Modern siyaset felsefesinin ve idealizmin büyük düşünürlerinden Kant, akıl nosyonunu paradoksal bir benzerlikle -günümüzün komünalist sol düşüncesinin kurucu politikasında olduğu gibi- “ortak iyinin” kurucu gücü olarak tarif eder. Başka bir deyişle kamusal akıl ve onun özerk ve tutarlı eylemi olarak “iletişimsellik”, toplumun bir araya gelme yeteneğini geliştirerek ortak iyiye doğru özgürleşmeyi sağlar. Yani toplum için ortak iyiyi temsil eden akıl iyi ve yararlıdır.
Pek çok Marksist, Kant felsefesini egemen sınıf düşüncesi olarak mahkum etmeyi yeğledi. Oysa Kant felsefesini bir çırpıda kategorik olarak gerici ilan etmek yanlıştı. Toplumsal aklın özerk, tutarlı ve evrensel insanlığın yararına gelişim gösterebileceği, dahası bu aşkın (transandantal) yeteneğinden ötürü kendisini denetleyebileceği bir meşruiyet alanına sahiptir akıl. Akıl son tahlilde politik bir cevherdir. Aklı çoklu bir özgürleşme metodu olarak idealize etmek ve giderek kamusal bir gereksinime dönüştürmek, toplumların devlet ve tekel karşıtı özgürleşme siyasetini mümkün kılabilir. Kamusal akıl toplumların yönetim sorununa en yetkin yanıttır. Buna ahlaki-politik toplumun zihniyet ifadesi de diyebiliriz.
Türkiye’de siyaset ise bu söylediklerimin tam tersi bir mecrada. Aslında toplumsal aklın dumura uğratılışı AKP siyasetiyle birlikte büyük bir sürat kazanmış durumda. Gerici, halk karşıtı ve faşizan rejimlerin bu tür tutarsızlıklar ve gürültülü sonu yaklaştıran çürümelerle yıkıldığı söylenir. Ancak gerçekte AKP, toplumsal aklı karıştırabildiği ölçüde politika “yapabilmekte” ve yarattığı illüzyon ya da sanrılarla toplumun üstünü kapkara bir bilinmezlik bulutu kaplamaktadır. Akla ziyan örnekleri var bunun. Demokrasi, hak ve özgürlüklerle ilgili tüm düzenlemelerle, yalnızca yıllar önce söylediği o “tren durağında” bir gün inebilmek için bir ‘despotizm özgürlüğü’ yarattı. Erdoğan rejimi, bir kişinin bir toplumu bloke etmek suretiyle özgürleşeceğinin tarihteki Bismarck ve Hitler gibi örneklerindendir.
Siyasi suç kavramı, ezilenler ve sistem karşıtları için üretilen fiktif bir kavram iken, AKP komplo, oyun ve hak ve özgürlükler sorunlarında “siyaset suçu” işlemiştir. Tıpkı şu aralar çocukları on gün arayla katlederek barış suçu (savaşı bitireceklerini sürekli söylüyorlar) işlemesi gibi. Ayakta kalmanın asgari politik teamüllerini uygulamak bir yana; komploculuk, kumpas ve demagoji adeta bir siyasal metodoloji olarak kanıksanmış durumda. AKP’yi bunsuz düşünemiyoruz neredeyse. Kanıksanmış çarpıklık ve tutarsızlık, giderek her kesin meşru gördüğü bir yönteme dönüşürse toplumun ahlak ve politika sorunları daha da ağırlaşır. Türkiye’de yaşanan illüzyona ve kumpasa dayalı gayri meşru siyaset, ahlak ve politika sorunundan beslenmektedir. Nehrin öbür ucundaysa ortak paydası “ezilmek” olan toplumsal kesimler var.
AKP, ortak paydası pek çok kültürel ve folklorik öğenin dışında doğrudan “ezilmek” olan halk yığınlarını Gezi, 6-8 ayaklanmaları gibi büyük kalkışlarda, bir “üst akıl” tarafından kullanılmakla suçlamaktadır. Kabul etmek gerekir ki, ezilenlerin insanlığın en kadim davranış biçimlerinden olan isyan etmesi fikri üst bir aklın varlığını koşullar. Dolayısıyla baskı ve sömürüden ötürü zor durumda olan her toplum isyan etme yeteneğine sahip olmalıdır. Ezilmektense isyan etmek daha akıllıcadır. Bu oldukça rasyonel ve bilgece bir tutum sayılabilir. Ancak Erdoğan’ın kastettiği bu değildir. O, kavram ve sözcüklerini sözü-cümlesi tükenmiş bir siyasal fiyasko olarak düşmanından, Kürt halk önderinden tevarüs etmektedir. Dolayısıyla siyaseti çalıntıdır. Çalıntı siyasetini çalıntı sözcüklerle yürütmektedir.
Yine iktidarı boyunca yüzlerce çocuk öldüren bir yönetim biçimi olarak AKP siyaseti, çözülüş ve ayrışmaya doğru gitmekte. Buna rağmen toplumsal aklı felç ederek Suudi dolar milyarderi için bayrakları yarıya indirme ve milli yas ilan etme, bir aptallaştırma ve depolitizasyon hilesinin yamayacağı cinsten tutarsızlık örneği değil gibi görünüyor. Giderek toplumsal akılla sahip olduğu tüm azameti hoyratça kullanarak alay etmesi, yaklaşan seçimlerde AKP’den ve ekürisi-onsuz yapamadığı CHP’den farklı siyasal farkındalıkların oluşmasını tetikleyecektir. Cumhurbaşkanı seçimlerinde Türk ve Kürt halkları öznesi AKP ve CHP olan bu siyasal kumpasa karşı bir ses çıkarmıştır. Toplumsal akıl, HDP ile “ortak iyi için” yeni bir siyasal hareket yarattı. Neyse ki bu topraklarda HDP-HDK fikrini SYRİZA’ dan çok önce teori ve pratikleştirenler var. (MS/HK)
* Fotoğraf: Evren Özesen