*Görsel betimleme: Fotoğrafta, Jeanne Devos doğrudan kameraya bakıyor. Devos, beyaz tenli ve saçları tamamen beyazlamış. Saçlarını düzgünce geriye taramış ve küçük bir topuz yapmış. Gözlerinde yuvarlak çerçeveli gözlükler var. Hafif bir tebessümle, sıcak ve samimi bir ifade sergiliyor. Üzerinde beyaz zemin üzerine mavi çiçek desenleri olan bir gömlek giymiş. Arka plan sade, açık kahverengi bir duvar var.
E. M. Cioran, "Çürümenin Kitabı"na şu cümleyle başlar. “Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, insanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür.” Ve şöyle devam eder. “İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle başlar.”[1]
Zaten böyle olmasaydı ne savaşlar, ne kıtlık, ne sömürü, ne yoksulluk olurdu. Daha geçmişe doğru gidildiğinde kolonyalist ve kölelik sistemi hiç olmayacaktı. Her fikir doğru olarak doğar çoğunlukla, ancak insanın hırsıyla başka yerlere savrulur. İyinin ve kötünün kavgası, ışığın ve karanlığın kavgasına dönüşür.
Devlet denilen aygıt da zamanla bu kavgaların büyüklüğüne göre zorbalaşır ya da dönüşür. İşte sivil toplum örgütleri dediğimiz örgütlenme biçimleri de böyle doğar.
Büyüyen vahşet ve sömürü sistemi bu örgütlerle bir bakıma azaltılmaya çalışılır. Dünya, ilkel toplumdan bugüne gelirken tüm bedelleri yoksul, ezilen ve güçsüz olan insanlar ödemiştir. Şu vahşi kapitalizm, neo liberal çağ bile 21. yüzyılda bu denli örgütlü insan olmasına rağmen yağmaya ve talana devam etmektedir.
İşte bazen tesadüfen ya da bilinçli olarak “iyilik” kavramı üzerinden yürüyen eylemler vardır. Kolonyal sistemlerde daha çok bir tür misyonerlik faaliyeti ile yürüyen bu kavram ve ona adanmış yaşamlar bazen ne yaptıklarını da çok anlamazlar. Onlar sadece önemli bir değişim, dönüşüm yapma uğraşında olduğunu düşünürler.
Türkiye’de Sıdıka Avar bunun en iyi örneğidir. Devletin ona verdiği toplumsal dokuyu değiştirme görevini tam olarak anlayamamış olabilir Avar. O sadece bir eğitim neferi olarak gittiğini düşünmektedir.
Çünkü “cahil, vahşi bir toplumu” değiştirmenin koşulu dile dokunmaktır ve bunu da kız çocuklarının üzerinde yapmak en doğru yol olarak belirlenmiştir. Bunun için canla başla yola düşmüştür.
Ancak konumuz farklı. Başka bir misyonerden söz edeceğiz. Bir misyoner olarak gittiği Hindistan’da değişen ve dönüşen bir kadını inceleyeceğiz. Çünkü Jeanne Maria Elvire Devos özellikle çocukların ve kadınların yaşadıkları ve kaybettikleri şeyi gördükten sonra misyoner olarak gittiği yerde değişimler yaşamıştır.
Jeanne Maria Elvire Devos hakkında
Devos, 9 Ocak 1935'te Belçika’nın Brabant Flaman bölgesindeki Kortenaken'de doğdu. Leuven yakınlarındaki Heverlee’de kurulan Meryem’in Lekesiz Kalbi oluşumunun Flaman misyoner kız kardeşi olarak kabul gördü. 2002'de Uluslararası Gandhi Ödülü'ne layık görüldü. 2005 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. 2009 yılında Kraliyet Nişanı’nın Büyük Haçı’nı aldı.
Devos hayatı boyunca kendini başkalarına yardım etmeye adadı. Bunda herkesin birbirine yardım ettiği doğup büyüdüğü köyün etkisi var.
Bir röportajında “Annem hastaları ziyaret eder, biz de evdeki insanlarla ilgilenirdik ve kışın kız kardeşlerimle çoraplarımızı, hatta en iyi çoraplarımızı yoksullara verirdik. Savaş sırasında çiftliğimizde durumu bizim kadar iyi olmayan köylüler için bir çuval tahılımız hep bulunurdu. Annem ve babam 'İhtiyacın olanı al,' derdi. Bu tür bir dayanışma bizim için dünyadaki en doğal şeydi.”[2] açıklaması bu durumu daha da somutlaştırır. Günümüz dünyasının bireyselliğini eleştiren Devos, yaşadığı Leuven’de yol tarifi istediği kişinin navigasyonunuza bakın, dediğini kızarak anlatır.
Kölelikle mücadele
Görme ve işitme engelli çocuklarla çalışmak üzere 1963 yılında 28 yaşındayken Hindistan'a gitti. Pazar günleri gecekondu mahallelerine giderdi. Bu mahallelerde hastalık, yoksulluk, açlıktan ölen çocuklar dahil korkunç şeylere tanıklık etti. İlk başlarda dürtüsünün ölmekte olan çocukları vaftiz etmek olduğunu söylese de ancak zamanla bu dünyadaki yaşamlarının berbatlığı onu fazlasıyla etkiledi. Bir süre sonra gerçek yolun bu olmadığını, cennetin bu dünyada olduğunu ve onun da şimdi başlaması gerektiği düşüncesi ondaki büyük dönüşümü sağladı.
Aslında tarih sık sık bir kesişme ve ortak duyguyu yakalama eylemidir de. Bedreddin Vâridât’ta benzer bir cümle kurmuştur. “Bilesin ki, dünyada ve ahirette, her yüce duruma, her iyi aşamaya “cennet” denildiği gibi, tüm aşağılık durumlara ve kötü aşamalara da “ateş, yılan, akrep, zakkum denilir.”[3] Cennet ve cehennem aslında içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki yaşantıdaki iyi ve kötü ayrıntılardır. Devos bunu fark edince zamanının çoğunu milyonlarca ev hizmetlisi kölelerle geçirir.
Altmış yıldır kölelikle mücadele eden Devos’un bu çalışmalarının aslında hâlâ kapalı kapılar ardında sömürülen veya her gün istismar edilen, tecavüze uğrayan çocuklar olduğunu unutmayalım. Zengin ailelerin evlerinde çok az bir ücretle ve çoğunlukla 18 saate kadar çalışan kadın ve çocukları görür.
Hindistan’da organize bir çocuk evi ya da yaşlı bakımı yok. Dolayısıyla kadın ve çocuklar genellikle ev hizmetlisi olarak çalıştırılır. Ev işçileri yoksul ailelerden gelir ve çoğu okuma yazma bilmez. Koşullar nedeniyle yaptıkları iş karşılığı işverenlerinin evlerinde yaşamak zorunda kalırlar.
Bu da işverenlerin onlara bedensel ceza dahil, cinsel istismara, tecavüze kadar istediklerini yapma özgürlüğü demektir. Hatta o dönemde ev işi ‘emek’ olarak bile tanımlanmıyordu. Dolayısıyla işçilerin hiçbir hakkı, statüsü, asgari anlamda bile bir ücretleri yoktu. Ayrıca gecekondu mahallelerinde yaşamanın hiçbir resmiyeti yoktu. Dolayısıyla Hindistan yasalarına göre içme suyuna, yiyecek tayınlarına ya da çocukları için eğitime erişimleri imkansızdı.
Yani tam anlamıyla saf kölelik yaşanıyordu. “Manastır kurallarınca, rahipler üzerinde derin düşüncelere dalsınlar diye saptadıkları konuların görevi, rahipleri dünyada olup bitenlerden uzaklaştırmaktı.”[4] İşte Devos’un farkı buydu. O dünyada olup bitenden uzaklaşmayıp, yoksulluğu, cinsiyetçiliği, çocuk sömürüsünü görüp çalışmaya başlamıştır.
Kim kimi dönüştürüyor?
Devos, yardım ettiği kadın ve çocuklardan bildiğinden daha fazlasını öğrendiğini her fırsatta dile getirir. Mahallelerdeki yoksullar arasındaki dayanışmayı görür. En zayıf olanlara öncelik verilmesinden çok etkilenir. Kim kimi dönüştürüyor, diye düşünür ve bir mesajı iletenin değil, onu keşfedenin ‘dönüştürücü’ olduğunu anlar. Erıch From’un dediği bir gerçekle karşı karşıyadır. “Öte yandan bir toplumu değiştirmek için, değişimi savunan kitaplar yayımlamak ya da fikirleri, yetenekleri konuşmacılar aracılığıyla yaymak da yeterli değildir.”[5] O bunu görmüş ve birlikte çalışmalar yaparak dayanışmanın ruhunu kavramıştır.
Jeanne Devos bir gün, üç kadın (gönüllü) ile birlikte ev hizmetlilerini bir araya getirip onların hikâyelerini dinlemek ister. Bin kişinin davet ettiği toplantıya sadece yedi kadın katılır. Bundaki en büyük etken kadınların işten kovulma korkusuydu. Toplantı, bir kadının diğerini işini çalma suçlaması tartışmasıyla başlar.
Bu da çocuklarının aç kalacağı anlamına geliyordu. Tüm gördüklerinden sonra yaşananların önüne geçebilmek ve çocukların okula gidebilmesini sağlamak için her gün pazar yerlerindeki direklere durumu kınayan broşürler asarlar.
Ayrıca belediye binasına, kiliselere, okullara ve toplumdaki diğer ileri gelen kişilere gidip taleplerini iletirler. Jeanne ve kadınların on günlük eylemleri işe yarar ve bu yedi kadının çocuklarının okula gitmesine izin verilir. Bu durum, diğer ev işçilerine de özgüven kazandırır. Böylece nesiller boyu birbirlerine düşman olanlar işbirliğinin gücünü keşfederler.
Devamında her hafta bir araya gelerek ihlallerin peşine düşerler. Bu da kadınların hareketini güçlendirir. Yerel cemaatlerdeki engelli çocuklar için çalışmaya giden ortaokul kızlarını da örgütleyerek önyargıların kırılmasını sağlar ve daha da güçlenirler.
Jeanne’nin mücadelesine baktığımızda kadınların kölelikten kurtarılması değil, dönüşümü olarak da görmemiz gerekiyor. Sadece ev işi yapmak için doğduklarına, başka hiçbir şeye uygun olmadıklarına inanan bir çoğunluktan bahsediyoruz sonuçta.
Yazının başında da belirttiğim gibi bu fikir, zengin üst tabaka, işverenler ve hükümet tarafından sürdürülürken üstelik. İşte Jeanne Devos böyle bir ortamda bu kadınları önce küçük gruplar hâlinde bir araya getirdi ve haklarının farkına varmalarını sağlayarak güçlenmelerine öncülük etti.
Hareket yavaş yavaş çocuklara daha çok odaklanmaya başladı. Çocukların kapatılması başta olmak üzere her türlü istismara karşı insanların ücretsiz arayabileceği çocuk yardım hattını başlattı. Ancak o dönemde çocukları almak isteyen yetimhaneler yoktu. Böylece ilk çocuk yetimhanelerini kurdu.
1966'da okul çocuklarıyla yaptığı çalışmalar sonucunda Hindistan'da ilk ulusal öğrenci hareketinin kurulmasına öncülük etti. Kısa sürede kalkınma yardımına yönelik çalışmaları daha radikal bir harekete, Kalkınma için Genç Öğrenci Hareketi (YSMD)’ne dönüşür. Mezunlar savaş ya da afet bölgelerine gönüllü olarak yardıma gider. Bu tür olağanüstü durumlarda en büyük mağdurların kadınlar ve çocuklar olduğunu, hayatta kalmalarının ve hayatlarını yeniden inşa etmelerinin bir yolunu bulmaları gerektiği sorumluluğuyla hareket ettiğini söyler bize Jeanne Devos.
300 milyon ev işçisi kölelikten kurtuldu
1985 yılında Mumbai'de, Hindistan'daki ev işçilerinin haklarını savunan bir hareket olan Ulusal Ev İşçileri Hareketi (NDWM)'ni kurdu. Hareket aynı zamanda suçlu işverenlerin peşine düşerek yaşanan haksızlıklara karşı davaları takip eder.
Ancak paranın ve siyasetin hâlâ güç olduğu mahkeme ortamlarında hakkın yerini bulmaması durumlarına karşı ‘utandırma’ kampanyaları yürütürler.
Olayı açıklayan pankartlarla işverenin kapısının önünde oturma eylemleri gibi sayısız protesto eylemlerine imza atarlar. Jeanne ve kız kardeşlerinin bu öncülüğü en çok da mahallelerden destek görür. NDWM şu anda Hindistan'ın 23 eyaletinde aktif ve 28 dilde çalışma yürütüyor. Hareketin iki milyondan fazla üyesi olduğu tahmin ediliyor.
2006 yılında Hindistan'da 14 yaşın altındaki çocukların evlerde, otellerde ve hizmet sektöründe çalıştırılmasını yasaklayan bir yasa çıkarıldı.
Yasanın çıkarılmasında ev işçisi olarak çalışan bir çocuğun işvereni tarafından öldürülüp intihar süsü verilmeye çalışılmasına karşı patlayan ve medyada geniş yer bulan 30.000 işçinin katıldığı gösteriler etkili oldu.
Beş yıl sonra Devos ve hareket, daha büyük bir zafere ulaştı. NDWM ve benzeri kuruluşların yıllardır yürüttüğü kampanyalar sayesinde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), dünya çapında ev işçilerini çalışan olarak tanıyan ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan bir anlaşma olan 189 Sayılı Sözleşme'yi onayladı. Bu sözleşme sayesinde 300 milyon ev işçisi kölelikten kurtuldu. Artık resmi olarak tanınan bir çalışan statüsüne sahipler.
Herkes daha iyi bir dünya için katkıda bulunabilir
Herkesin daha iyi bir dünyaya katkıda bulunabileceğine inancını her konuşmasında dile getirir Jeanne Devos. Günümüzde Belçika dahil tüm dünyada mülteciler, kayıp çocuklar, belgesiz insanların yanı sıra, dışlananlar için hep mücadele içinde olduğunu ancak bu konuda birçok girişimin parçalı olmasının gerçek gücün önüne geçtiğini belirtir. Hayat mottosunu “Birlikte yaparsak hiçbir şey imkânsız değildir,” diye açıklar. Bu fikirler şunun için önemlidir.
Dünyanın her kara parçası gittikçe daha yaşanmaz hâle gelmekte ve insanlar yerlerinden olmaktadır. Bu yersizliğin en çok acısını çekenler ise çocuklar ve kadınlardır. İmkânsızı başarmanın yolu ise ortak mücadele ve dayanışma ağlarıdır.
Sayıları 90 milyondan fazla kız kardeşler olarak çalışan ve tüm çocukların çocuk olma fırsatına sahip olduğu bir dünya hayâliyle 2007’de kurulan Jeanne Devos Çocuk Hakları Fonu, bu hayâlin gerçeğe dönüşmesi için çalışıyor. Belçika’nın tam desteğinin sağlandığı fon ile ev işçisi olarak sömürülen çocuklar için beş sığınma evi açıldı.
2016 yılında solunum sorunları nedeniyle Mumbai'den ayrılıp Heverlee'de yaşamaya başladı. Hem sağlık hem ilerleyen yaşının çalışmalarını aksatmaması için bu tercihi yapar. Böylece ev işçileri hareketinin tüm çalışmalarını rahatça takip edebiliyor. Aynı zamanda bu konuda hâlâ düzenli konferanslar veriyor.
Yönetmenliğini Terence Malick’in yaptığı Gizli Bir Yaşam (A Hidden Life) filminin sonunda George Eliot’tan bir alıntı vardı. “Dünyanın gelişen güzelliği bir ölçüde tarihte yer etmemiş olaylara bağlıdır.
O olaylar ise sizden veya benden değildir. Bu güzellik bağlılıkla gizli bir yaşam olanlardan ve nerede olduğu belirsiz mezarlarda yatanlardandır.” Faizme karşı onurlu bir direniş gösteren sade bir köylünün yaşamını anlatır film. Eğer bugün Naziler ve faşizm yerle yeksan olmuşsa işte bu mezarları nerede olduğu bilinmeyen güzel insanların sayesindedir.
Dünya her kötülüğe karşı duracak iyi insanlarla ve şer ordularının karşısına dikilecek haklı direnişçilerle yaşanacak bir yer. Işığı yakanların ve onu söndürmeyenlerin büyük çalışmalarına ve direnişlerine selam olsun.
(BC/EMK)
[1] Çürümenin Kitabı, E. M. Cioran, Çev: Haldun Bayrı, Metis, 2023
[2] https://stories.kuleuven.be/en/stories/the-courage-of-a-missionary-sister-jeanne-devos-has-been-combating-slavery-for-sixty-years
[3] Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin Ve Vâridât, Vecihi Timuroğlu, Yazko, 1982
[4] Pasajlar, Walter Benjamin, Çev: Ahmet Cemal, YKY, 2016
[5] Umut Devrimi, Erıch Fromm, Çev: Şemsa Yeğin, Payel, 1995