1990’larda özel radyo ve televizyonların açılmasıyla beraber patlayan Türkçe Pop Müziği’nin bize armağan ettiği birçok şarkıcı oldu. Aralarından bazıları dikişi tuttururken, bazıları bir ay geçmeden unutuldu. Burak Kut gibiler de o dönemde yakaladıkları çıkışın ardından müzik hayatına ara verip, zaman zaman hortlamayı seçti.
Pop furyasının metaları romantizmin farklı veçhelerinde birçok parça yaptılar. Kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek sözlerle. Bu noktada Burak Kut’u anmadan geçemeyeceğim.
Burak Kut’un “Bebeto” olarak tanındığı yıllarda ben ortaokula gidiyordum. O dönemde ergen adayı kızlar Burak Kut’u sevenler ve benim gibi Kenan Doğulu’yu sevenler olmak üzere ikiye ayrılırdı. Oysa bu kamplaşmaların öznesi olmayan Tarkan da aynı zamanlarda çıkmıştı, niyeyse onun gönüllerde ayrı bir yeri vardı.
90'larda "Benimle oynam" dedi...
İlk çıkışından bugüne Bebeto’nun duygu yüklü iki şarkısını hatılıyorum yalnızca. Ve ikisi de icracının nevi şahsına münhasır duygusallığından payını ziyadesiyle almıştı. İlk parça, 1994 yılında yaptığı “Benimle Oynama”. Bebeto burada bizlere ne kadar sevsek de özlesek de karşımızdaki bizle oynamaya kalkıyorsa kendisine verilecek en doğru cevabı şöyle buyuruyordu: “Uğurlar olsun”.
Bebeto’nun o sevimli yüzü, kendine olan güveni, aşkı ciddiye alması beğenilme ateşiyle yanıp tutuşan ve başı sivilceleriyle her daim belada olan kızlar için yeterince güç ve çekim barındırıyordu içinde.
1996'da yaptığı ikinci parçası ise, şimdi çoluk çocuğa karışmış eski bir mankenle yaşadığı ilişkinin ardından patladı. “Yaşandı bitti saygısızca, aldatmanın tadına varınca.” Bu arada bizler de ortaokuldan liseye terfi etmiştik ve Bebeto’nun da bebekliği pek kalmamıştı.
Yaşadığı ilişkinin hatırına olacak, sevgilisinin dikenli tel dövmesine referansta bulunan bir mısra da vardı parçada: “Giden gitsin gül, gül ki bitsin dert / Yeniden aşık olsam kaç yazar / Dikenli tellerin ortasından bak / Güzel olman gerekmez bana.” Niye ki?
"Haydi, zıpla!"
Her neyse fazla anlam arayışına girmeden, bu şarkının ana fikrine gelirsek de aldatıldığımıza inanıyorsak karşımızdakine söyleyecek tek sözümüz vardı: “Haydi, zıpla!”.
Her iki parçada da ağırlığını ortaya koyan “aşka posta koyma” tavrı; ikinci parçada zirveye ulaşıyordu: “Kendini sıkma / Zorlamakla akmaz sahte gözyaşı / Fazla uzatma / Ben delikanlıyım gözüm görmez hiçbir şeyi / Kanasın dünyam yansın oldu olacak / Günahlar kavrulsun, aleviyle / Yaşandı bitti saygısızca / Aldatmanın tadına varınca / Doğru söylesen kimin umurunda / Gözüme inanırım, haydi zıpla”.
2007'ye kadar ortalarda yoktu
İşte bu iki parçayla Türk Pop dünyasında kendine yer edinen ve bu esnada da Bebeto’dan Küçük Prens’e dönüşen Burak Kut’umuz arada çıkarttığı tutmayan iki albümünü saymazsak 2007 yılına kadar bu dünyalardan elini eteğini çekti.
Bu boşlukta kendisiyle ilgili duyduğumuz haberler girdiği borçlar, aldığı kilolar gibi konular üzerine oldu. Onunla aynı zamanda çıkış yapanlar bilmem kaçıncı albümlerini yayınlamış, yeni ergenlerin aklını alırken o, içimizdeki hiç büyümeyen bir yan gibi güdük kaldı.
"Komple Tikiyiz"
Son başarısızlığının ardından yedi sene geçmiş ve onu da çocukluk anılarımızla beraber tozlu bir rafa kaldırmıştık ki, geri döndü: “Komple Tikiyiz”.
Gazetelerde hakkında bir çok haber okuduğum yeni şarkısını bir türlü dinleyememiştim. Kısmet, geçen hafta içinde tatil dönüşü minübüsüneymiş. İlgi alanlarının kayması mı, kalbinin taşlaşması mı sebep olmuş bilemiyorum ama kendisi son parçasıyla toplumsal bir yaraya parmak basarak, bir özeleştiriye girişmiş sanki.
Tabii Bebeto yine ikili ilişkilere de dokundurmadan edememiş: Kısaca “ayağını yorganına göre uzatmayan” bir kızın gazına gelip alemin maskarası olmamak lazım demiş burada da bize. Bu, parçaya dair yapılabilecek en makul özet. Bir de zar zor anlaşılan sözlere kulak verince, bu adam kaç yıldır bunu mu yapmayı beklemiş demeden edemiyor insan.
Posta koymaya devam ediyor...
Evet, geçtiğimiz on üç yıl içinde Burak Kut’ta bir sürü şey değişmiş; yaşlanmış, yeniden zayıflamış, naifliğini yitirmiş, zevksizleşmiş ama ilk parçasından beri istikrarla devam eden aşka posta koyan, "delikanlı" tavrından hiçbir şey kaybetmemiş.
Sağ omzumdaki meleğin yardımlarıyla Bebeto’nun içindeki aşk acısını günah sayan bu yanın “yıkılmadım, ayaktayım”ın farklı bir veçhesi olmasını umuyor ve böyleleri de lazım tabii diyorum. Ne o öyle, ağlak ağlak dolaşan, kalbimiz en ufak bir yara alsa dünyaya küsen haller. Güçlü olmak lazım, aşk budur işte: Sever de döver de. Gel demesini bildiğin gibi git demesini de bileceksin; bu konuda yaratıcı çözümler için ufkunu açan biri de var, ne güzel.
Belki de bu adamın sahip olduğu ve bizlere de uzun aralıklarla bir misyoner gibi anlatmaya çalıştığı şeye kulak vermeliyiz; o zaman canımız daha az yanmasa da egomuz daha az incinir.
Kıssadan hisse, benliğimizde bir yerlerde gizlenen posta koyucuyu bulmak adına, hepimizi Burak Kut'umuzu açmaya davet ediyorum. (EK/NZ)