Türkiye yıllardan beri süren yoğun silahlanmasını tırmandırıyor ve füze kalkanı ya da füzesavar sistemi kurmak istiyor. Bu amaçla ABD'nin Patriot füzelerinin yanı sıra Rusya Federasyonu'nun üretimine yeni başladığı SS-400 füzeleriyle de ilgileniyor. Bir habere göre, Patriot füzelerinin alınması durumunda bunlar için 7.8 milyar Dolar ödenecek...
Füzelerin İran sınırına yerleştirileceği söyleniyor. Buradan hareketle, "İran'ın bize füze atmasından mı çekiniyoruz?" ya da "Bu füzelerin hedefi nedir, hangi komşumuza karşı alıyoruz?" soruları soruluyor.
Öncelikle bu soruların doğru olmadıklarını belirtmek gerekir. SSCB'nin dağılmasının ardından "askeri tehdit" kavramı önemli oranda değişti ve sadece mevcut düşmanları değil olabilecek düşmanları da dikkate alan bir içeriğe kavuştu. Günümüzde "belirsiz düşman" anlayışının savunmanın içeriğinin belirlenmesinde ağır bastığı belirtilmelidir.
Örneğin NATO yeni üyelerin katılımıyla son 20 yılda oldukça büyüdü. Resmi açıklamaya göre askeri ittifakın hedefi Rusya Federasyonu değil, uluslar arası terörist örgütler ve bunları destekleyen ülkelerdir. Bunların hepsinin toplam gücü NATO'nun karşısında oldukça zayıf kalır. Ne ki, burada söz konusu olan sadece isimlendirilebilen tehdittir. Bir de ne olduğu tam bilinemeyen, bugün için belirsiz olan güçlerden gelebilecek tehdit vardır. Güvenlik önlemleri bu "belirsiz tehdit" de dikkate alınarak saptanmaktadır.
Belirli ve belirsiz tehditlere karşı güvenlik önlemlerinin ekonomik boyutu hayli yüksektir. NATO üyelerinin sürekli olarak çoğaltılmaya çalışılmasına bu yönden de bakılabilir. NATO üyesi olan ülke bütün silahlarını yenilemek, öteki üye ülkelerin standardına uydurmak zorundadır. Örneğin NATO üyesi olan eski Varşova Paktı ülkeleri, yeterli hava kuvvetlerine sahip olsalar bile, bunları satmak ya da imha etmek ve NATO'nun kullandığı savaş uçaklarından almak zorundadırlar. Aynı anlayış kara ve deniz kuvvetleri için de geçerlidir.
ABD'nin yanı sıra İngiltere, Fransa ve Almanya'nın NATO bünyesinde kullanılan silahların üretimindeki rolleri dikkate alınırsa, NATO'nun genişlemesinin, silah üretimi ve ihracatının artması demek olduğu da anlaşılabilir.
Nabucco ve Partiot füzeleri
Türkiye'nin ulaştığı silahlanma düzeyi ne komşularından gelen tehdit ne de PKK'ye karşı yürütülen savaşla açıklanabilir. Türkiye, en az on yıldan beri, Rusya Federasyonu hariç tutulursa, iki komşusuyla birden savaşabilecek askeri güce sahiptir. Abdullah Öcalan'ın Suriye'de olduğu yıllardan beri bilinmesine rağmen, Türkiye ancak 1999'da bu ülkeyi açıkça savaşla tehdit edebildi. Nedeni, ülkenin hem Suriye hem de Yunanistan ile savaşabilecek düzeye ancak bu yıl ulaşabilmiş olmasıydı.
Bu durumda, "Türkiye neden artan oranda silahlanıyor?" diye sorulabilir.
Yeni silahlanma dalgasının merkezinde Nabucco doğal gaz boru hattı var, buna Bakü-Ceyhan boru hattını ve Mavi Akım projesini de katabilirsiniz.
Türkmenistan'dan başlayıp, Hazar Denizi'nin altından geçen boru hattıyla Azerbaycan'a ulaşan, buradan Gürcistan üzerinden Türkiye'ye geçen Nabucco doğal gaz boru hattı ülkeyi boydan boya katettikten sonra Bulgaristan-Romanya-Macaristan ve Avusturya'ya kadar uzanacak. Hattın yaklaşık 2000 km.'lik bölümü Türkiye'de olacak.
Nabucco için büyük yatırım yapılacağı ortada... Yatırımcı uluslar arası firmalar boru hattı için güvenliğin olabildiğince sağlam olmasını doğal olarak isteyeceklerdir. Sadece başka bir ülkeden füze saldırısı ve içerdeki silahlı bir grubun yapabileceği sabotaj gibi görülebilen tehlikelere karşı değil, şu anda görülemeyen ama teorik olarak mümkün tehlikelere karşı da boru hattının güvenliğinin sağlanmasını isteyeceklerdir.
Nabucco gündeme geldiğinde, Türkiye'nin bugüne kadar olandan daha yoğun olarak silahlanmaya yöneleceği görülüyordu. Patriotlar başlangıçtır ve arkası da gelecektir.
Öncelikle belirtmek gerekir: Patriot füzeleri düşman füzelerini havada imha edebilmek özelliğine sahiptir. Bunun için ise öncelikle iyi bir gözetleme sistemi gereklidir. Düşman füzeyi ateşleyince bunu hemen haber alan ve Patriotların da buna göre hedefe yönlendirilmesini sağlayan bir gözetleme sistemi gereklidir. Bu gözetleme, 1991'deki Birinci Körfez Savaşı'nda Irak'ın İsrail'e yönelik olarak attığı Scud füzelerinin havada imha edilmesinde de görüldüğü gibi, uydu aracılığıyla yapılmaktadır.
Türkiye bu sisteme sahip değildir ve bir şekilde sahip olması da gerekmektedir.
Dahası var...
Ülkeyi boydan boya geçen bir boru hattı başka güvenlik önlemlerini de gerektirir. Olası tehlikeyi önceden haber alabilmek için insansız gözetleme uçukları gereklidir. Türkiye'nin elinde İsrail malı böyle birkaç uçak var, ama bu uzun boru hattı daha fazlasını gerektiriyor.
Ülke güçlü bir savaş helikopterleri filosuna sahip olmalıdır. Bu savaş aracı, boru hattının -diğerlerini de katarsak hatlarının- havadan denetlenmesinde ve korunmasında kesinlikle gereklidir. Türkiye bir süreden beri Rusya Federasyonu da dahil çeşitli ülkelerle savaş helikopterleri alımı konusunda görüşmeler yapmaktadır.
Bitmedi... Boru hatları boyunca ve özellikle de pompa istasyonlarında karakollar kurulması ve hat boyunca devriye görevi yapacak hareketli birliklerin bulunması gerekir.
Nabucco, Türkiye için yeni bir silahlanma dalgası demektir. Patriotlar bunun sadece en dikkat çekici parçasıdır.
Silahlanmanın başka yönleri de var: Eskiden deniz kuvvetleri, kara ve hava kuvvetleriyle karşılaştırıldığında zayıf sayılırdı. Türkiye son yıllarda deniz kuvvetlerinde de hızlı bir silahlanmaya yöneldi. Özellikle sahil güvenlik botları özellikle Ege Denizi'nde yoğun olarak görülmeye başlandı.
Yunanistan ile ilişkilerin düzeldiği bir dönemde Türkiye'nin özellikle Ege'de deniz güvenliğini artırmasının nedeni ne olabilir?
Neden, Avrupa Birliği'nden kaynaklanıyor. Türkiye, Ortadoğu ve çevresindeki ülkelerden gelen, kaçmak zorunda kalan çok sayıda insanın Avrupa Birliği ülkelerine geçiş yolu üzerinde. Ege geçilip Yunanistan'a ayak basıldıktan sonra bu ülkede kalınmayacak, Batı ve Orta Avrupa ülkelerine yönelinecektir.
Avrupa Birliği, göçü önlemek amacıyla, Türk deniz kuvvetlerinin özellikle sahil güvenliğinin sağlanması konusunda yetkinleştirilmesini özellikle istemiş, ek olarak da Yunan güvenlik güçlerinin dikkatini çekmiştir. Yunanistan polis ve jandarmasının kara ve deniz yoluyla ülkeye girmeye çalışan kaçak göçmenlere karşı vahşi davranışları birdenbire ortaya çıkmadı. Benzer bir davranışı İtalyan askerleri de gösteriyor, Kuzey Afrika'dan çıkıp Akdeniz'i geçerek İtalya'ya ulaşmaya çalışan kaçak göçmenlerin boğulmalarına seyirci kalabiliyor.
Kafkasya'dan Avrupa'ya enerji nakil hatlarının geçtiği ülke olmanın yanı sıra, bölgeden gelen kaçak göç akımını engelleme görevini de üstlenmiş olan, Ortadoğu'da daha etkin rol üstlenmeye de yönelen bir Türkiye'nin dişine tırnağına kadar silahlanmaya çalışması şaşırtıcı değil...
Şaşırtıcı olan, militarizmin bu kadar güçlü olduğu bir ülkede anti militarist mücadelenin bu kadar zayıf olmasıdır... (EE/EK)