Toplumu derinden sarsan ve en çok ölümlerin yaşandığı bir ülke olarak, en son 19 Ekim 2011 gecesi Çukurca'daki saldırıda 24 asker öldü ve 23 asker yaralandı...
Kaldırılan cenazelerin ardından yaşanan acılara karışan nefret söylemlerinin ve ölümlerin ne zaman sona ereceği bilinmiyor.
Çözülemeyen Kürt sorunu ve en çok ölümlerin yaşandığı bir ülke olarak terörün önlenmesinde ve barışın sağlanmasında herkesin ve hepimizin sorumluluğu olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu terör eylemlerini; " insan haklarını, temel özgürlükleri ve demokrasiyi yıkma amacı güden, Devletlerin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden, meşru olarak kurulmuş Hükümetleri istikrarsızlığa uğratan, çoğulcu sivil toplumu tehlikeye atan ve Devletlerin ekonomik ve sosyal kalkınması üzerinde olumsuz sonuçlar doğuran faaliyetler" ( 17.12.1999. Karar No. 54/164) olarak tanımlamıştır.
Terör eylemlerinin faili, düzenleyicisi ve maddi destekçisi olduğundan şüphenilen kişilerin mahkeme önüne çıkartılması bütün devletlerin yükümlülüğüdür (12 Eylül 2011 BM Güvenlik Konseyi'nin 1368 sayılı kararı). Güvenlik Konseyi'nin bu amaçla devletleri acilen işbirliğine çağırmıştır. Bu çağrıya rağmen tam aksi oluyor. Devletler terörün nedenlerini ortadan kaldırmak için çaba göstermekten kaçınıyor.
"Devletlerin asli görevinin, halklarını olası terör eylemlerine karşı korumak olduğunu" vurgulayan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 11 Temmuz 2002 tarihli 804. toplantısında kabul edilen "İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki İlkeler" hakkındaki tavsiye kararı, terörle mücadelede önemli bir belgedir.
Devletler, yetki alanları dâhilinde bulunan herkesin temel haklarını, özellikle de yaşama hakkını terör eylemlerine karşı korumaya yönelik tedbir almakla yükümlüdür. Bu ilkelere uyulursa ve devlet pozitif yükümlülüğünü yerine getirse eğer; alınan tedbirler devletin terörle mücadelesini tamamen haklı kılar. Avrupa Konseyinin Tavsiye Kararına göre;
"(g) Başta hakkaniyet ve sosyal dayanışma gerekçeleriyle, Devletler için, terör eylemleri mağdurlarının tazminat alabilmelerinin sağlanmaları gereğini akılda tutarak;
(h) Terörle mücadelenin, toplumlarımızda özellikle kaynaşma ve kültürler arası ve dinler arası diyalogu teşvik etme yoluyla, teröre yol açan sebeplerin ortadan kaldırılmasına yönelik uzun vadeli tedbirler alınması anlamına geldiğini dikkate alarak" terör eylemlerini önleyebilmek için, teröre yol açan sebeplerle mücadele etmek esastır.
Parlamenter Asamble; Terör Karşısında Demokrasiler konulu 26 Eylül 2011 ve 1258 sayılı kararında Devletlere "dünyada tüm insanlar için demokrasi, adalet, insan hakları ve refahı güvence altına almaya yönelik olarak ekonomik, sosyal ve siyasi politikalar izleme doğrultusundaki kararlıklarını yineleme ve pekiştirme" çağrısında bulunmuştur.
26 Eylül 2001 tarihli (28) inci oturumda Parlamenter Asamble tarafından kabul edilen bir diğer karara göre; " [...] Asamble, terörün uzun vadede önlenmesinin, terörün sosyal, ekonomik, siyasi ve dini kökenleri ile bireyin nefret kapasitesinin doğru şekilde anlaşılmasını içermesi gerektiğine inanmaktadır" (İnsan Hakları ve Terörle Mücadele. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yayınları. Şubat 2011).
Bu uluslararası belgeler insan yaşamının korunması, yaşam hakkının kutsallığı üzerinedir.
İster canını yitiren insanların kanıyla sulanan topraklar üzerinde, ister dünyanın bütün coğrafyalarında terör sorununun önlenmesi için yazılmış olan uluslararası belgeler; insan haklarının ve demokrasinin korunması amacıyla yorumlanmalıdır.
Bu uluslararası belgeler "uygulanmak" için yazılmıştır, bireylerin nefret kapasitesini zorlamak için değil... (Fİ/HK)