Yargının milliyetçilikle malul olabilmesine yeni ve özgün bir örnek daha çıktığını Taraf gazetesinden Nevzat Çiçek'in haberinden öğrendik ama Agos gazetesi yetkililerini yargılarken de bu mahkemeyi tanıyorduk. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde söz ediyoruz.
Gazete haberlerine göre bu mahkemenin, "Ergenekon'un Çöküşü 1-2" kitabının yazarı Zihni Çakır'a "soruşturmanın gizliliğini ihlal"den verdiği 15 ay hapis cezasının gerekçesinde "aralarında Hindistan ve Pakistan'ın da yer aldığı Türk dünyasını birleştiren Ergenekon kelimesinin kirletildiği, terörle mücadele edenlerin kitapta suçlu gösterildiği" belirtiyormuş.
Mahkemeden Çakır'a: Türk ordusuyla sorunun var
Kitapta yer alan Kazım Karabekir'in sahipsiz Ermeni çocuklarını askeri okullara gönderdiği, onların daha sonra 1960 darbesini yaptığı iddiasına mahkemenin yanıtına bir bakın:
"Paşanın Doğu Anadolu'dan gönderdiği öğrencilerin aileleri belli olup tamamı da şehit çocuğudurlar, 14 Erzurumlu, 15 Erzincanlı, 16 Edirneli, 16'sı da Selaniklidir. Kazım Karabekir Paşanın böylesi bir ihanete düşmesinin düşünmek dahi mümkün değil. Bu iddianın Türk ordusuyla sorunlu olanların ürettiği maksatlı yalan olduğu açıkça ortada.."
Hindistan ve Pakistan da aslen Türk'müş...
Nihat Sami Banarlı'nın Türk Edebiyatı Tarihi kitabında Ergenekon'un milli bir Türk destanı olduğunun yazıldığına işaret eden mahkeme üyeleri, şu tespite yer veriyor:
"Türk milletinin direniş ve ruh yapısını simgeleyen bir destan olduğu, bu destanın dünyada Türk devletlerinin kurulduğu, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde aslen Türk olduğunu fakat Türkçe konuşmamakla beraber kendisini Türk hisseden insan toplulukları dışında 260 Milyon Türkçe konuşan Büyük Türk Milletinin bilincinde yer alan bir destandır Mustafa Kemal Atatürk gibi birleştirici bir lideri ve almayan Arap yarımadasında pekçok ufak devletçiğin yer alması milli destanların var olan potansiyeli milli bir güce ulaştırdığının açık kanıtıdır."
Agos'a "ilgi görmek istiyorlar" beraatı
Karar daha uzun, ayrıntısına girmeyelim. Her koşulda bu mahkemenin tarih tutkusu hukuku teğet geçiyor. Hrant Dink'i, oğlu Arat Dink ve Agos gazetesinin diğer bir yetkilisi Serkis Seropyan'ı mahkum ettikten sonra Aris Nalcı ve ikinci kez Seropyan'ı yargılamaya girişen bu mahkemeyi savunma avukatları, iki üyesi "objektif davranamadığı" gerekçesiyle reddetmişlerdi; talep geri çevrilince de duruşmalara katılmayarak protesto etmişlerdi.
Mahkemenin bu iki üyesi, başta "reddi hakim" talebine çok bozuldukları halde, son duruşmaya oldukça neşeli bir havada girip beraat kararı vermişti. Çekilmesi istenen hakimlerden Hakkı Yalçınkaya, kararda "Davayı etkilemekten ziyade yazı Ermeni asıllı vatandaşlarımız üzerinde kabul görme amacıyla yazılmış" diyecekti.Diğer yargıcın adı da Metin Aydın'dı.
Tarihçi mi olmalı, yargıç mı?
Çakır ve Agos kararları, aslında yanlış meslek seçimiyle hukukun sınırlarının nasıl aşıldığı, mesleğin de nasıl aşındırılabildiğini gösteriyor olmalı... Yargıçlar, tarihi meselelerde zorlanıyorlar, öyle gözüküyor. Hangi kaynağa başvuracaklarını mı bilmiyorlar? Belli değil.
Resmi tarihi duruşmada empoze etmenin dışında bir tavırları olamıyor. Roller karışınca da, kaçınılmaz tercih karşılarına çıkıyor. Tarihçi mi olmalı, yargıç mı? (EÖ)