“Devletin ve toplumun paramiliterleşmesi” başlıklı ilk yazıdaparamilitarizmin kısaca tanımını, hangi durumlarda oluşturulup kullanıldığı, paramiliter grupların iç savaşlardaki kullanılma yaygınlığı, savaş türleri ile ilişkisi gibi konuları tartışmıştım. Bu ikinci yazıda ise daha çok Türkiye örneğini ele alacağım.
Hamidiye Alayları
Osmanlı’nın geç döneminden günümüze Türk devlet geleneğinde, paramilitarizmi bir siyaset tarzı olarak kullanmanın, kimi kopukluklar olsa da, bir sürekliliğe sahip olduğu söylenebilir. II. Abdulhamid 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı’nın Doğu siyasetini yeniden dizayn etmek istediğinde attığı ilk adım, devlete sadık ve neredeyse tamamı Sünni Kürtlerden oluşan Hamidiye Alaylarını kurdurmak olmuştu. Bununla aynı anda iki siyasi amaç hedeflenmişti. Birincisi, Ermenilerin ulusal örgütlenmelerini engellemek ve dağıtmak, ikincisi de Kürtlerin ulusal uyanışını sekteye uğratmaktı.[1]
Teşkilat-ı Mahsusa
20. yüzyılın başlarında Balkan halklarının ulusal mücadelelerini engellemek için resmi askeri birliklerle yapılan operasyonların yanında fedailer adıyla örgütlenen sultana bağlı çeteler-paramiliter gruplar da faaliyet gösteriyordu. Abdulhamid’den iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) de paramiliter gruplar kurma ve kullanma geleneğini sürdürdü. 1914 yılında çokça bilinen Teşkilat-ı Mahsusa, diğer adıyla Umur-u Şarkiye Dairesi, Balkan savaşlarının yenilgisi sonrası kuruldu ve İmparatorluğun birçok bölgesinde aktif olsa da adından anlaşılacağı gibi asıl amacı imparatorluğun doğusundaki istihbarat faaliyetleriydi.
Örgüt, yerellerde farklı adlarla birçok dernek kurmuştu. Tarık Zafer Tunaya’nın da vurguladığı gibi Osmanlı Genç Dernekleri adıyla 44 farklı bölgede 706 şube açmışlardı.[2] Ermeni ve diğer Hıristiyan ve Türk olmayan gruplara karşı gerçekleştirilen soykırım ve katliamlarda bu grubun rolünün belirleyici olduğu söylenebilir.[3] Teşkilat-ı Mahsusa, 1918 yılında savaşın bitmesi ve Osmanlının yenilgisi sonrası lağvedilse de farklı adlarla varlığını sürdürdü ve cumhuriyet sonrası istihbarat kurumlarına ilham kaynağı oldu.
Köy koruculuğu ve diğerleri
Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen öncesinde, Ankara hükümeti döneminde, Topal Osman’ın çetesiyle Pontus ve Koçgiri’de gerçekleştirdiği katliamlar oldukça bilinen örneklerden. Cumhuriyet’in ilanını takip eden tek parti döneminde yine paramiliter gruplar kurulup kullanıldı. Bunlardan biri 1924 yılında kabul edilen köy kanunu ile devletin elinin uzanamadığı kırsal bölgelerin, istihbari anlamda kontrol edilmesini amaçlayan, günümüz koruculuğunun ilk örneğini görebileceğimiz, bir sistem inşa edildi.
Aynı dönemlerde Kürdistan’daki birçok ayaklanma ve katliam sırasında devlet ile işbirliği içinde olan Kürt aşiret milisleri de kullanıldı. Bunun yanında Osmanlı Genç Derneklerine benzer biçimde izcilik örgütlenmeleri ve eğitimin militarizasyonu ile gençler ve daha geniş anlamıyla toplum bir bütün olarak (para)militarize edildi.[4]
Özel Harp Dairesi
1950’li yıllarda, çok partili sisteme geçilmesiyle birlikte, devlet idaresinde önemli bir kırılma gerçekleşti: Bir tarafta devletin resmi kurumlarını idare eder gibi görünen hükümetler, diğer tarafta ise resmi olmayan (popüler adıyla derin devlet de denilen) gerçek iktidar güçleri. 1950 öncesi devletin tüm kurumları M. Kemal ve ardından İnönü’nün kontrolündeydi. Fakat çok partili sisteme geçişle güçler ayrılığı ihtiyacı doğunca ikili bir sistem oluştu ve ikisini birbirine bağlayan kurum ise MGK oldu. Aynı yıllarda başlayan soğuk savaşta Batı blokunun güvenlik kurumu olan NATO’ya üye olundu.
Aynı yıl Amerika’nın Türkiye’deki askeri yardım kurumunun desteğiyle 1952 yılında Özel Harp Dairesi (ÖHD) olarak da bilinen Seferberlik Tetkik Kurulu, Amerika’ya gidip eğitim gören subaylar tarafından kuruldu.[5] NATO, benzer gizli örgütleri “komünist Sovyet tehdidine” karşı diğer üye ülkelerde de oluşturmuştu. Eski subaylardan ve ÖHD’nin eski komutanlarından Kemal Yamak anılarında bu süreci tüm ayrıntıları ile anlatır.[6]
Eski generallerden Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül İstanbul pogromunun başarılı bir ÖHD operasyonu olduğunu itiraf etmişti. 1950’lerin sonlarında Kıbrıs’taki siyasal çatışmalar arttığında, ÖHD örnek alınarak Türk Mukavemet Teşkilatı adıyla benzer bir paramiliter grup kurulmuştu.
İslamcı ve radikal milliyetçi gruplar
1960’larda Türkiye’deki sol hareketin yükselişi ve yine 1970’lerde Kürt siyasi partilerin ortaya çıkışıyla birlikte devlet yanlısı İslamcı (MTTB, Akıncılar, Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri) ve radikal milliyetçi (ülkücüler) gençlik grupları paramiliterleştirilerek, bu muhalefetin karşısına çıkarıldı. 1968 yılında daha sonra MHP adını alan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi komando kampları kurmuş, bu kamplarda binlerce radikal milliyetçi/ülkücü genç silahlı ve ideolojik olarak eğitilmişti.[7]
1970’lerin ikinci yarısındaki iç çatışmalarda Alevilere karşı yapılan pogromlarda bu gruplar ciddi anlamda kullanıldı, bir kısmı da 1980’lerin ortalarından itibaren Özel Tim olarak Kürdistan’daki çatışmalara gönderildi ya da gönüllü olarak gittiler.
JİTEM sonrası Korucular, Hizbullah vd.
1984 yılında PKK’nin silahlı mücadeleye başladığını ilan etmesinin hemen ardından, devletin buna karşı ilk tedbiri 1985 yılında koruculuk sistemini kurmak ve özel timler oluşturmak olmuştu. Ardından 1980’lerin ikinci yarısında JİTEM’in kurulması, bu grupların ilk olarak istihbarat amaçlı oluşturulduğunu gösteriyordu. Daha doğrusu kitle ile gerilla hareketi arasındaki bağın koparılması amaçlı istihbari faaliyetler için bu gruplar oluşturuldu.
Fakat 1991 yılından itibaren özellikle Sovyetlerin yıkılması ve Körfez Savaşı ile birlikte devletin tehdit algısının yenilenmesi, geleneksel ordu yapısının daha mobilize bir forma dönüştürülmesi, terörlerle mücadele kanunun çıkarılması gibi birçok siyasi ve askeri dönüşüm gerçekleşti. Devlet kurumlarındaki bu dönüşüm, yoğun şiddet merkezli yeni bir stratejinin benimsenmesine neden oldu ve paramiliter grupların en yoğun kullanıldığı yıllar oldu. 1991 sonrası, JİTEM, Özel Tim, Korucular, Hizbullah ve bu gruplar kadar bilinmeyen farklı paramiliter güçlerin her açıdan kullanıldığı bir dönemdi.[8]
1991-96: Devletin paramiliterleşmesi
Yine aynı süre zarfında, bu paramiliter grupların varlığı ile bağlantılı olarak faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, zorla kaybetmeler, işkence ve köy yakmalar gibi şiddet yöntemleri öne çıktı. 1990’lı yılların ortaya çıkardığı bir diğer olgu ise paramiliter gruplar ile devletin resmi güvenlik güçleri arasındaki sınırın belirsizleştiği hangi grubun paramiliter hangi grubun resmi birlik olduğunun ayrımının kalmadığı ve bunun bilinçli bir siyaset olarak yürütülmesidir.
Dolayısıyla 1980’lerde ağırlıklı olarak istihbari amaçla kullanılan paramiliter gruplar, 1990’ların başından itibaren ölüm timlerine dönüştürüldü. Bu sebeple 1991-1996 yılları arasındaki dönemi devletin paramiliterleşmesi olarak adlandırmak uygundur.
JÖH, PÖH, Esedullah
1990’ların ardından şiddetin en yoğun yaşandığı dönem ise 2015-16 yılları oldu. Kent çatışmalarında paramiliter gruplar isimleri ve formları değiştirilerek (JÖH, PÖH, Esedullah vb), ve ayrıca 1990’lara göre kapasiteleri artırılarak bu zaman dilimi içinde yoğunca kullanıldı. JÖH ve PÖH, 1990’larda köy yakmalarıyla bilinen ve yasallık ile gayri yasallık arasındaki gri alanda yer alan Kayseri ve Bolu komando tugaylarını anımsatıyor.[9]
2015-16 yılları binlerce kişinin yaşamını yitirdiği, yüzbinlerce kişinin devlet tarafından zorla göç ettirildiği, ondan fazla yerleşim yerinin yerle bir edildiği bir dönemdi. İnsan hakları üzerine çalışan STK’ların hazırladığı raporlarda ve basında, Arapça konuşan silahlı kişilerin çatışmalarda kullanıldığı tartışıldı.[10] 2016’daki darbe girişimi sırasında da bu grupların kullanıldığına yönelik benzer iddialar ileri sürüldü. Kürt kentlerinin yıkımı ve darbe girişimi sırasında kullanılan bu paramiliter yapıların, Suriye iç savaşında Türk devletine yakın silahlı gruplardan devşirildiğine yönelik birçok iddia gündeme getirildi.
Bekçilik sistemi ve SADAT
Bunlara ek olarak toplumda da ciddi bir paramilitarizasyon siyaseti izlendi. Basına da yansıyan Suriye iç savaşında yer almış kişilerin kurduğu Halk Özel Harekat, yine yasalaştırılarak yürürlüğe giren Bekçilik sistemi, Meral Akşener’in gündeme getirdiği SADAT’ın, ülkenin çeşitli yerlerinde eğitim kampları kurarak sivillere silahlı eğitim verdiğine dair iddiaları, toplumun milliyetçi ve İslamcı kesimlerinin de dahil edilip paramiliterleştirildiği yeni bir güvenlik konseptinin yürürlüğe sokulduğunu işaret ediyor.
Bunun yanında devleti yöneten elitlerin parçalı olması, yarı resmi veya gayri resmi farklı silahlı birlikler üzerinde kontrollerin olması, şiddet tekelinin bir grubun veya hükümetin elinde olmadığı ve her kesimin kendi paramiliter grubunu kurmaya çalıştığını gösteriyor.
2015 sonrası: Artık meşrulaştırılıyor
Türkiye’de 1950 sonrası için, devletin resmi silahlı güçleri ile paramiliter grupların iç içe geçtiği ve devletin paramiliterleşmesi olarak adlandırılabilecek üç dönemden bahsedilebilir: 1975-1980 arası siyasal şiddet dönemi; 1991-1996 arası Kürdistan’daki şiddet dönemi ve 2015 sonrası dönem. Fakat 2015 sonrası devletin ve toplumun paramiliterleştiği ve bunun uzun vadeli bir siyaset olarak kurgulandığı bir dönem olarak önceki dönemlerden farklıdır.[11]
Zira, 1970’lerde ve 1990’larda devlet kurumları paramiliter gruplarla ilişkilerini reddediyordu. Eylemleri, kontrol dışı güçlerin gerçekleştirdiğini söyleyerek herhangi bir sonuca ulaşmasa da davalar açabiliyordu. Fakat 2015 yılından itibaren hem paramiliter gruplar meşrulaştırılıyor, hem bu grupların uyguladıkları şiddet cezasızlık zırhıyla dokunulmaz kılınıyor, hem de bunu açık biçimde tüm topluma yayarak bir paramiliter rejim oluşturuluyor. Bununla birlikte, bu yeni rejimde farklı ülkelerdeki çatışmalara çeşitli paramiliter gruplar ihraç ediliyor. Çatışmaların olduğu diğer ülkelere gönderilen bu grupların paralı askerlerden farkı, sadece ekonomik çıkarlar için değil eylemlerinin ideolojik bir arka planının ve motivasyonunun da olması.
Eski gelenek yeni maske
Geç Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde özellikle yönetici elitler tarafından iç düşman olarak tanımlanan etnik, dini ve sınıfsal gruplara karşı paramiliter gruplar kurmak ve kullanmak bir süreklilik kazandı ve gelenek halini aldı. Devletin gölge gücü olarak tanımlanabilecek paramiliter geleneğin sürekliliği, üçlü bir sacayağı üzerinden şekilleniyor: İlki kişilere bağlı bir süreklilik, ikincisi kurumsal süreklilik ve son olarak ideolojik süreklilik. Dolayısıyla bu grupların devletin yönetici elitleri tarafından sadakat, ideolojik yakınlık ve sonuç alıcılık açısından resmi silahlı birliklerden daha güvenilir kabul edildiği söylenebilir.
Devlet kurumlarının belli dönemlerde bir bütün olarak paramilitarize olması ise bu grupların sahip olduğu ilişkiler ağının bir ahtapot gibi her tarafa uzanması ve siyaseten karar alma süreçlerini etkileyecek hatta belirleyecek dereceye gelmesi nedeniyledir. 2015 sonrası devlet ve toplumun paramilitarizasyonu da bu minvalde okunabilir. 2015 sonrasını önceki dönemlerden ayıran temel noktalardan biri, paramiliter grupların yönetici elitler tarafından sistematik olarak Türkiye sınırları dışına da gönderilmeleridir.
Bir taraftan yeni paramiliter formlar oluşturulurken bir taraftan da SADAT eliyle güvenlik danışmanlığı adı altında paralı askerlik sitemi de kurumsallaştırılıyor.[12] Fakat bu paralı askerliğin paramilitarizm ile teması, önemli bir ideolojik motivasyona sahip olmasıyla bağlantılı. Diğer bir ifadeyle, paramilitarizm ideolojik, paralı askerlik (mercenaries) ise pür ekonomik bir alanda yer alır. Türkiye’nin yurtdışına yolladığı gruplar ikisinin arasında ama paramlitarizme daha yakın bir yerdedir. Dolayısıyla 2015 sonrası devletin ve toplumun paramilitarizasyonu, eski bir geleneğin modernize edilmesi, gayri resmi olarak benimsenmiş bir siyasetin meşrulaştırılması ve alenileştirilmesidir.
(NÖ)
PARAMİLİTARİZM 1- Devletin ve toplumun paramiliterleşmesi
[1] Osman Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna (İstanbul: Medya Güneşi, 1992)
[2] Tunaya, Türkiyede Siyasi Partiler, 1:472-73
[3] Uğur Ümit Üngör, The Making of Modern Turkey: Nation and State in Eastern Anatolia, 1913-1950 (Oxford: Oxford University Press, 2011)
[4] Murat Belge, Militarist Modernleşme: Almanya, Japonya ve Türkiye, 2nd ed, İletişim Yayınları, 1679. Murat Belge Toplu Eserleri ; 15 (İstanbul: İletişim yayınları, 2012)
[5] Mehtap Söyler, The Turkish Deep State: State Consolidation, Civil-Military Relations and Democracy (Routledge, 2015)
[6] Kemal Yamak, Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler (İstanbul: Doğan Kitap, 2009)
[7] Ülkücü Komando Kampları: AP Hükümetinin 1970’te Hazırlattığı MHP Raporu (Kaynak Yayınları, 1997)
[8] İsmet Berkan bir yazısında MGK belgelerinde özellikle Kürt iş adamlarının öldürülmesinde kullanılan paramiliter grupların oluşturulma kararının 1993 yılında alındığını belirtmektedir. Berkan, İsmet. ‘Gladio’ya MGK Onayı.’ Radikal. December 6, 1996
[9] “Weapons Transfers and Violations of the Laws of War in Turkey” (United States of America: Human Rights Watch, November 1995), https://www.hrw.org/legacy/reports/1995/Turkey.htm
[10] Elçin Yıldıral, “Esedullah Timi ile İlgili Vahim İddialar: Ankara’ya Bağlılar,” Birgun, November 17, 2015, https://www.birgun.net/haber/esedullah-timi-ile-ilgili-vahim-iddialar-ankara-ya-baglilar-95315
[11] Bozarslan: 90’lara Kıyasla Paramiliterleşme Arttı, interview by Hamit Bozarslan (Gazete Duvar, October 30, 2020), https://www.gazeteduvar.com.tr/prof-dr-hamit-bozarslan-90lara-kiyasla-paramiliterlesme-artti-hizlandi-ve-derinlesti-haber-1503107
[12] Alexandre del Valle, “Les Milices Islamistes Internationales de La Turquie d’Erdogan,” accessed October 11, 2020, https://www.atlantico.fr/rdv/3592382/les-milices-islamistes-internationales-de-la-turquie-d-erdogan-societes-militaires-privees-alexandre-del-valle.