Fotoğraf: Biser Todorov
Gazeteci-yazar James Montague’nin “Ultralar Arasında” kitabı, İtalya’da savaş sonrası ortaya çıkmış, oradan Balkan Ülkelerine ve Brezilya’ya sıçrayarak yeşil sahayı “mabet” ve meşin yuvarlağı “kutsal kitap” bellemiş radikal taraftar grubu ultraların gerçek hikâyesini anlatıyor.
“Hayatta durduğun yer her anlamda ne kadar uzak olursa olsun deplasman yolunda yan yanasın. En fazla bir otobüs mesafede. Yol boyunca birlikte tezahürat yapıp, aynı yerde mola verip ne varsa bölüşeceksin. Belki yolda bir yerde otobüsleri taşlayacaklar. Kaşkolları birlikte savunacaksın. Kent girişinde polis indirip arama yapacak. Beraber eziyet çekeceksin. Tribünde saatlerce omuz omuza tezahürat yapacaksın. Su vermeyecekler, tuvaletleri kapatacaklar, birbirine dert yanıp, beraber söveceksin. Yeri gelecek bir koltuk meselesinden birbirine saracaksın. Sen çok bağırdın ben az bağırdım kavgasına tutuşacaksın. Ama en sonunda dönüş yoluna da beraber düşeceksin. Ya kâbus gibi sessiz ya düğünden daha coşkulu bir yolu paylaşacaksın.”
Bu satırlar gazeteci Alpaslan Akkuş’un, İngiliz yazar James Montague’nun yazdığı, İthaki Yayınları’ndan Bora İşyar çevirisiyle yayımlanan “Ultralar Arasında” kitabının “Takdim” bölümünden.
Taraftarlık “müessesini” özetleyen tanımlara biri daha eklenmiş böylece. Zira her taraftarın, taraftarlıkla ilgili bir tanımı vardır ve onun kafasındaki bu düşünceyi, dünya tersine dönse bile değiştiremezsiniz! Fazlası vardır ama eksiği asla yoktur. Çünkü bir “sevdadan” çok çok ötesidir taraftarlık.
Bunun çok çok daha ötesi de vardır ve onlar “Ultralardır”. Sözün bittiği yerdir. Ultralar futbolu hayatın içinde değil, hayatı futbolun içinde yaşarlar. Zira onlar için futbol hayattan önce gelir.
İngiltere’nin Chelmsford kentine doğan James Montague, adı bilinen bilinmeyen doksandan fazla bölgede New York Times, BBC World Service, CNN ve Delayed Gratifification muhabirliği yapmış ödüllü bir gazeteci-yazar.
Montague’nin “Ultralar Arasında” kitabı, İtalya’da savaş sonrası ortaya çıkmış, oradan Balkan Ülkelerine ve Brezilya’ya sıçrayarak yeşil sahayı “mabet” ve meşin yuvarlağı “kutsal kitap” bellemiş ultraların nasıl ortaya çıktığının, saha dışındaki varlıklarının içinde bulundukları toplumu nasıl etkilediklerinin, toplumun onlardan nasıl etkilendiklerinin gerçek hikâyesini anlatıyor.
Montague’nun, içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu, Uruguay, Arjantin, Brezilya, Hırvatistan, Sırbistan, İtalya, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Ukrayna, Almanya, İsveç, Mısır, Kuzey Afrika, Endonezya’yı fellik fellik gezerek Ultraların arasına karışıp onlarla harbi deneyimlerini aktardığı kitap, sadece dillere destan olmuş romantik taraftar öykülerine değil, “normal” taraftarları bile rahatsız edecek olayları bizzat yazarın Ultraların arasında kendini hissettirmeden tarafsız bir bakış açısıyla önümüze getiriyor.
“Ultralar Arasında”da geçen hikâyelerin hepsini buraya yazmam mümkün değil. Arasından seçmece yapsam, diğerleri arka planda kalacak gibi olduğundan genel bir toparlama yapmak en iyisi. Ultralar sıradan “fanatik” taraftarlar değil. Onlar her şeylerini sapına kadar bağlı oldukları takımlara adamanın çok ötesinde, dünya görüşlerini, hayatı yaşayış biçimlerini, tüm benliklerini tuttukları takımla özdeşleştiren ve James Montague’nin kitabında detaylı biçimde aktardığı örneklerde görüleceği üzere, “sosyolojik” ve “organize” topluluklar. Her ne kadar içlerinde tamamen zıt yaşamlara sahip üyeler bulunsa da o “ân” geldiğinde omuz omuza gırtlakları yırtılana kadar bağırmak için hazır ola geçmiş bireyler. Buna kolaya kaçıp, popüler nitelemeyle “aidiyet duygusu” deyin, hayatta tutunacak dal arayan insanlar deyin, Ultralar tüm bu tanımları yerle yeksan edecek bin çeşit neden sunacaktır.
On adımlık tribünlerden sessiz haykırışlarıyla doğup şimdilerde dünyanın milyar dolarlık kulüplerini, topçularını, siyasetçilerini parmağında oynatacak güce sahip bu güruha daha yakından bakmak isterseniz, “Ultralar Arasında”yı elinizin altında bulundurun derim. (BS/AS)