William Henry Ireland'ın sahte Shakespeare imzası |
Büyük İngiliz şair ve tiyatro yazarı William Shakespeare 52 yıllık hayatı boyunca dünya çapında klasikleşmiş çok sayıda eser yazdı. mıştır. Hamlet, Romeo ve Juliet, Macbeth, Kral Lear,bir çırpıda sayabileceğimiz eserleri arasında.
Shakespeare'in ölümünden 180 yıl sonra William Henry Ireland adlı İngiliz şaşırtıcı bir iddiayla ortaya çıktı. Kral Lear adlı oyunun Shakespeare'in el yazısıyla yazılmış orijinal nüshasının elinde olduğunu söylüyordu. O güne kadar Shakespeare'in hiçbir eserinin orijinal nüshasının ele geçirilmemiş olması bu iddiayı çok önemli hale getiriyordu.
Ancak bir yıl sonra Edward Malone adlı biliminsanı, yaptığı inceleme sonucunda eserin yazıldığı kâğıtlar üzerinde 20 farklı filigran tespit etti. Shakespeare'in bu eseri yazdığı yıllarda bir top kâğıdı alamayacak ve bu nedenle değişik yapıdaki kâğıtlara eserini yazacak kadar fakir durumda olmadığını belirterek, muhtemelen bu kâğıtların bazı eski el yazmalarından elde edilen toplama kâğıtlara sahtecilik yapılmak suretiyle oluşturulduğunu ve bu belgelerin Shakespeare'in el yazısı olmadığı düşüncesini ortaya attı.
Nitekim 10 yıl sonra Henry Ireland el yazılarının sahte olduğu ve kâğıtları bir kitapçıdan bulduğunu, eski el yazmalarının bulunduğu kitap sayfalarını yırtarak para mukabili temin ettiği itirafında bulundu.
Malone, elbette tarihteki ilk belge inceleme uzmanı değildi. Daha 1681 yılında Jean Mabillon adlı Fransız keşişi belgelerin analizi ve gerçekliğinin araştırılması konusunda De Re Diplomática adlı eserini yayımlamıştı.
Ancak ne Edward Malone, ne de Fransız keşiş Mabillon aslında ileride adli bilimin bir kolu olacak "Şüpheli Belge inceleme" (Questioned Document Examination) dalının geliştirilmesine katkıda bulunduklarının farkındaydı.
O dönemde belge inceleme, sadece iyi bir çift göze, bir mikroskoba ve belki de basit kimyasal testlere dayanırken, yüzyılımızda teknolojinin ve bilimsel araçların gelişmesiyle, artık bu alan, uygulayıcılarının yüksek bir eğitim ve bilimsel bilgiye sahip olmasını gerektiren karmaşık bir uzmanlık dalı haline geldi.
Adolf Hitler'in sahte hatıraları
Daha yakın tarihten bir örnek vermek gerekirse, Hitler'in hatıratı olayına bir göz atabiliriz.
1945'in Nisan ayında yılında Dresden yakınındaki Börnersdorf'ta düşen bir uçaktan elde edildiği belirtilen Hitler'in 1932-1945 yıllarına ait 60 küçük defterlik hatıratı Stern dergisine yaklaşık 9 milyon Alman markına satıldı. Gazeteci Gerd Heidemann bu hatıratı Doğu Almanya'da Dr. Fischer adlı birinden aldığını iddia ediyordu.
Dergi, bu belgelerin gerçeklik derecesini tespit etmek amacıyla hatıratın bir sayfasını ABD ve Avrupa'da üç ayrı grup el yazısı uzmanına inceletti. Bütün testler yazıların Hitler'e ait olduğunu gösteriyordu. Gerçek olduğu sonucuna vardıktan sonra defterler yayımlamaya başladı. Yayın hakları The Sunday Times gazetesi ve Newsweek dergisine de satıldı.
Hitler'in hatıralarda işlenen hususlar bugüne kadar yazılmış İkinci Dünya Savaşı ve Almanya'nın yaklaşımını baştan değiştirecek derecede önemli ve farklı hususlar içermekteydi. Örneğin Yahudi katliamının değil, Yahudi nüfusun belli bir yere gönderilip orada iskân edilmesinin düşünüldüğü hususu gibi...
Uzmanlar el yazılarından hatıratın Hitler'e ait olduğunu belirtmişlerdi. Ancak Alman Devlet Arşivi yaptığı araştırmada, hatıratlarda kullanılan kâğıtların o döneme ait olmadığını, yazıların günümüzde kullanılan kâğıt ve mürekkeplerle yazıldığını tespit edince, sahtelik ortaya çıktı.
İngiltere'den Dr. Julius Grant adli (forensic) bulguyu teyit etti. Ayrıca el yazısı uzmanı Kenneth W. Rendeli hatıratı "kötü bir sahtecilik yanında büyük bir şaka" olarak niteleyerek, "Sahteci Hitler el yazısını sayfa üzerinde diyagonal meyil vererek yazmak dışında, Hitler'in el yazısına ait en temel karakteristiklerini gözlemleyip taklit etme konusunda başarısız olmuştur." değerlendirmesinde bulundu.
İşin enteresan tarafı sonradan anlaşıldığı üzere, hatırattaki el yazıları incelenmesi sırasında Hitler'e ait olduğu kabul edilen mukayese belgelerinden bir tanesinin de aslında bu sahtekâr tarafından tanzim edilmiş bir belge olmasıydı.
Stern dergisi, yayın haklarını satın alan The Sunday Times gazetesi ve Newsweek dergisi sorumluları istifa etmek zorunda kaldılar. Sahteciliği yapan kişinin Stutgart'lı bir sahteci olan Konrad Kujau olduğu anlaşıldı ve Kujau'yla hatıratı satan Gerd Heidemann birlikte yargılanıp ceza aldılar.
Uzak ve yakın tarihlerden sunduğum örnekler, adli belge incelemesinin önemini ve gereğinde tarihte oynayabileceği rolleri gösteren önemli kilometre taşlarıdır.
Dreyfus davası
Belge sahteciliğinin dününden bahsederken bu arada tarihte önemli izler bırakan bir olay olarak Dreyfus Olayı'nı da kaydetmemiz gerekir.
Dreyfus Olayı, 1894 yılında yüzbaşı Alfred Dreyfusün haksız yere casuslukla itham edilerek Fransa'da yargılandığı dava ve ardından gelişen olaylara verilen isimdir. Fransa'da önemli hukuki tartışmalara neden olan Dreyfus Olayı, Paris'teki Alman elçiliğinde hizmetçi olarak çalışan Fransız gizli servisine bağlı bir kadının çöp sepetinde bulduğu imzasız bir mektubu merkeze göndermesiyle başladı. Alman askeri ataşesine yazılan mektupta Fransa'ya ait bilgilerin verilmesi vadedilmekteydi. Fransız genelkurmayının başlattığı soruşturmada şüpheler yüzbaşı Alfred Dreyfus üstünde toplandı. Çünkü yüzbaşı Dreyfus'un el yazısı, mektuptaki yazıya benziyordu.
Dreyfus, 15 Ekim 1894'te tutuklandı. Bir ay süren hazırlık soruşturmasında aleyhine yeni delil bulunamamasına rağmen suçlu görülerek ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildi ve cezasını çekmek üzere Şeytan Adası'na gönderildi. 1896'da ortaya çıkan bir olay, Dreyfus davasını yeniden gündeme getirdi: Alman elçiliğinde çalışan hizmetçi kadın, bir Alman subayından Charles Marie F. W. Esterhazy adındaki Fransız binbaşısına yazılan mektubun müsveddesini ele geçirdi.
Fransız gizli servisinin yaptığı soruşturma, Dreyfusün mahkûmiyetine sebep olan el yazısının Esterhazy'ye ait olduğunu ortaya çıkardı. Soruşturma sonunda elde edilen bilgiler Dreyfus davasının yeniden görülmesini gerektiriyordu. Dreyfus'un karısının olayı basın yoluyla yeniden gündeme getirme çabaları sonuç vermeye başlayınca genelkurmay, Esterhazy hakkında dava açmak zorunda kaldı. İki gün süren dava, Esterhazy'nin oy birliğiyle beraat etmesiyle sonuçlandı. Esterhazy, ordudan ayrıldı; Fransa'yı terk edip İngiltere'ye yerleşti.
Emile Zola'nın mektubu
Beraat kararının ertesi günü ünlü yazar Emile Zola'nın L'Aurore gazetesinde "Suçluyorum!" (J'Accuse) başlığıyla yayımlanan cumhurbaşkanına açık mektubu Fransa'da büyük yankı uyandırdı. 1898 Haziranında yapılan hükümet değişikliğinden sonra savaş bakanlığına getirilen general Cavaignac, mecliste yaptığı bir konuşmada Alfred Dreyfus hakkında hazırlanan gizli dosyadaki belgelerin bazılarınıaçıkça okudu. Bu olayla Dreyfus davası yeni bir boyut kazandı. Askeri mahkemede yeniden yargılanan Dreyfus, bir ay süren duruşmalar sonunda yine suçlu bulundu. Fakat bazı hafifletici sebeplerin varlığı kabul edilmişti.
Yedi yıl sonra 1904'te Yargıtay Genel Kurulu bu büyük davayı savaş bakanı general Andre'nin isteği üzerine yeniden ele aldı. 1906'da verilen kararla Dreyfus beraat etti. On iki yıl önce sökülen nişanları aynı yerde yapılan törenle yeniden takıldı ve ayrıca Légion d'Honneur nişanıyla onurlandırıldı. Yüz yıl sonra 2006'da da dönemin Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından ailesi ile birlikte onurlandırıldı. (NV)
* Bu yazı, yazı kültürü dergisi Mürekkepbalığı'nın 3. sayısında yayımlandı. Derginin bu aykı sayısında, en iyi 10 mekanik kurşun kalem incelemesi, kaligrafi dersi, pul ve mektup gibi çeşitli yazılar yer alıyor.
** Yalçın Çakıcı: Belge İnceleme Uzmanları Derneği Başkanı