Prof. Çetiner yoğun pestisit kullanımının tehlikelerine işaret ederken baştan aşağı haklıydı. Ama hemen sonrasında önerdiği "transgenik tarım alternatifi"nin ("Bt geni içeren" ekinler) daha az pestisit kullanımına olanak verdiği iddiası tartışmaya fazlasıyla açıktı.
Panelden sadece üç hafta sonra "Bağımsız Bilim Paneli" ("Independent Science Panel") tarafından 200 bilimsel araştırmaya dayanılarak bir rapor yayınlandı. Raporu hazırlayan ekibin yöneticisi, İngiltere merkezli "Institute of Science in Society"den Dr. Mae-Wan Ho, "Resmi süreçlere güvenimizi kaybettiğimiz için Bağımsız Bilim Paneli'ni oluşturduk" diyordu. Raporu hazırlayan ekipte yer alan ve ABD merkezli "Institute for Food and Development Policy"nin yöneticisi olan Dr. Peter Rosset ise, raporun, genetik olarak değiştirilmiş besin ve ekinlerin sağlık ve çevreye hiçbir zararı olmadığı inancını ortadan kaldıracağını söylüyordu.
"Transgenik Ekinlerden Arınmış, Sürdürülebilir bir Dünya" ("A GM-Free Sustainable World") başlıklı raporda şunların altı çizilmişti:
* Bt ekinler (1) ile öldürülmesi hedeflenen tarım zararlılarının Bt zehirlerine hızla direnç geliştirme olasılığı çok yüksek ve bazı türler şimdiden birçok zehirli maddeye karşı direnç kazanmış durumda. Araştırmalar, pek çok dirençli türün söz konusu zehirlerden "beslenmeye" bile başladığını ortaya koyuyor.
* Bt biyopestisit özellikleri, böcekler gibi zararlı otların da direnç kazanması sonucu "süper yabani otlar"ın (öldürülmesi için daha fazla ve farklı ilaç kullanımı gereken türlerin) ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
* Dünyada tüm transgenik ekinlerin yüzde 25'inde bulunan Bt proteinlerinin, ekin açısından zararlı olmayan bir dizi böceği yok ettiği gözlemlenmiş. Bu proteinlerin bir bölümü güçlü imünojenler (antikor üretme gibi bağışıklık tepkisi gösteren antijenler) ve allerjenler (allerji yaratan maddeler). Birçok bilimadamı, Bt'li ekinlerin insanlar tarafından kullanılmasına karşı uyarıda bulunuyor.
* ABD Tarım Bakanlığı'nın dört yıllık verileri [2003'den geriye doğru], Bt pamuğun böcek ilacı kullanımını bazı eyaletlerde azalttığını, Bt mısırın ise böcek ilacı kullanımını hemen hemen hiç etkilemediğini gösteriyor.
Raporda, pestisit kullanımı açısından mısırda azalma sağlayamayan, pamukta ise bazı yerlerde azalma sağlayan transgenik tarım uygulamalarının herbisit kullanımında tam tersi artışa yol açtığı durumlardan söz ediliyor: Monsanto'nun "Roundup Ready" marka soyası, diğer zararlı otla mücadele sistemlerine göre 2 ilâ 5 kat fazla herbisit kullanımı gerektiriyor. ABD tarım Bakanlığı verileri, 2000 yılında Roundup Ready mısırın transgenik olmayan mısıra göre yüzde 30 fazla herbisit kullanımı gerektirdiğini ortaya koyuyor.
Bugün dünyada üretilen soyanın yarıdan fazlasını oluşturan transgenik soya, herbisitin geçmişe oranla olağanüstü yüksek düzeylerde kullanıldığı ekinlerin başında geliyor. 90'ların ikinci yarısında Monsanto'nun glifosata (herbisit olarak kullanılan madde) dirençli Roundup Ready soyası için kapalı kapılar ardında kararlar alınıyor, "soyada izin verilen glisfosat tortusu" düzeyi İngiltere'de 200 kat yükseltildikten ancak çok sonra konu üzerinde bir tartışma başlatılabiliyordu.
Mar Kontesi ve Bakan Donoughue
İngiltere'deki tartışma, 21 Temmuz 1999 günü Lordlar Kamarası'ndaki bir çalışma grubunun oturumunda zirveye çıkacaktı. O temmuz günü, Mar Kontesi (2) karşısındaki bakana şu soruyu yöneltmişti:
"Ne zaman ve hangi dayanakla gıda ürünlerindeki azami glifosat tortusu miktarının 200 katına çıkarılması kararı alınmıştır? Bu karar glifosanit amonyumu da kapsamakta mıdır ve böyle değişiklikler yapıldığında bu konuda gıda üreticileri ve satıcılarına bilgi verme uygulaması bulunuyor mu?"
Sorunun muhatabı olan İngiltere Tarım, Balıkçılık ve Gıda Bakanı Lord Donoughue'nun cevabı şöyleydi:
"Soylu efendiler [My lords], halen muhtelif gıdalardaki glifosat tortusu düzeyleriyle ilgili 152 adet azami miktar düzenlemesi bulunmaktadır. Bunların arasında yükseltilen, sadece soya ile ilgili olandır. Karar, Avrupa Birliği tarafından, yeni düzeyin tüketiciler açısından kabul edilemez bir risk [unacceptable risk] içermediğini ortaya koyan araştırmaların sonrasında alınmıştır. Yeni düzey olan 20mg/kg, alışıldık konsültasyonlar sonrasında, 30 Nisan 1997'de İngiltere'de yasalaştırılmıştır."
Mar Kontesi, "soylu Efendi'ye [noble Lord] eksiksiz cevabı için" teşekkür ettikten sonra bir kez daha soruyordu:
"Acaba kendisi, İtalya'da yapılan, glifosatın genotoksik olduğunu ve özellikle karaciğer ile böbrekleri etkilediğini ortaya koyan çalışmalardan haberdar mıdır? Soyanın yemeklerimizde çok yaygın kullanıldığını ve genetik olarak değiştirilmiş soyayla bir sorunumuz olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, genetik olarak değiştirilmemiş soyadan kolay kolay da ayırdedilemediğine göre, bu ürünle ilgili özellikle dikkatli olmamız gerekmez mi?"
Lord Donoughue: "Soylu efendiler, soylu Kontes'in bu konuda beni aşan bilgisinin önünde eğiliyorum. İtiraf etmeliyim ki daha 24 saat öncesinde konu hakkında pek derin bilgim yoktu."
Bakan bu itirafına karşın durulmuyor ve şöyle devam ediyordu:
"Avrupa'da onaylar verilmeden önce konu esaslı bir bilimsel incelemeye tâbi tutulmuş ve bizden önceki hükümet tarafından yasalaştırılmıştı. Düzeydeki artış güvenlik sınırları dahilindedir ve hatta, herhangi bir risk olmadan bir 10 kat daha da yükseltilebilirdi aslında. Soylu Kontes'in teknik konularla ilgili başka endişeleri varsa, kesinlikle ona yazacağım."
Bakan daha sonra, bu kez Lord Mackie'nin, "O halde bakan, düzeyin daha önce neden o kadar düşük belirlendiğini söyleyebilir mi?" sorusuna, önce "ampirik" bir cevap verecek, sonra konuyu kritik bir noktadan yakalayacaktı: "Daha önceki düzey -sanırım 0.01 idi- etki açısından sıfır düzeyindeydi. Konu gündeme alınmadan ve pratik bir mesele haline gelmeden önce öyle uygulanıyordu. Sonra konu bir ticaret meselesi haline geldi. Düşük düzey, soyanın, mesela ABD tarafından ithal edilmesine engel teşkil etti. Konu gündeme alındığında, düzey 200 kat artırılarak daha tutarlı bir miktara getirildi."
İsimsiz komiteden 1100 onay
Bu kez Lord Bruce bakana soruyordu: "Avrupa düzeyindeki komitenin ismini verebilir mi? Bu, düzenleyici bir komite midir, yoksa bir danışma ya da idare komitesi mi? Ve o komitede İngiltere'yi kim temsil etmiştir? Ayrıca, komitenin kararlarından, Hükümet'e ek olarak Parlamento da haberdar edilmiş midir?"
Donoughue: "Soylu efendiler, görüşmeler bizden önceki hükümet tarafından yürütüldüğünden ve bilgiler gizli tutulduğundan ismi açıklayamam. Konu, ilgili ve uygun Avrupa komitesi tarafından incelenmiştir. Söz konusu komite bugüne kadar 1100 farklı azami miktar düzenlemesi onaylamıştır ve onaylamaya devam etmektedir. Ve gene, soylu arkadaşımın sorduğu şeyde üstünde durulacak bir şey varsa, ona yazacağım."
Viskont Addison: "Bakan acaba ülkenin heryerinde büyük baş hayvanların yüksek miktarlarda soya ile beslendiğinin farkında mıdır? Bunun insanlar üzerinde bir etkisi var mıdır?"
Donoughue: "Soylu efendiler, büyük baş hayvanların beslenmesi hakkında bilgim yok. Şu anda ilgili çalışma ekibi soyayı, pestisit tortu düzeyleri açısından izliyor. Bu yıl üç soya türü üzerinde incelemeler yapılıyor. Hayvan yeminin izlenip izlenmediğinden haberdar değilim."
Lord Stallard: "Ayrılmadan önce, bakan acaba bana glifosatın ne olduğunu söyleyebilir mi?"
Donoughue: "Soylu arkadaşımı anlıyorum. Ben de bu sabah 10:15'de aynı soruyu sordum. Glifosat, bir dizi şirket tarafından kullanılan bir zararlı ot öldürücü. Burada tartışılan durumda, belirli bir şirket tarafından pazarlanıyor. Bu maddeye dirençli tohumlar geliştirildiği için de, genetik olarak değiştirilmiş ekinler meselesiyle ilgili."
Barones Byford: "Anladığım kadarıyla düzeyin yükseltilmesi, transgenik ekinlerin kullanılmasından ve bu tür ekinlerin tohum aşamasında değil de daha sonra ilaçlanabiliyor olmasından kaynaklanıyor. Bakan bu konuda ve soylu Kontes'in insan sağlığı üzerindeki olası etkiler hakkında sorduğu soruya cevap verebilir mi?"
Donoughue: "Soylu efendiler, katılmıyorum. Düzey, genetik olarak değiştirilmiş soya için değil, genetik olarak değiştirilmemiş soya için yükseltilmişti. Genetik olarak değiştirilmiş gıda ürünlerine daha sonra uygulanmıştır. Dediğim gibi, bunlar bizden önceki hükümet zamanında olan şeyler."
Oysa Donoughue, daha birkaç dakika önce, glisfosata "dirençli tohumlar geliştirildiği için" konunun "genetik olarak değiştirilmiş ekinler meselesiyle ilgili" olduğunu söylemişti. Ama bunu orada yüzüne vuran olmayacak, ardından Lord Clement-Jones son kritik soruyu soracaktı:
"Bakan, kendisine verilen brifingde, İngiltere Sağlık ve Güvenlik İdaresi'nin pestisit vakalarını değerlendirme panelinde glifosatın başta gelen yakınma nedenlerinden biri olduğundan haberdar olmuş mudur? Bu şartlarda, soya ya da başka bir ekinle ilgili olarak, glifosat düzeylerinin -- ya da Roundup'ın, sanırım Bakan'ın daha önce kullanmaya çalıştığı kelime buydu -- uygun [correct] olması, üzerinde önemle durulması gereken bir mesele değil midir? Bu, üzerinde durduğumuz şirket, Monsanto tarafından üretilmektedir. Hükümetin, düzeyin uygun olup olmadığını yeniden değerlendirmesi gerekmez mi?"
Donoughue: "Soylu efendiler, Hükümet, sağlık ve güvenliğe ilişkin tüm tehditlere hassasiyetle bakmaktadır; çalışma grubunun meseleyi ele almasının nedeni de bu. Evet, Roundup; bu markayı pazarlayan şirkete değinmek [give a plug to] istemedim. Meseleye soyayla ilişkili olarak bakıyoruz. Danışma komitesi glifosat ve diğer organofosfatlarla ilgili güvenlik üzerinde duruyor. Bu bir PO ve konunun bir bütün olarak üzerinden geçmemizin nedeni de bu."
"Transgen bulaşması" ve geleneksel ekinin asimilasyonu
Monsanto gibi biyoteknoloji devlerinin "demokrasinin beşiği" İngiltere'deki lobi ve yaptırım gücü üzerine aydınlatıcı bir belge olan bu oturum tutanağından tekrar "Bağımsız Bilim Paneli" raporuna dönüyoruz. Ama önce küçük bir özet yapalım.
Prof. Çetiner'in "saptaması"nın aksine transgenik tarımda geçmişe oranla daha da fazla tarım ilacı kullanılmasının iki temel nedeni var:
1. Bazı ekinlere genetik modifikasyonla tarım ilacına direnç kazandırılması, daha fazla tarım ilacı kullanılmasına olanak tanıyor (Roundup Ready soya örneği). Bu, aynı zamanda hem söz konusu ekinin geliştiricisi hem de tarım ilacının üreticisi olan şirketlerin de (Monsanto gibi) doğal hedefi. Dünya tohum pazarı ve dünya kimyasal tarım ürünleri pazarındaki en güçlü şirketlere baktığımızda, beş şirketin (Syngenta, Monsanto, DuPont, Bayer, Dow) iki pazarda da ilk sıraları paylaştığını görüyoruz. (3)
2. Transgenik ekinlerden yabani türlere gen bulaşması, tarım ilaçlarına dirençli "süper yabani otlar"ın ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu belalı otların temizlenebilmesi, daha fazla ve farklı ilaç kullanımı gerektiriyor.
Öte yandan, daha fazla ilaç kullanımının sonucu sadece "insan sağlığı üzerindeki olası etkiler"le sınırlı değil. Herbisit ve pestisitler, çeşitli bitki, böcek ve hayvan türlerinin tahribatına yol açarak "biyolojik çeşitliliği" de geriletiyor. Ama bu zaten 100 yıllık öykünün devamı.
Biyoteknolojinin doğa üzerindeki yeni etkisi, "tarımdaki çeşitlilik" üzerindeki etkisi ne?
Kasım 2001'de Berkeley'den bitki genetik bilimcileri Ignacio Chapela ve David Quist'in bir raporu Nature dergisinde yayınlandı. Raporda, Meksika'da mısıra transgen bulaştığını (4) ortaya koyan kanıtlar sunuluyordu. Derginin yöneticileri Şubat 2002'de, yayıncılık tarihinde bir ilke imza atarak -ne hatalar içerdiği iddia edilen, ne de temel sonuçlarına karşı çıkılan- rapora desteklerini çektiklerini açıkladılar. Meksikalı bilimadamlarının daha sonra yaptığı araştırmalar, transgen bulaşmasının tahmin edilenin çok üstünde olduğunu ortaya koyacak ve bu bulgular Meksika hükümeti tarafından da teyid edilecekti. İncelenen arazilerin yüzde 95'inde bulaşma görülmüştü. Bulaşma derecesi yüzde 1'le yüzde 35 arasında değişiyordu; ortalama yüzde 10-15'di. Nature dergisi, Kasım 2001 sayısında bastığı raporun sonuçlarını onaylayan yeni bulguları yayınlamadı.
Kanada'daki Manitoba Üniversitesi'nden Dr. Lyle Friesen'ın Agronomy Journal'da yayınlanan Ağustos 2002 tarihli raporu, test edilen 33 tohum türünden (27 kanola soyunu temsil ediyor) 32'sinde transgen bulaşması olduğunu ortaya koydu.
Avrupa Komisyonu Mayıs 2000'de, "transgenik ve transgenik olmayan ekinlerin bir arada var olması" ile ilgili bir araştırma başlatılmasına karar vermişti. Araştırmayı yürüten İleri Teknolojik Çalışmalar Enstitüsü (AB Birleşik Araştırma Merkezi bünyesinde bulunan "Institute for Prospective Technological Studies") çalışmalarını tamamladıktan sonra raporunu Ocak 2002'de, "kamuoyuna açıklanmaması" tavsiyesiyle Avrupa Komisyonu'na sundu. Greenpeace'in eline geçen raporda, transgenik olan ve olmayan tarımın bir arada yaşayabilmesinin pek çok durumda mümkün olmadığı belirtiliyordu. Mümkün olabileceği durumlarda da bulaşmanın engellenmesi büyük harcamalar gerektiriyor ve tüm çiftçilerin, özellikle küçük çiftçilerin üretim maliyetlerini artırıyordu.
"100 yıllık öykü"nün başına ve hatta öncesine gidilmediğinde, bugünkü transgenik tarımla ilgili münazaraların zaten tahrip edici olan bir tarım modeli temel alınarak kurgulanması, böyle bir tarım modeline referanslar verilerek (taraftar ya da karşıt) tartışılması kaçınılmaz görünüyor. Bu tür münazaralarda -Prof. Çetiner'in yaptığı gibi- pestisitlerin yol açtığı kanser vakalarına karşı transgenik tarımın olası "nimetleri"nin öne çıkarılması kulağa hoş bile gelebilir.
Ama dünya tarım pazarlarında atılan adımlar, transgenik uygulamaların 100 yıllık, hatta daha eski bir öykünün devamından başka bir şey olmadığını gösteriyor.
Transgenik tarım, yüzlerce yıldır ve özellikle son 100 yıldır giderek yaygınlaşmış olan "çok büyük arazilere tek ya da sadece birkaç tür ekimi" uygulamaları ile ağır darbe yemiş "tarım ekinleri çeşitliliği"ne ve "toprak verimliliği"ne sadece son bir darbe daha indiriyor. Yoğun pestisit ve herbisit kullanımı ile 100 yıldır zaten darbe üzerine darbe yemiş biyolojik çeşitliliğe son bir darbe indiriyor.
(1) Bt ekinler, "bacterium Bacillus thuringiensis"in (Bt) genlerinden elde edilen böcek öldürücü proteinleri üretmek üzere genetik olarak değiştirilmiş ekinler.
(2) Mar Kontesi Margaret, koyunlara uygulanan ilaçlama (kene, bit gibi parazitik artropodların öldürülmesi için koyunun zehirli maddeler içeren bir sıvı karışımına daldırılması) sırasında organofosfattan zehirlendikten sonra aşırı pestisit kullanımıma karşı yürütülen kampanyalara destek vermeye başladı. (Kaynak: Pesticide Action Network / http://www.pan-uk.org/pestnews/Pn35/pn35p4.htm )
(3) Dünya tohum pazarındaki en büyük 10 + 1 şirket ve 2002 satışları
1. DuPont (Pioneer) / ABD; geliri 2,000 milyon dolar
2. Monsanto /ABD; geliri 1,600 milyon dolar
3. Syngenta / İsviçre; geliri 937 milyon dolar
4. Seminis / ABD; geliri 453 milyon dolar
5. Advanta / Hollanda; geliri 435 milyon dolar
6. Groupe Limagrain (Vilmorin Clause) / Fransa; geliri 433 milyon dolar
7. KWS AG / Almanya; geliri 391 milyon dolar
8. Sakata / Japonya; geliri 376 milyon dolar
9. Delta & Pine Land / ABD; geliri 258 milyon dolar
10. Bayer Crop Science / Almanya; geliri 250 milyon dolar
11. Dow / ABD; geliri 200 milyon dolar
En büyük 10 şirket, 2002 itibarıyla toplam 7 milyar dolarlık satışla dünya ticari tohum satışlarının (23 milyar dolar) yüzde 31'ini gerçekleştirmiş durumda.
(Kaynak: Action Group on Erosion, Technology and Concentration / http://www.etcgroup.org/article.asp?newsid=420 )
Dünya kimyasal tarım ürünleri pazarındaki en büyük 10 şirket ve 2002 satışları
1. Syngenta / İsviçre; 5.260 milyon dolar
2. Bayer / Almanya; 3,775 milyon dolar
3. Monsanto / ABD; 3,088 milyon dolar
4. BASF / Almanya; 2,787 milyon dolar
5. Dow / ABD; 2,717 milyon dolar
6. DuPont / ABD; 1,793 milyon dolar
7. Sumitomo Chemical / Japonya; 802 milyon dolar
8. Makhteshim-Agan / İsrail; 776 milyon dolar
9. Arysta LifeScience / Japonya; 662 milyon dolar
10. FMC / ABD; 615 milyon dolar
En büyük 6 şirket, 2002 itibarıyla dünyadaki toplam satışların (27 milyar 800 milyon dolar) yüzde 70'ini gerçekleştirmiş durumda. En büyük 10 şirketin satışlardaki payı ise yüzde 80.
(Kaynak: Action Group on Erosion, Technology and Concentration / http://www.etcgroup.org/article.asp?newsid=420
(4) Transgen bulaşmasının nedenlerinin başında polenlerin havaya saçılması geliyor. Uçan polenler üzerinde yapılan araştırmalar, buğday polenlerinin asgari bir saat havada kaldığını ve rüzgârın şiddetine göre olağanüstü mesafelere taşınabildiğini gösteriyor. Daha hafif olan kanola polenleri ise 3 ilâ 6 saat havada kalabiliyor. (Kaynak: Independent Science Panel'in 15 Haziran 2003 tarihli "A GM-Free Sustainable World" raporu / http://www.foodfirst.org/progs/global/ge/isp/ispreport.pdf )
Komşusunun transgenik ekininin tarlasına bulaştığını belirten, ama Nisan 2001'de bir Kanada mahkemesi tarafından Monsanto'ya -"şirkete ait genetik malzeme çaldığı" gerekçesiyle- "hasar" tazminatı ödemeye mahkûm olmaktan kurtulamayan Kanadalı çiftçi Percy Schmeiser, saatte 55km hızla esen olağan bir rüzgâr göz önünde bulundurulduğunda "transgenik ekinin bulunduğu tarlanın geleneksel ekinin bulunduğu tarladan yüzlerce metre uzakta olmasının bile gülünç kaldığını" söylüyor. (ŞA/BB)