Türk insanının vicdanı polis, ya gerektiğinde olay yerine daha hızlı ulaşmak ve güvende olmadığımız teziyle ya da vatandaşla kaynaşmak adına en çok olduğumuz mekanları, işlek cadde ve meydanları kendine "üs" seçiyor.
Alibeyköy gibi "varoş"larda "akrep"lere (siyah panzerden küçük zırhlı polis aracı) alışkın halkımız, İstanbul'un en hareketli ve karışık yapılı semti Taksim'e gelince başka türlü modern böceklerle karşılaşıyor.
Bazıları için trafik açık
Alternatif Beyoğlu gezi rehberimizin baş oyuncuları, nedense biz sivillerden ayrı sivil giyimleriyle ve cadde ortasındaki arabalarıyla bizi süzen "siviller"...
Tünel'den Beyoğlu'na yürürken alıcı gözle baktığınızda, caddedeki devlet kurumlarında çalışan, yüksek bürokrasinin sahiplerini bekleyen otuza yakın siyah plakalılarla ve aralara serpiştirilmiş malum beyaz Reno 12 sivil polis araçlarıyla, İstanbul'un trafiğe kapalı "en trafikli caddesinde" yürüdüğünüzün farkına varıyorsunuz.
Gelelim resmi giyimli polislere... Büyük otellerde yapılan basına açık halka kapalı uluslararası konferanslarda, başta Beyoğlu Caddesi olmak üzere önemli noktalarda konuşlanan iki kişilik polis grupları, doğal zamanlarında İstiklal Caddesi'nde ikili sivil, ikili resmi ya da beşli kasksız çevik kuvvet giyimli kombinasyonlarıyla dolaşabiliyorlar.
Matrix'den ve ajan Smithler'den kurtulmak kolay değil yani. Onlar, "sol" basın açıklamaları dışında da hayatımızdalar.
Polis barikatları ne zaman genişliyor?
Peki mevzu bahis kişilere dururken nerde rastlarız diyorsanız? Başta Taksim Gezi Parkı'nda demir parmaklıklarla çevrilmiş ve "Çevik Kuvvet Bahçe..."sini (ne yazdığı tam okunmuyor ) öneririm.
Oralara çıkmadan, yıllardır içinde ne olduğu tahmin edilemeyen ve eski sular idaresi olarak geçen Hürriyet anıtının duvarlarına da, bakabilirsiniz. Tabii çoğu zaman çevresi insan boyundan yüksek levhalarla kaplanmış bu bölgede, ancak metal duvarları görebilirsiniz. Ama bu bölgenin, levhalar olmasa da eylemler öncesi çevik kuvvet otobüslerinin mola yeri, normal zamanlarda da sivil resmi polis araçlarının "mekanı" olduğunu söylememe gerek yok.
Koalisyon güçleri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiliz konsolosluklarına gelince... Önlerinde, polis parmaklıklarıyla çevirdikleri alanı her geçen gün genişlettiklerini gördüğüm bu tüzel şahsiyetler ise, ya konsolosluk karşısı ya da sokak arasına park edilmiş ve içinde sıcaktan ve sıkıntıdan bayılmış bir polis memurunun oturduğu polis arabalarıyla korunmakta. ABD konsolosluğunda, siyah plakalı beyaz jiplerin içinde güvenlik görevlileri ile polisleri günün çoğu saatinde koyu bir sohbette görebilirsiniz.
Kimliğinizi sormadıkları, adınızın Baran ya da doğum yerinizin Doğu olmadığı koşullarda, onlar da Beyoğlu'nun esnaflarındanmışçasına aramızdalar. Beşli gezinenleri keyifle sigara içerken ve sohbet ederken görünce, "İki gün önce kafama cop sallayan bunlardan biri olamaz" diyebilirsiniz. Kubrick'in "Otomatik Portakal"ı geliyor akla. Belki şiddet gerçekten kontrol altına alınabilir ve hepimiz iyi insanlarızdır...
Allen Ginsberg her polisin, kendisi sigara çıkardığında ateş uzattığını söyler, burada da olabildiğince az polis olmalı ve olanların da yanında her an uzatmak üzere ateş taşımalı. Ne güzel olurdu değil mi? (NK/BB)