Deprem felaketinin ardından defalarca Türkiye'ye gelen bu komitenin üyeleriyle İstanbul'da gönüllü bir grup bir hafta boyunca birlikte oldu, birlikte bir yerel plan uygulama önerisi gerçekleştirildi. 'Galata Buluşması' başlığını taşıyan bu çalışma 'afete karşı kentsel alanlar üzerine düşünmeyi ve insanların katılımı ile bir plan önerisi hazırlamayı' amaçlıyordu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen çalışmanın birinci gününde komite üyeleri riskleri azaltmak için Tokyo ve Japonya'da yerel yönetimlerin yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verdiler. Buluşmayı hazırlayan gönüllü çalışma grubu da yerel yönetimlerden uzmanlar ile birlikte, İstanbul'daki sorunlar ve yerel yönetimin yaptığı çalışmalar hakkında katılımcıları bilgilendirdi.
Buluşmanın ikinci gününde ise Beyoğlu Galata'da seçilen alanda bir 'kent gözlem atölyesi' çalışması gerçekleştirildi. Bu çalışmaya yerel halktan insanlar, yerel yönetim görevlileri, üniversite öğretim üyeleri ve öğrenciler, sivil toplum kuruluşları üyeleri katıldı. Bu atölye çalışmasında dört aşamadan oluşan 'risk azaltmak için bir yerel plan önerisi' hazırlandı.
* Birinci aşamada alanın yerleşim özellikleri hakkında bilgiler toplandı, buradaki planlama kararları, projeler, mevzuat, yerel halkın sorunları hakkında bilgi toplandı.
* İkinci aşamada bu sorunlarla ilgili gözlemler yapıldı. Yangın tehlikesi, yolların, yapıların özellikleri, yapılaşma dışı alanlar, boşluklar gibi risk oluşturması muhtemel ögeler ve imkanlar araştırıldı ve yerel halkla birlikte çözümler geliştirildi.
* Üçüncü aşamada ise örgütlenme ve katılım sorunları, yerel halkın sivil toplum kuruluşları, koruma kurulları, yerel yönetimler ile ilişkileri, kurumlar arası bilgi paylaşımı ve koordinasyonla ilgili sorunlar ve çözümler değerlendirildi.
* Dördüncü aşamada ise olanakların nasıl geliştirilebileceği, finansman, çözümlere ilişkin uygulama sorunlarının nasıl aşılabileceği araştırıldı. Sonuçta bu dört aşamalı kent gözlem atölyesinde bir yerel plan önerisi hazırlandı.
Japon uzmanlar şehirleri planlarken katılım yöntemleri üzerinde düşünüyorlar. Halkın sorunlarını, ihtiyaçlarını kendilerinin ifade etmesi için halkla sürekli iletişim kuruyorlar ve bir kerede bütün bir bölgenin, bir şehrin planını yapmak yerine sorunlara adım adım yaklaşıyorlar
Sonuçta Tokyo kentinin kamu görevlilerinden oluşan bu komite üyeleri Japonya'da yerel yönetimlerin uyguladığı olağan şehir planlama yöntemlerini katılımcılara tanıtmaya çalıştılar, İstanbul'daki gönüllü grubun, yerel yönetim ile birlikte katılımcıların kendi plan önerilerini geliştirmesini izlediler.
Yerel halktan, sivil toplum kuruluşlarından, üniversite öğrencilerinden ve öğretim üyelerinden oluşan planlama önerisini hazırlama grupları bölgede
* (Galata) yapılardaki dönüşümlerin uzmanlık hizmeti almadan yapıldığı,
* SİT alanı ilan edilen bölgede koruma kurulunun düzenleyici destekleyici bir işlev yerine getirmediği,
* Geçmişte yerel yönetimlerin, kamu kuruluşlarının hazırladığı planların projelerin sorunlar dikkate alınarak hazırlanmadığı,
* Yaşayanlar arasında iletişim bulunmadığı ve apartman yönetimlerinde sorunlar bulunduğu, yapıların çoğunun yıpranmış olduğu,
* Zaman içinde yapısal özelliklerini dönüştürecek değişiklikler yapıldığı, yapıların çoğuna eski tarihlerde ek katlar yapılmış olduğu,
* Yangın, deprem gibi afetlerde sığınılacak yapılaşma dışı alanların bulunmadığı,
* Yerel halkın afetle ilgili hazırlık çalışmaları hakkında bilgisinin bulunmadığı,
* Yapılardan bazı mimari parçaların kopma durumunda bulunduğu, binaların bazılarının işlevlerine uygun olmayan yüklemelere (torna tezgahı, pres, bıçkı...) maruz bırakıldığı,
* Yolların dar olduğu ve herhangi bir büyük yangın durumunda itfaiye araçları için ulaşım sorunu bulunduğu, ve benzeri bir dolu sorunlar tespit etti ve çözümler geliştirdi.
Geliştirilen çözümler arasında:
* Mahallede yerel yönetim tarafından bir teknik danışmanlık biriminin kurulması, bu büronun proje desteğinden finansman ihtiyacına kadar yerel organizasyonu destekleyecek bir işlevinin hatta mahalleli tarafından denetlenen bir bütçesinin olması,
* Koruma kurulu, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları arasında karşılıklı etkileşime imkan tanıyacak bir ilişkinin bulunması, muhtarların tüzel kişiliğe kavuşturulması ve yerel katılım konusunda bir deneyim birikimi sağlayacak bir biçimde başka yerel örneklerle köprü kurulması,
* Büyükşehir Belediyesi'nin hazırlattığı Deprem Master Planı'nın yerel eylem planları ile desteklenmesi, yerel yönetim çalışanlarının, yerel halkın, muhtarların eğitimi ve bilgilendirilmesi
gibi kurumsallaşma ile ilgili öneriler olduğu gibi,
* Eski çeşmelerin sarnıçlarının itfaiye için su deposu olarak kullanılması, cephelere takılan tabela, klima gibi eklentilerin sökülmesi, bazı sokakların yayalaştırılması, yapı adalarının ortasında ve çevrede bulunan yapılaşma dışı alanların sığınma alanları olarak belirlenmesi, aşırı yükleme oluşturan sanayi makinelerinin başka yerlere taşınması, yapılardaki taşıyıcı sistem değişikliklerinin düzeltilmesi, çelik hatılların çürümesini engellemek için çatı ve duvar izolasyonlarının onarılması gibi doğrudan yerleşim alanına ilişkin özgül konular da yer aldı.
Atölye çalışmasında elde edilen deneyim kentlerdeki imar dönüşümlerinin yönetimlerin siparişi ile uzmanların hazırladıkları projeler ile çözülemeyeceği, çözümlerin yaşam içinden geleceği, kişi ve kurumların birlikte çalışarak adım adım hedeflere yaklaşılacağı, karar almadan önce bilgiyi paylaşmak gerektiği, toplumsal aktörlerin kendi dışlarında biçimlendirilen süreçlere eklemlenmesinin çok zor olduğunu ve sorunlar getireceğini de ortaya koyuyordu.
Benim bu dersten öğrendiğim şu: Japon uzmanların uyguladıkları planlama yöntemleri çok basit, çok kolay: Plan, proje gibi çalışmalara içinde ne olduğu belli olmayan sihirli anlamlar yüklemiyorlar. Yalnızca 'yönetimlerin yapacakları işleri birlikte kurgulamaya yarayan araçlar' olarak bakıyorlar. Her sorunun ve çözümün bütün tarafların katılımı ile ve önceden konuşularak tanımlanmaya çalışılmasına önem veriyorlar. Bu çalışma da hepimize uzmanlık hizmetleri dediğimiz proje, plan gibi çalışmaların tıpkı beton, tuğla, demir, asfalt satın alır gibi proje satın alınamayacağını, kamu uygulamalarını biçimlendirmeye yarayan demokratik bir kurumlaşmayı gerektirdiğini bir kere daha hatırlattı.
Sonuçta afetlerde insanların ölmemesi, kötü projelerle kamu kaynaklarının çarçur edilmemesi için uzmanların galiba biraz da kendilerine bakmaları gerekiyor. Yoksa yöneticiler plan ve projelere tıpkı manzara resmine bakıp, manzaranın kendisi ile karşı karşıya olduğunu sanan masal kahramanları gibi davranıyorlar ve kendilerini hem sorun tanımlayan, hem çözüm geliştiren taraf olarak görüyorlar.
17 Ağustos felaketinden bir süre sonra Japon İmparatoru'nun Başdanışmanı bir heyetle İstanbul'u ziyarete gelmişti. Bir tesadüf sonucu bu heyetin İstanbul'daki yönetim kademesindeki uzmanlar ile yaptıkları toplantıyı izleme fırsatı bulmuştum. Bu toplantıda bizimkiler İstanbul'u depreme hazırlamak için gerekli her şeyi yaptıklarını, hallettiklerini, hazırladıklarını söylerken, Başdanışman başını iki yana sallayarak "biz de geçmişte aynı hatayı yapmıştık" diyerek -nazikçe- bir şeyler ifade etmeye çalışıyordu. (Sonunda da bir türlü iletişim kurulamadığı için heyet toplantıdan ayrılmak zorunda kalmıştı.) Belki de bu nedenle Türkiye'yi ziyaret eden başka ülkelerden uzmanlar kendi deneyimlerini muhatapları ile paylaşabilmek için yöneticiler ile birlikte sürekli gönüllü insanlarla ilişki kurma kaygısı taşıyorlar. (KG/EK)