Neden baskın seçim? Nasıl bir ortamda seçim?
İktisadi meseleler had safhada ulaştı, inşaata dayalı büyüme ve sermaye birikim modelinin sonuna gelindi, Erdoğan’ın MHP ile ittifakı istenileni vermedi, Erdoğan ve AKP'nin oy oranı yükselmiyor, partideki metal yorgunluğu atlatılamadı, her olumsuzluğu FETÖ ye bağlama tezi de tükendi. Gelecek seneye seçimi bırakmak, AKP ve MHP ittifakının kayıplarının büyüyeceğini gösteriyor. İlk sorunun cevabı kısaca böyle. İkinci soruya geçelim;
Demokratik ve meşru bir seçim yapma ortamı var mı?
OHAL’ de, geçen sene yapılan referandumun meşru olmadığı içte ve dışta tespit edilmişken, hali hazırda OHAL içindeyken, hukukun çiğnendiği, yeni seçim yasasının süre ve içerik dinlenmeksizin yapıldığı bir ortamda, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin meşru ve demokratik olacağının garantisi var mı? Ayrıca yapılan anketlere göre halkın %66'sı da erken seçim kararını doğru bulmuyor.*
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Türkiye'ye 24 Haziran seçimlerini erteleme çağrısında bulundu. Gerekçe olarak, mevcut koşullarda yapılacak seçimlerin "Avrupa kriterlerine uygun olmayacağı" belirtildi.
AYM, AHİM kararlarının alt mahkemelerce uygulanmadığı, yüksek yargının işlevini yerine getirmediği, yüksek yargı organı olan YSK’nın siyasi iradenin denetimi altında olduğu bir ortamda baskın seçim muhalefet tarafından boykot edilebilir miydi? Boykot fikri, muhalefet tarafından benimsenmedi, üzerinde durulmadı bile...
İttifak öncelikle OHAL’in kalkması üzerine yapılmalıydı…
OHAL içindeyken, iktidar muhalefet ilişkisinin orantısız, güç dengesizliği içinde olduğu, medyanın susturulduğu, iktidar olanaklarının limitsiz bir şekilde kullanıldığı, demokratik hukuk devletinin hiçe sayıldığı bir ortamda, öncelikle ittifak OHAL’in kalkması üzerine yapılmalıydı, ardından gelmesi gereken seçim güvenliği ve seçim ittifakı için zengin bir deneyimin başlangıcıydı. CHP’nin adalet yürüyüşü sonrası OHAL kalkması için ittifak kurmak büyük fırsattı, maalesef ana muhalefet bu adımı atmadı…
Unutmayalım seçimlerin bittiği gün, OHAL var, 24 Haziran’da da, 8 Temmuz’da da OHAL var. OHAL; Erdoğan’a iktidarı bırakmama imkânı verebilir mi? Muhalefet seçimlerden galip çıktığında, Erdoğan’ın iktidarı teslim edeceğini, kenara çekileceğini, yenilgiyi kabul edeceğini, 16 Nisan referandumunda yaşadığımız gibi durumlarla karşılaşmayacağımızın garantisi nedir? Garanti bir tek şekilde olurdu, OHAL siz seçim olmalıydı, demokratik seçimler için asgari standartlar sağlanmalıydı. Bugün böyle bir Türkiye yok…
Karşınızda; “bakın, OHAL var, sayesinde grev olmuyor, keyfinize bakın” diyen bir otokrat var. İLO toplantısına, AKP iktidarı grev hakkı olmayan memur sendikasını gönderiyor. Böyle bir Türkiye’deyiz.
Erdoğan, tüm iktidarı istiyor, askerlerin payını da, sivillerin payını da…
Bu durum; askeri darbelerin sonrasında yapılacak seçimlere benzemiyor. Askerler, iktidarı sivillere bırakıp iktidar gücünün önemli bir kısmını uhdesine alıp vesayet rejimine geçiyordu. Erdoğan, tüm iktidarı istiyor, askerlerin payını da sivillerin payını da…
İçinde bulunduğumuz ortam, 1946-50 seçimlerine benzerlikleri olsa da, farklı bir duruma işaret ediyor. Tek parti iktidarı, kurucu irade diktatörlüğüydü, ayrıca 2.Dünya savaşı sonrası yenidünyanın içinde yer almanın gereği olarak demokrasiye geçme zorunluluğu doğmuştu. Bir; bugün mevcut iktidar kurucu irade değil, yıkıcı irade. İki; seçimler demokrasiye geçmek için istenmiyor, diktatörlüğe geçiş için isteniyor.
Kaybedilen topraklarımızı geri istiyoruz…
Neye karşı ve neden ittifak yapılıyor? İttifakın ilkeleri, kabulleri neler? Altını çizelim: kabullere, ilkelere göre aday/adaylar belirlenmelidir. Unutmayalım, aday ya da adaylar geçici bir süreyi, geçiş sürecini yöneteceklerdir, seçildikleri sürenin tamamını değil.
Türkiye’nin mevcut kaotik sistemini, "adına Cumhurbaşkanlığı hükumet istemi” denilen amorf yapıyı değiştiren, kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sisteme geçiş sözü veren bir ittifak istiyoruz. Cumhurbaşkanı adayları, yardımcıları bu tespite göre belirlenmelidir.
16 Nisan’da meşruluğu tartışılan bir şekilde değiştirilen Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemini kabul ederek değil, kabul etmediğimiz için oy vereceğiz…
Ayrıca, bu ittifak, ne bir sol, ne sosyalist, ne de sosyal demokrat ittifaktır, ülkenin Gezi öncesine, 2011 ayarlarına dönmesini hedefleyen bir ittifak olmalıdır. İdeolojik bir ittifak değil, asgari demokraside birleşme ittifakıdır.
İttifak, ülkenin on yıllarca devam eden temel sorunlarını çözmek iddiasında değil, temel sorunlarını çözmek için uğraş verecek, demokratik, hukuk devletini yeniden oluşturmak için gerçekleştirilmelidir.
Öncelikle, demokrasimizde kaybedilmiş topraklarımızı geri almak istiyoruz. Sonuçları itibarıyla kurucu irade rolü oynayacak bir seçime gidiyoruz. Muhalefet seçimleri kazandığında, büyük bir hasar içinde olan Cumhuriyeti ve demokrasimizi elden geçirmek suretiyle yeniden oluşturmak durumundayız.
Geçtiğimiz yıllarda pek çok kez Açık Radyo programlarında, en son olarak Solfasol Gazetesi’nde * yayınlanan makalede belirttiğim gibi;
“İttifakın nihai amacı, Türkiye’yi kuvvetler ayrımına dayalı parlamenter sisteme döndürmek, demokratik bir anayasa yapmak olmalıdır. İttifak, esas alacağı toplumsal sözleşme için hemfikir içinde olduğu ön kabulleri Türkiye toplumu ile paylaşmalıdır.
Ön kabuller sözleşmesinde, 2010 Anayasa oylaması sonrasındaki demokratik olmayan tüm düzenlemelerin, gözden geçirileceği, 15 Temmuz OHAL sonrası KHK’larla yapılan tasarrufların iptal edileceği, 15 Temmuz’un tüm yönleri ile aydınlatılacağını ortaya koymalıdır. Yıllardır Anayasa suçu işleyen iktidar sahiplerinden ve yolsuzluklardan hesap sorulacağı sözleşmede yer almalıdır. Parlamenter rejime geçileceğini, kuvvetler ayrımına dayalı bir anayasanın ön kabullerin gerçekleşmesi sonrasında en kısa sürede yapılacağı belirtilmelidir.
İttifak; Türkiye’nin Batı ‘ya dönük tutumunu, yönünü, AB ve Türkiye’nin son yıllarda kadük olan uluslararası ilişkilere genel bakışını da ortaya koymalıdır. İttifak, mutabık kaldığı ön kabullerin sıralandığı kontrat metnini ülkeye ilan ettiği gibi, dünyaya ilan edilmelidir. Dolayısıyla ittifak uluslararası karakter kazanmalıdır.”
Abdullah Gül’ün adaylığı
Gül’ün adaylığı geç gelen bir ataktı, Abdullah Gül, duruşunu bir türlü netleştiremedi, partisinin ve ülkenin gidişatı üzerine memnuniyetsizliğini yüksek sesle dile getirmek yerine, kapalı kapılar ardında olmayı tercih etti.
Partinin kuruluşundan bu yana var olan farklılıklar, 2007’’de ve Gül Çankaya’dan ayrılırken yaşanan gerilimler üst seviyedeydi. “İntifada başladı” demişti, Gül’ün eşi Hayrinisa Hanım. Ancak tüm olan bitenler ortadayken, Gül bir türlü tavrını yüksek sesle dile getirmedi, hep karnından konuştu. Partisi artık kendi partisi olmaktan çıkmıştı. Gidişata karşı bir pozisyon almadı. “Bu parti benim partim olmaktan çıktı“ diyemedi. 2016 referandumunda oyunun rengini açıklamadı… Hep sakındı, hep sakındı…
Son çıkışı ile memnuniyetsizliğini nihayetinde bir ölçüde ifade etti ama “Basra yıkıldıktan sonra” gelen bir itiraftı, yetmedi. Gül, önümüzdeki dönemde yapacağı çıkışlarla, umarız memnuniyetsiz muhafazakar seçmen üzerinde olumlu etkide bulunabilir.
Akar, Kalın, Davutoğlu ve diğerlerinin Gül üzerine baskısı, Erdoğan’ın iflah olmaz kaotik taktiklerinin, muazzam telaşının ve kaybetme korkusunun ifadesiydi. Akar ziyareti, askeri müdahale külliyatımıza özgün bir sayfası oldu.
HDP’yi dışlamak mümkün mü? Sonuç ne olur?
Peki, Gül ile Erdoğan yenmek mümkün mü? Gül ortak aday olsaydı bile, ilk turda kazanamazdı. Çünkü Selahattin Demirtaş aday olduğunda, Kürtlerin, Alevi ve laiklerin de ciddi miktarda oyu Demirtaş’a yönelecektir. Kürtleri devre dışında bırakan, ittifaktan istenilen sonucu almak pek mümkün gözükmüyor. Erdoğan’ı Gül’le, ya da Gül’süz yenmek istiyorsanız, HDP’yi dışlayamazsınız.
İktidar transferi olabilmesi, diktatörlüğün önlenmesi demokrasiden yana Kürt, Türk ve tüm etnik yapılarının siyasi ittifakından geçmektedir. Unutmayalım Lozan’a giden yol, bu şekilde oluşturulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün de belirttiği gibi, Birinci meclis, Büyük Millet Meclisi, Kürtlerin ve Türklerin ortak meclisidir.” Kurucu irade ortaktır, demokrasiden yana tüm kesimlerin, 95 yıl sonra yaşanan yol ayrımında, aynı farkındalık içinde olması gerekiyor.
Bu aşamada; özürlerimizi de, teşekkürlerimizi de, eleştirilerimizi de ertelememiz gerekiyor. (AB/HK)
* Mediar Araştırma Şirketi'nin, 21-22 Nisan tarihlerinde 27 ilde bir anket yaptığı ankete göre halkın yüzde 66'sı erken seçim kararını doğru bulmuyor (28/04/2018, Cumhuriyet Gazetesi).
** Solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Şubat 2018