ÖCALAN’IN BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM ÇAĞRISI
Taraflar ve toplum ne yapmalı?

Türkiye’de barış süreci, çoğu zaman devletin inisiyatifinde şekillenen, ancak toplumsal dinamikleri yeterince içine almayan bir süreç olarak kaldı. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, bu durumun değişmesi gerektiğini işaret ediyor. Öcalan, barışı yalnızca silahların susması olarak değil, halkın doğrudan özne olduğu bir demokratik dönüşüm süreci olarak ele alıyor. Barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, özgürlükçü bir anayasa, hukukun üstünlüğü, siyasal temsiliyet ve ekonomik adaletle mümkün olabilir.
Peki, bu çağrı karşısında devlet, siyasi aktörler, Kürt halkı ve Türkiye toplumunun diğer kesimleri ne yapmalı? Barışın kalıcı olması için hangi adımlar atılmalı?
Devletin yapması gerekenler
Türkiye’de devlet, Kürt meselesine karşı tarihsel olarak inkâr, baskı ve güvenlik politikalarıyla yaklaştı. Barış süreçleri başlatıldı, ancak devlet, bu süreçleri hiçbir zaman gerçek bir demokratik dönüşüm fırsatı olarak değerlendirmedi. 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm süreci, bu açıdan kritik bir deneyimdi. Ancak 2015 sonrası yeniden güvenlik politikalarına dönüş, sürecin başarısızlığa uğramasının en büyük nedeni oldu.
Öcalan’ın barış çağrısı karşısında devletin atması gereken temel adımlar şunlar:
* Yeni bir siyaset dili inşa edilmeli. Sert, dışlayıcı ve kutuplaştırıcı dilin yerine, toplumun farklı kesimlerini içine alan bir diyalog dili geliştirilmelidir.
* Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit kaldırılmalı. Barış sürecinde, Öcalan’ın siyasal rolünün gereği olarak özgür koşullarda çalışma yürütebileceği bir ortam yaratılmalıdır.
* Gerçek bir toplumsal barış ve demokrasi için, halkın katılımıyla yeni bir anayasa yapılmalıdır. Yeni anayasa, eşit yurttaşlık temelinde inşa edilmeli, kimlik, inanç ve kültürel farklılıkları güvence altına almalı. İfade özgürlüğünü, kadın haklarını, emeğin güvencesini ve ekolojik hakları koruyan ilerici bir çerçeve sunmalı. Hukukun üstünlüğünü sağlayarak, siyasi vesayet ve yargı bağımlılığına son vermeli. Yeni anayasa, yalnızca bir hukuk metni değil, toplumu özgürleştiren ve halkın ortak iradesini yansıtan demokratik bir sözleşme olmalıdır.
* Demokratik toplumun inşası için merkeziyetçilik terk edilerek yerel yönetimlerin yetkileri artırılarak güçlendirilmesi ve halkın doğrudan yönetime katılımı esas alınmalıdır.
* Siyasi mahpuslar serbest bırakılmalı. Kürt siyasetçiler üzerindeki yargı baskısı, barışın önündeki en büyük engellerden biridir. Devlet, demokratik siyasetin önünü açmalı, barış sürecine katılımı kolaylaştırmalıdır.
Barış sürecinde öncülerin değişimi
Tarihsel olarak büyük toplumsal dönüşümlere öncülük eden hareketler, önce kendilerini değiştirmeyi başaranlar olmuştur. Barış sürecinde öncülerin değişimi, sadece teorik bir dönüşüm değil; pratik olarak halkın içinde var olan, onun taleplerine göre kendini şekillendiren bir yapı inşa etmeyi gerektirir. Barış sürecinin öncüsü olan siyasi aktörler, toplumun taleplerine uygun yeni bir mücadele tarzı geliştirmedikçe, barış sadece bir temenni olarak kalacaktır.
Bu noktada en kritik meselelerden biri, öncülerin sadece mevcut sistemle mücadele etmekle yetinmeyip, kendilerini de demokratikleşme sürecine dahil etmeleridir. Çünkü barış, sadece devlete ve egemenlere karşı yürütülen bir mücadele değil; aynı zamanda alternatif bir toplumsal modelin inşasıdır.
Öcalan’ın çağrısında barışın sadece devletin adımlarıyla değil, Kürt hareketinin de stratejik dönüşümüyle sağlanabileceği vurgulanıyor. Bu konuda hareketin , yıllardır yürüttüğü silahlı mücadeleyi siyasi ve toplumsal alana daha fazla taşımalı, Kürt siyasetinin demokratikleşmesi sürecine öncülük edip,güçlendirmelidir.
Kürt siyaseti açısından atılması gereken adımlar:
* Sivil alan güçlendirilmelidir. Kürt hareketi, halkın doğrudan katıldığı, taban örgütlenmesine dayalı yeni bir siyasal mücadele modeli inşa etmelidir.
* Gençlik ve kadın hareketleri daha fazla söz sahibi olmalıdır. Kadınlar ve gençler, barış sürecinin en güçlü aktörleridir. Kürt siyasetinde bu kesimlerin daha fazla rol alması sağlanmalıdır.
* Demokratik siyasete daha fazla alan açılmalıdır. DEM Parti gibi siyasi yapılar, barış sürecini sahiplenmeli ve bu konuda daha güçlü bir politik hat oluşturmalıdır.
Türkiye halklarının yapması gerekenler
Barış sürecinin en büyük eksiklerinden biri, yalnızca devlet ve Kürt hareketi arasında yürütülen bir müzakere olarak görülmesi oldu. Oysa barış, tüm halkları ilgilendiren bir meseledir. Barışın toplumsallaşması için Türkiye’nin batısında yaşayan halkların da bu süreci sahiplenmesi gerekir.
Türkiye halklarının atması gereken adımlar:
* Barış sürecinin yalnızca bir devlet-PKK meselesi olmadığı anlatılmalıdır. Barış, tüm Türkiye’nin özgürleşmesini sağlayacak bir adımdır.
* Medya ve akademi, barışın toplumsallaşmasına katkı sunmalıdır. Bugün savaş politikaları medya aracılığıyla yeniden üretiliyor. Alternatif medya ve akademi, barışın sesi olmalıdır.
* Eğitim sistemi çok kültürlü hale gelmelidir. Tekçi ve milliyetçi eğitim sistemi, halklar arasındaki ayrımı derinleştiriyor. Eğitimde anadilde eğitimi destekleyen, kültürel hakları tanıyan yeni bir model oluşturulmalıdır.
Kadın Hareketinin Rolü:
Barışı Güçlendiren Ana Dinamik
Kadınlar, savaşın en büyük mağdurlarından biri olduğu gibi, barışın en güçlü savunucularıdır. Öcalan’ın demokratik toplum modeli, kadın özgürlüğünü temel alır ve kadınların siyasette, toplumda, ekonomide daha fazla söz sahibi olduğu bir yapı öngörür.
Kadın hareketi açısından barış sürecinde yapılması gerekenler:
Kadınların barış süreçlerinde aktif rol alması sağlanmalıdır. Kadınların barış masalarında temsil edilmesi, sürecin toplumsallaşmasını hızlandıracaktır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği barış sürecinin bir parçası olmalıdır. Barış, sadece savaşın bitmesi değil, kadınların eşit haklarla yaşadığı bir toplumun inşasıdır.
Kadın mücadelesi ve ekoloji hareketi barış sürecinin içinde yer almalıdır. Demokratik toplum modeli, sadece etnik ve sınıfsal değil, ekolojik ve feminist bir dönüşümü de içermelidir.
Sonuç: Barış, bir devlet politikası değil, toplumsal bir dönüşümdür
Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, yalnızca çatışmaların sonlandırılması için değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir perspektif sunuyor.
Ancak bu çağrı, yalnızca devletin ya da PKK’nin sorumluluğunda olan bir mesele değil. Türkiye halkları, demokratik siyaset, kadın hareketleri, akademi ve medya, barış sürecinin aktif öznesi olmak zorunda.
Bugün devletin güvenlik politikaları, savaş ekonomisi ve otoriterleşme eğilimi, barışı her zamankinden daha uzak bir noktaya taşımış görünebilir. Ancak halkın barışı sahiplenmesi, bu süreci tersine çevirebilir.
Barış, yalnızca müzakere masalarında konuşulacak bir konu değil. Barış, günlük hayatımızın, mahallelerimizin, okullarımızın, iş yerlerimizin bir parçası haline gelmelidir.
Öcalan’ın çağrısının en önemli mesajlarından biri şudur: Barış, halkın talebi olmadan kalıcı hale gelmez. Devletin ve siyasal aktörlerin süreci başlatması önemlidir, ancak barışın gerçek güvencesi, halkın bu sürece sahip çıkmasıdır.
Bugün, Türkiye halklarının önünde iki seçenek var: Ya barışın sadece bir devlet stratejisi olarak kalmasına izin verilecek ya da halk, bu sürecin gerçek öznesi olacak.
Gerçek barış, halkın sahip çıktığı, inşa ettiği barıştır. Barış sürecini devletin inisiyatifine bırakmak, onu kırılgan hale getirir. Oysa barış, sadece bugünün meselesi değil; gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük mirastır.
Barışa ve demokrasiye giden yolu halkın mücadelesi belirleyecek. Çünkü barış, hem devletin hem de halkın meselesidir.
(TAA/RT)