Görevini, Sabancı Grubu'ndan Ömer Sabancı'ya devreden TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, Genel Kurul'da yaptığı konuşmayla, hem İstanbul burjuvazisinin Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetine yönelik tutumunu "resmen" deklere etti hem de başta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleneksel iktidar bloku içindeki konumu olmak üzere, sistem içi bütün çatışma alanları konusundaki pozisyonlarını belirledi.
Özilhan; konuşmasında, tek parti iktidarının kurulmasını sevinçle karşıladıklarını belirterek, bu gelişmenin "piyasaların uzun süredir beklediği siyasi istikrar" özlemini karşıladığını söyledi.
AKP'nin Avrupa Birliği uyum sürecini başarılı bir şekilde götürdüğünü de belirten Özilhan, hükümetin izlediği siyaset ile TÜSİAD'nın hedefleri anasındaki uyuma neredeyse konuşmasının bütününde dikkat çekti.
Örtük iktidar mücadelesi
Türkiye'de bugün üç sorun üzerinden örtük bir iktidar mücadelesi sürdürülüyor. Bunlar sırasıyla Kıbrıs, K.Irak ve hükümetin izlediği ılımlı islamizasyon politikaları.. Bu üç çatışma alanı, 23 Ocak 2004 Cuma günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun da gündemini oluşturuyordu.
TÜSİAD bütün bu çatışma alanlarında hükümetle ortak hareket ettiğini, artık gizlemeye gerek duymadan açıkça ortaya koyuyor. Hatta, Kıbrıs sorununda olduğu gibi hükümetten daha "cesaretli" davrandığı bile söylenebilir.
TÜSİAD, tıpkı Batı başkentleri gibi, AB üyeliğini doğrudan Kıbrıs sorununun çözümüne bağlıyor. Bu nedenle Özilhan, Genel Kurul konuşmasında, daha önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından açıklanan Kıbrıs Planı'na yönelik tutumlarını hatırlatma gereği duydu: "AB'ye üyelik sürecinde BM'nin Kıbrıs önerisi dikkatle değerlendirilmelidir."
Özilhan, TÜSİAD Genel Kurulu'nda gazetecilerin sorusu üzerine, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon'un, Kıbrıs'ta "Ver kurtul" diyenleri hainlikle suçlamasına da yanıt verdi. Özilhan bu sözlerin demokrasiye yakışmadığını söyledi.
Bu sözler, zenginler kulübü TÜSİAD'ın TSK'ya yönelik ilk açık ve doğrudan çıkışı olması bakımından önem taşıyordu. Böylece, Aydın Doğan medyası ve islamcı basında bir süredir devam eden pek demokratik eleştirilere TÜSİAD' da katılmış oluyordu.
TSK'nın sistem içindeki yeni yeri
Bu tabloya baktığımızda, TSK'nın sistem içindeki yerinin geriletilmesi için sistematik bir kampanyanın yürütüldüğünü söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Bu tablonun ortaya koyduğu diğer bir olgu ise şöyle ifade edilebilir; AKP, İslami sermaye, TÜSİAD ve büyük medya arasında bir entegrasyoncu koalisyon artık şekillenmiş durumdadır.
Bütün bu gelişmeleri özetlemek gerekirse; Türkiye merkezli, çevresine etki eden ve örtük bir emperyal vizyonu devralan ulusalcı güçler ve sermaye ile entegrasyoncu güçler arasındaki bölünme ve çatışmanın derinleşmeye başladığı söylenebilir.
Bu çatışmanın TSK içinde de sürdüğü açıktır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, AKP hükümeti ve ABD ile uyumlu bir çizgi izliyor. Bu sitede geçen hafta da yazdığım gibi, öyle anlaşılıyor ki, Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolmasından sonra çıkacak muhtemel cumhurbaşkanlığı krizine hazırlanan Özkök, bütün tarafların üzerinde uzlaşacağı profil vermeye çalışıyor.
Öyle ya, hem genelkurmay başkanlığı yapmış bir asker hem "demokrat" hem de iktidar (ve Batıyla) uyumlu bir kişiliğe sahip! Ne demeli, bundan iyisi can sağlığı!
TSK içinde hiyerarşik gerilim
Ordu içindeki çatışmanın en somut göstergesi Ege Ordu Komutanı Tolon'un konuşmasının komuta kademesinde sessizlikle geçiştirilmesidir. Orgeneral Tolon, bir anlamda iktidar, islamcı basın ve Aydın
Doğan medyasının (tabii TÜSİAD'ın) önüne atılmış durumda. Ve fakat, unutmamak gerekiyor ki, Tolon hem orgeneral rütbesindeki 15 subay arasında hem de 5 ordu komutanından biri. Üstelik yalnız olmadığı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile yakın çizgilerde olduğu da açık.
Önümüzdeki dönemde, çekirdek devlet içinde sert bir çatışmaya tanık olacağımızı söylemek sanırım abartma olmayacaktır. Son MGK toplantısında, Kıbrıs konusunda bir ortalama alınmasına karşın, nihai uzlaşma şimdilik uzak görünüyor.
Ancak, ilk kez bir MGK bildirisinde Annan Planı'nın "referans alınabileceği" belirtildi. Bu yaklaşımı, öneml bir değişiklik olarak kaydetmek gerekiyor. MGK toplantısında askerlerin Kıbrıs konusunda geriye çekildiği anlaşılıyor.
Dananın kuyruğu
Öyle anlaşılıyor ki, TSK komuta kademesi, sistem içindeki yerinin bir ölçüde geriletilmesini kabullenmiş durumda. Bunun karşılığında vaat edilen mükafat AB üyeliği olunca, direnmek zor oldu herhalde. Ayrıca, Hilmi Özkök ekibinin böyle bir niyetinin olup olmadığı da hayli kuşkulu.
Durum böyle olunca, dananın kuyruğunun 2004 Aralık ayındaki AB Zirvesi'nden sonra kopacağını söylemek mümkün.
Eğer Türkiye'ye üyelik için müzakere tarihi verilmez ise, şimdilik örtük şekilde yürütülen çatışmanın büyüyeceğini tahmin etmek zor değil. Bu yıl dikkat edilecek kritik başka bir tarih ise Ağustos ayıdır. Biliyorsunuz, Ağustos ayında Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplanıyor.
Bastıran karakışla sert başlayan 2004, yılın ortalarında hayli ısındıktan sonra başladığı gibi yine sert şekilde (politik olarak) bitecek gibi görünüyor.(MY/NM)