Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarından "tutuklu bulunan" Milletvekillerinin "tutukluluk halinin" sürmesine karar verilmiş olması; oy vererek onları seçenlerin ve seçilenlerin "siyasi katılım hakkını" engeller mi? Tutukluluk hallerinin sürmesi, Milletvekillerinin siyasi katılım haklarının ihlali sayılır mı?
03.10.2001 tarihli 4709 sayılı yasa ile değişik Anayasanın 14. maddesine göre;
"Madde 14- Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemler biçiminde kullanılamaz.
Bu Anayasa hükümlerinden hiç biri, Devlete veya kişilere bu Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında da uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir."
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/415 Değişik iş nolu, 2009/191 Esas numaralı ve 23.06 2011 tarihli milletvekili Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın milletvekili seçilmiş olmalarına rağmen, tutukluluk hallerinin bu nedenle de kaldırılması talebinin reddine dair gerekçesine göre; "Anayasanın 14 üncü maddesindeki suçları işlediği iddia olunan milletvekilinin isnat edilen suç nedeniyle dokunulmazlığı söz konusu olmayacaktır". Karar gerekçesine göre; Anayasanın 14. maddesinde doğrudan doğruya belli suç tiplerinden bahsedilmemiştir. Sadece bir takım "kavramlar" ve "ilkeler" ve "faaliyetler" belirtilmiştir. Mahkemeye göre; "Maddede Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı" ve "Devlete veya kişilere, Anayasada tanınan temel hak ve hürriyetlerin Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını" amaçlayan faaliyetlerden söz edilmektedir. Bu düzenleme, fiili ya da suç tipini değil, amacı esas almaktadır".
Belki de bu kararın en çok tartışılması gereken bölümlerinden birisi bu gerekçedir. Çünkü Anayasanın 14. maddesinin yorumu ile maddede sayılan "amaç"ların suç olduğu kabul edilerek, "suç tipini değil" ama "amaç" yorumu ile suçun işlendiğini ve sabit olduğunu kabul etmek gibi bir sonucuna nasıl varıldığıdır. Acaba kanunda tarif edilen suçun unsurları Türk Ceza Kanunu veya Terörle Mücadele Kanununa göre; oluşmasa bile, "amaç" nedeniyle suç işlenmiş ve kanıtlanmış mı sayılacaktır? Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz şeklinde düzenlemenin yer aldığı Anayasanın 38 inci maddesini yok mu sayacağız?
Milletvekili seçilen "tutuklu milletvekilleri" siyasi katılım haklarından mahrum mu edileceklerdir? Bu duruma 12 Eylül hukukunun kalıntıları mı neden olmaktadır yoksa bu hukukun sürmesine ses çıkarmayan, ama tutuklu kalan milletvekillerinin kullanamadığı siyasi katılım hakkını kullanan milletvekillerinin ve siyasi partilerin tercihi mi neden olmaktadır?
Uruguay'da bir olağanüstü durumun varsayımında ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Landinelli Silva v. Uruguay (Case No. 34/1978) davasında verdiği kararda, 1966 ve 1971 seçimlerinde belirli siyasi grupların üyeleri olarak aday olmuş tüm yurttaşların 15 yıllık bir dönem için her türlü siyasi haktan mahrum bırakılacaklarına dair Hükümet görüşünü kabul etmemiştir. Böyle bir önlemin siyasi görüşlerini barışçıl araçlarla ya da şiddet araçlarına başvurarak ya da bunu savunarak desteklemeye çalışmış olmasına göre, ayırım yapılmaksızın herkese uygulanmış olmaktadır. Bu yüzden İnsan Hakları Komitesi Uruguay hükümetinin "her türden karşı siyasi görüşün yasaklanmasının, iddia edilen olağanüstü durumla başa çıkmak ve yeniden siyasi özgürlüğe zemin hazırlamak için gerekli olduğunu göstermeye çalışmasını" makul bir neden saymamıştır. ( BM ve Bölgesel Örgütlerin Terörle Mücadele Esnasında İnsan Haklarının Korunmasına İlişkin İçtihatlarının Özeti. Çeviri Araş. Görv İzzet Mert Ertan. Terör ve Düşman Ceza hukuku. Seçkin Yayınları. Ankara 20028. Sayfa 229-230). Uruguay Hükümeti tarafından başvurucuların 15 yıllık bir dönem için her türlü siyasi faaliyete katılmasının yasaklamasını Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 2. inci maddesine ve 25 inci maddesine aykırı görmüştür. MSHS'nin 2 inci maddesine göre, bu Sözleşmenin Tarafı olan her Devlet, kendi ülkesinde bulunan ve yargı yetkisine tabii olan bütün bireyler bakımından ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da diğer görüş, ulusal ya da sosyal köken, mülkiyet, doğum yahut başka statüler gibi herhangi bir türde farklılık gözetmeksizin, bu Sözleşmede tanınan haklara saygı göstermeyi ve bunları temin etmeyi / (güvence altına almayı) taahhüt eder. (Gemalmaz, M.Semih. Ulusalüstü İnsan Hakları Belgeleri II. Cilt Legal Yayınları. İstanbul 2010. Sayfa 98 ve diğerleri)
Bu durumda, devletin görevi, insanlara Sözleşme ile tanının tüm hakları güvence altına almaktır. KCK, Balyoz ve Ergenekon davalarından "tutuklu bulunan" Milletvekillerinin "tutukluluk hali", bu Sözleşme ile tanınan tüm haklardan "mahrum" edilmeleri için geçerli sayılabilecek bir "sınırlandırma" nedeni midir?
Komitenin Landinelli Silva v. Uruguay kararına göre, İnsan Hakları Komitesi başvurucuların 15 yıllık bir dönem için her türlü siyasi faaliyete katılmalarını yasaklayan Uruguay Devletinin Sözleşmenin 25 inci maddesinden kaynaklanan hakları makul olmayan bir şekilde sınırlandırdığı görüşündedir.
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 25 inci maddesine göre; "Her vatandaş, Madde 2'de belirtilen farklılıklar gözetilmeksizin ve makul olmayan kayıtlamalara tabi tutulmaksızın: (a) Doğrudan ya da serbestçe/(özgürce) seçilmiş temsilcileri aracılığı ile kamusal işlerin yürütümüne katılmak; (b) Seçmenlerin istençlerinin serbestçe/(özgürce) ifade edilmesini güvence altına alarak; genel ve eşit oya dayanan ve gizli oy kullanılmak suretiyle periyodik olarak yapılan dürüst/(hakiki) seçimlerde oy kullanmak ve seçilmek; (c) Genel eşitlik koşulları altında, ülkesinin kamu hizmetlerine görmek, hakkına ve fırsatına /(olanağına) sahip olacaktır" (Bakınız Gemalmaz).
O halde, tutuklu bulunan tüm Milletvekilleri, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 2 inci ve 25 inci maddelerine göre derhal salıverilmelidir. Mahkemeler Sözleşmeye dayanarak karar verebilirler. Anayasanın 14 üncü maddesindeki "genel sınırlandırma" ölçütleri MSHS'nin 2 inci ve 25 inci maddelerine aykırıdır. Anayasada hüküm olsa bile ve Anayasadaki bu düzenleme eğer, temel insan hak ve sözleşmelerinde yer alan haklara aykırılık yaratıyorsa -ki aykırılık vardır- uluslar arası sözleşmeler uygulanmalıdır.
Bu nedenle, insanların siyasi katılım hakkını sağlamakla yükümlü olan devletin bu hakları güvence altında tutmasının ilk adımı, seçilmiş Milletvekillerinin içinde bulundukları fiili "tutukluluk hali" engelini derhal ortadan kaldırarak, "tutukluluk hali nedeniyle"; hem oy kullanan vatandaşların siyasal katılım hakkı ve hem de vatandaşların oylarıyla "seçilmiş" olanların siyasal katılım hakları ihlal edilmemelidir. (Fİ/ŞA)
(Fotoğraf: Aylin Kızıl / Diyarbakır)