışken sistem tersine çevrilmiş, gösteri hakkı yalana dönüşmüş, 12 Eylül ürünü bir kanunda bile aranmayan “izin”, gösterilere hemen ve sert biçimde müdahale edilmesinin gerekçesi olmuştur. (2)
Bildirim şartına uyulmadan da gösteri yapılabilir
İzin, toplantının yapılması için kamu gücünden müsaade almak anlamına gelmekteyken; bildirim, göstericilerin ve üçüncü kişilerin güvenliğinin korunması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla kamu gücünün haberdar edilmesi anlamına gelir. (3)Toplantı ve gösteri yürüyüşünün izne bağlanması, yapılacak düşünce açıklamalarının devlet otoritesince uygun bulunması fikrine dayanmaktadır.
Dikkat edilirse 12 Eylül döneminde yapılmış olan kanun bile toplantı ve gösteri yürüyüşü için izin sistemi yerine bildirim sistemini benimsemiştir. Bildirimin amacı toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılabilmesi için idarenin gerekli tedbirleri almasına imkan vermektir. Bu düzenlemenin amacı, yasaya aykırı davrananların cezalandırılması değil, toplantı ve gösteri hakkının başka hak ve özgürlüklerle ve başkalarının haklarıyla uyumlu kullanılmasını sağlayacak güvence ve tedbirleri almaktır. (4) Örneğin, trafik düzenlemesi yapılması, ambulans bulundurulması, başkalarının göstericilere müdahale etmesinin önlenmesi bu yönde tedbirler olabilir.
Kanunun yapıldığı 1980’li yıllardaki teknik imkanlar ve haberleşme araçlarının sınırlı olması, bildirim yapılarak durumundan idarenin haberdar edilmesini gerekli kılmaktaydı. Oysa günümüzde bir gösteri yapılacağı haberi gösteri ve yürüyüşe katılacak bireylerden önce kolluk makamları tarafından öğrenilebilmektedir. Haberleşme araçlarındaki ilerleme buna imkan vermektedir.
Hatta kolluk amirleri ve yetkili makamalar twitter, facebook gibi anlık ve kitlesel haberleşme araçları ile göstericilere ulaşabilmektedir. İstanbul Valisi’nin twitter üzerinden Gezi Parkı’nın açık olduğu ve müdahale edilmeyeceği yönünde mesaj yazdığı bir yüzyılda göstericilere bildirimde bulunmadıkları için müdahale etmek tamamen keyfidir.
Acil durumlarda gösteri hakkı
Kanunda bildirim şartı aranmış olsa da kimi hallerde bireyler aniden gelişen bir olay üzerine tepkilerini ve o konudaki düşüncelerini hemen bir gösteri yaparak ortaya koyabilirler. Bu hallerde gösterinin yapılmasını bildirim şartına bağlamak ve gösterinin hemen yapılmasını engellemek gösteriyle umulan amacı da ortadan kaldırıp gösteriyi anlamsız hale getirebilir.
Örneğin ağaçları kesmek amacıyla dozer ve testereyle bir parkta çalışılmaya başlanmasını ya da aksayan metrobüs/tramvay seferleri nedeniyle belediyeyi o anda şiddet içermeyen barışçıl bir gösteriyle protesto edenleri bildirimde bulunmadıkları için zorla dağıtmak gizli bir gösteri düzenleme yasağı getirmektir.
Oysa kamu makamları, gösteri yapılacağını haber aldıkları bu hallerde göstericileri aşırı bir güçle dağıtmak yerine gösterinin barışçıl biçimde sürdürülmesi için tedbir almalıdırlar. Ne yazık ki Türkiye’deki durum bunun tersi olup, gösteri hakkı şiddete maruz kalmayı göze almak anlamına gelmiştir.
AİHM'in acil eylem kararları
AİHM, Oya Ataman/Türkiye kararında buna işaret ederek gösterinin hemen yapılmaması durumunda bir anlamının kalmayacağı acil hâller ve hızlı gelişmeler varsa bildirim koşulunun yerine getirilmemesi gibi şekli bir koşulun kamu makamlarına derhal ve müdahale yetkisi vermeyeceğini, bu hallerde de kişilerin gösteri haklarını makul bir şekilde kullanmalarına imkân tanınması gerektiği yönünde karar vermiştir. (5)
Benzeri bir olayda da AİHM, Macaristan Transilvanyası'nın Romanya'ya bağlanmasını kutlamak amacıyla Romanya Başbakanı tarafından düzenlenen resepsiyona Macaristan Başbakanı'nın iştirakine kızan Macarların, bildirim şartına uymaksızın yaptığı protestoyu, Sözleşmenin 11. maddesi kapsamında haklı görüp, polisin cebir ve şiddet içermeyen bu gösteriye müdahalesini hukuku aykırı bulmuştur.
AİHM, Balçık ve diğerleri/ Türkiye davasında barışçıl bir gösteriye kamu makamlarının müsamaha göstermesi gerektiğini, kanundaki bildirim şartının mutlak bir izin olarak yorumlanması ya da kamu makamlarının gösteri ve yürüyüşten haberdar olmalarına rağmen bunun yapılmasını bazı şeklî koşullara bağlaması halinde gizli bir yasağın ortaya çıkabileceği yönünde karar vermiştir. (6)
Gösterilerin zamanı ve yeri
Kamu makamları, gösteri ve yürüyüşlerin yapılabilmesi için genel düzenlemeler belirleyip gösteri ve yürüyüş güzergâhı ve zaman dilimi belirleyebilirler. 2911 sayılı Kanun da bu yönde düzenlemeler içermektedir. Ancak gösteri ve yürüyüş hakkı sadece kamu makamları tarafından belirlenen yerlerde ve zaman diliminde kullanılmak zorunda değildir.
Özel mülkiyet, petrol rafinerisi gibi yüksek güvenlik ve acil servis koridorları gibi yaşam riski olan alanlarda gösteri yapılması yasaklanabilir. Ancak bunun dışında halka açık olan her alanda şiddete başvurmadan gösteri yapılması mümkündür. Kaldı ki Türkiye’de kamu düzeni çoğu zaman göstericiler tarafından değil, aksine gösterilere en ağır biçimde müdahale eden kamu otoritesi tarafından bozulmaktadır. Bir gösteride yolun trafiğe kapatılmasından öte, yolun trafiğe açılması için sıkılan biber gazı düzeni bozup kişilere zarar vermektedir.
AİHM 1 Mayıs kararı
Gösterilerin kamuya açık herhangi bir alanda ve gösterinin gerektiği zaman diliminde yapılabileceği yönündeki AİHM kararlarına aykırı bir uygulama, düşünce açıklamasının bir türü olan gösteri hakkını kamu otoritesinin iznine bağlamak anlamına gelecektir.
Örneğin 1 Mayıs kutlamalarını, tarihsel anlamından dolayı işçi ve sendikalar Taksim Meydanı’nda kutlamak istemişlerdir. İstanbul Valiliği ise bu gösterilerin sadece Maltepe ya da Yenikapı’da yapabileceği yanıtını vermiş, sadece göstericilerin değil herkesin o gün Taksim Meydanı’na gitmemesi için olağanüstü tedbirler alınmıştır. Bu durum, düşüncenin nerede ve nasıl açıklanacağının kamu otoritesi tarafından belirlenmesi/sınırlanması anlamına gelir.
AİHM’in Galstyan/Ermenistan ve KESK- DİSK/ Türkiye kararlarına bakıldığında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanılmasının yasaklanması ve kutlamayı burada yapmak isteyenlere aşırı güç kullanılması nedeniyle Türkiye’nin AİHM önünde mahkûm olma olasılığı da yüksektir.
Gösterilere müdahale
AİHM Subaşı ve Çoban/Türkiye davasında, bildirim şartına uyulsun ya da uyulmasın, şiddete başvurmayan bireylere karşı zor kullanılamayacağı yönünde karar vermiştir. Karara göre barışçıl bir gösteriye karşı polisin fiziki kuvvet, cop ve biber gazı kullanması, AİHS m.3’teki işkence ve kötü muamele yasağının ihlalidir.(7)
Kaldı ki kalabalık bir gösteriye katılanların bir kısmı şiddete başvurabilir. Bu tür durumlarda göstericilerin bir kısmının şiddete başvurması diğerlerine de müdahale edilebileceği anlamına gelmez. Kolluk bu durumda sadece şiddete başvuran gruplara müdahale etmelidir. (8)
AİHM, Ataman/Türkiye davasında, F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla Sultanahmet meydanında toplanan kalabalığa karşı polisin, “bildirim şartının yerine getirilmediği” gerekçesiyle göz yaşartıcı gaz kullanmasının barışçıl olarak toplanan ve demokratik hukuk devletinde protesto hakkını kullanan başvuruculara karşı fiziki kuvvet, cop ve biber gazı kullanılmasının kötü muamele ve işkence yasağını ihlal ettiği yönünde karar vermiştir.
AİHM bu davada, 2911 sayılı yasadaki koşullara uymayan her toplantıyı, sırf yasaya aykırı diye şiddet kullanarak dağıtmanın Anayasa’daki izinsiz toplantı hakkını anlamsız bırakacağı ve bir toplantı, yasada öngörülen koşulları yerine getirmese bile şiddet içermediği ve kamu düzenini bozmadıkça sırf bu nedenle müdahale edilemeyeceği yönünde karar vermiştir.
AİHM gaz fişeği kararı
Birleşmiş Milletler Kolluk Görevlileri Davranış Kuralları m. 3’e göre, “Kanunların uygulanmasından sorumlu olanlar, yalnızca çok zorunlu hallerde ve görevlerinin yerine getirilmesi için gereken ölçüde, kuvvete başvurabilirler.” Maddenin yorum hükümlerine göre kuvvet kullanılması istisna olup, şartların makul olarak gerekli kıldığı hallerde orantılı olmalıdır.
1990’de Havana’da toplanan 8. Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen “Kanun Adamlarının Zor ve Silah Kullanmalarına Dair Temel Prensipler”in 4. maddesine göre de “Kanun adamları görevlerini yaparlarken, zora ve silaha başvurmadan önce mümkün olduğu kadar şiddet içermeyen araçları kullanırlar. Sadece başka araçların etkisiz kalması veya hedeflenen sonucun gerçekleşme ümidinin bulunmaması halinde zor veya silah kullanabilirler.”
Türk hukukuna göre de kolluk ancak direnişle karşılaşılması halinde, durumun mahiyetine göre kademeli olarak orantılılık ilkesine göre zor kullanılabilir. Abdullah Yaşa ve diğerleri/Türkiye Davası’nda AİHM, 13 yaşındaki başvurucunun barışçıl olmayan bir gösteri sırasında polis aracı üzerinden ateşlenen gaz fişeği kapsülü ile yüzünden yaralanmasının kötü muamele olduğunu, barışçıl olmayan bir gösteriyi dağıtmak amacıyla olsa bile bir kişinin yüzüne doğru gaz fişeği kapsülü ateşlenmesi sonucu yaralanmasının AİHS m. 3’ün ihlali olduğu sonucuna varmıştır. (9)
Demokratikleşme ve gösteri hakkı
Anayasa'nın 34. maddesine göre "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. 2911 sayılı Yasa, Anayasadaki izinsiz toplantı hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Yasa izin değil bildirim koşulu getirmektedir. Bildirimin, kamu gücü tarafından mutlak bir tür izin olarak algılanması veya kamu makamlarının eylemden haberdar olmasına rağmen, bunu şeklî koşullara bağlaması, gizli bir yasak anlamı taşır.
2911 sayısı yasa 12 Eylül darbesinin ardından çıkarılmış olup amacı demokratik ve özgür bir toplumda gösteri hakkını düzenlemekten öte bunları denetlemek amacı taşımaktadır. Bu yasaya dayalı toplantı ve gösteri yürüyüşü engellemeleri AİHM tarafından birçok kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunmuştur. Maalesef son yıllarda gösterilere müdahale gerekçesi ve müdahale biçimi/sertliği 12 Eylül yasasındaki özgürlükçü olmayan düzeni aratmaya başlamıştır. Kamu makamları bu konuda AİHM tarafından verilen kararların gereklerini yerine getirmemekte ısrarcıdırlar.
Oysa barışçıl olarak toplanan ve demokratik hukuk devletinde protesto hakkını kullanan başvuruculara karşı sırf bildirimde bulunmadıkları için (izin almadıkları gerekçesiyle) müdahale edilmesi vahim boyutlara ulaşmıştır. Şiddet içermeyen toplantının sırf bildirimsiz yapılması veya trafik düzenini etkilemesi ya da karmaşıklığa yol açması, bu toplantı veya gösteri yürüyüşüne zor kullanmak suretiyle müdahale dayanağı olarak görülmemelidir. 2911 sayılı yasadaki koşullara uymayan her toplantıyı, sırf bu nedenle şiddet kullanarak dağıtmak toplantı ve gösteri hakkını fiilen engellemektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, düşünceyi açıklama hakkının bir başka boyutudur. Düşüncelerini özgürce açıklayamayan bireylerden oluşan bir toplumun 21. yüzyılda sosyal, kültürel, politik ve ekonomik alanlarda ilerlemesi mümkün değildir. Türkiye’nin 2011 Dünya demokrasi endeksinde 167 ülke içinde 88. sırada, 2012 Dünya özgürlük araştırmasında 194 ülke arasında 112. sırada yer alarak “kısmen özgür, melez demokrasi” kategorisine girmesi; 2012’de insani gelişmişlikte 169 ülke içinde 85. sırada olması ve Fredoom House 2014 raporunda basının özgür olmadığı ülkeler arasında gösterilmesi Türkiye’deki toplantı ve gösteri özgürlüğünden bağımsız düşünülemez. (DA/NV)
(1) İzci/Türkiye, (Başvuru no: 42606/05, Karar tarihi: 23. 07. 2013)
(2) Yavuz Semerci: “Gösteri hakkı yalanı”, (Habertürk gazetesi, 20. 05. 2013)
(3) Tolga Şirin: “Anayasal bir hakka ilişkin bilgi kirliliği: İzinsiz gösteri”, (Taraf gazetesi, 15.06.2013)
(4) Kerem Altıparmak: “Gezi'nin Hatırlattığı Hak: Barışçıl Toplantı”, BİANET.
(5) Oya Ataman/Türkiye, (Başvuru no:74552/01, Karar tarihi: 5. 12. 2006.)
(6) Balçık ve diğerleri/ Türkiye, (Başvuru no: 25/02, Karar tarihi: 29.11.2007)
(7) Subaşı ve Çoban/Türkiye, (Başvuru no: 20129/07, Karar tarihi: 09. 07. 2013)
(8) Ezelin/Fransa, (Başvuru no: 11800/85, Karar tarihi: 26. 04. 1991)
(9) Abdullah Yaşa ve Diğerleri-Türkiye, (Başvuru no: 44827/08, Karar tarihi: 16.07.2013)