Bir süredir daha sık duyar olduk şu sözü: Evet, Kürt sorunu diye bir sorun yoktur çünkü sorun Türk sorunudur! Ne kadar da doğru. Ey Türkler, Türkiyeliler, Türkiye solu, Gezi ruhu, neredesiniz? Kürdistan'da savaş var. İnsanlar öldürülüyor. Her gün gencecik bedenler toprağa veriliyor. Her gün çocuklar vuruluyor. Sokağa çıkma yasağı adı altında en temel insan hakları ihlal ediliyor. Yaşam alanları hayalet şehirlere dönmüş, fırınların önünde ekmek kuyrukları var, insanlar gıda stokluyor. Onbinlerce kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Ve bütün bunlar yanı başımızda, bu ülkede oluyor. Neredesiniz? Sesinizi çıkarmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi öldürüldü, katilleri elini kolunu sallayarak geziyor. Ankara, Suruç katliamlarının planlayıcıları yakalanmadı/yakalanmıyor. Diyarbakır mitingine bombalı saldırıyı organize edenler bulunmadı/bulunmuyor. Ve savaş tüm çirkinliğiyle devam ediyor. Eee? Daha neyi bekliyorsunuz? Katledilecek kimsenin kalmamasını mı?
Cizre'de, Silvan'da, Diyarbakır'da görev yapan meslektaşlarımla konuştum az evvel. Hepsinden aynı haklı serzenişi duydum, "Yaptığımız haberleri görmüyor musunuz? Ölüyoruz, duymuyor musunuz?.."
Mesele Kürtler olunca sadece devlette değil Türkiye'nin tamamında -hatta solunda bile- "devamlılık esas"mış meğer. En aklı başında görüneni, eli kalem tutanı dahi ipe sapa gelmez iddiaların peşine takılmış gidiyor. Düne kadar Kürt siyasal hareketine akıl hocalığına soyunanlarınsa dili tutulmuş sanki.
Senaryoları bırakın, Kürt halkını dinleyin!
Kimileri sorunu Kürtler arasında beliren sınıf savaşına bağlayarak sırtlarındaki yükten kurtulmaya, vicdanlarını orta sınıfın ortaklaşalığıyla rahatlatmaya çalışıyorlar. Kürtler arasında sınıf ayrımı yeni mi peydah oldu? Komik olmayın! Hemen cevabı yapıştırıyorlar, "Savaş şehir merkezlerine indi artık. Barikatlar, hendekler, eli silahlı gençler orada iş yapan esnafı, yaşayan orta ve üst sınıfı rahatsız ediyor"...
En sinir bozucu olanıysa, "Öz yönetimi, öz savunmayı bize bile anlatamıyorlar, Türkiye'nin tamamına nasıl izah edecekler?" küstahlığı. Siz kimsiniz yahu? Kim, size, nasıl anlatmalıydı?
Bir halk topyekûn "Bu devlet bizim devletimiz olamadı. Olmayacak da! Bırakın, kendi kendimizi yönetelim" diyor, daha ne desin? Özerkliği kabul ettirdiklerinde elektiriği, suyu nereden alacakları size mi dert oldu? Mesele bu mu allaşkına!
Hendekleri mi eleştiriyorsunuz veya barikatları? Onun için bir zahmet Kürdistan'da kelle koltukta, çelik yeleksiz, polis kurşunlarından, gaz bombalarından kaçarak haber kovalayan gazetecilerin yazdıklarına, "bu noktaya nasıl gelindi?" başlıklı gün gün yaptıkları süreç analizlerine bir bakın. Müzakere masasını kimin devirdiğini hatırlayın. 7 Haziran seçiminin hangi koşullarda gerçekleştiğini... "Devletin" sonucu beğenmeyip sadece Kürtlere değil Türkiye'nin soluna da en ağır biçimde nasıl gözdağı verdiğini, 1 Kasım seçimini nasıl dayattığını... Ve devlet aklıyla kazanılan seçimin sonunda Kürdistan'ın ne hale geldiğini... Bir zahmet hatırlayın!
YDG-H kötü-orta sınıf Kürtler iyi...
Akıllı sandıklarımızın bir kısmı da o bildik boş tartışmalara kapılmış, "iyi Kürt-kötü Kürt" ikileminden medet umanlar kervanına katılmış. HDP iyi-PKK kötü, Öcalan reformist-KCK sosyalist, hendeklere karşı çıkan Kürt orta sınıfı iyi- içlerinde bir yığın lümpeni de barındıran YDG-H kötü... Bu anlamsız karşılaştırmalar saymakla bitmez. İnanın bunların Kürt coğrafyasında bir ağırlığı yok. Ölümlere, faili belli cinayetlere, savaşa bir katkısı da yok. Daha doğrusu barışa...
Ey Türkiye solu, Gezi ruhu neredesin? Vicdan sahibi olanlar, barışı savunanlar, daha neyi bekliyorsunuz? Milyonlarca insan, sokağa çıkarak, muhataplarına müzakere masasına dönmeleri için çağrıda bulunmazsak Kürt kardeşlerimiz ölecek, öldürülecek. Az evvel Cizre'den bir meslektaşımla konuştum. "Devlet yüzlerce zırhlı araç gönderdi buraya, çok yakında saldıracak. Bekliyoruz." dedi. Devlet oraları dümdüz etmeden, güzelim Kürdistan hayalet coğrafyaya dönüşmeden bir şey yapmalıyız. Yapmazsak o kan bizim elimize de bulaşır ve bunu ne kendimize ne çocuklarımıza anlatabiliriz. (ÖAÇ/HK)