Tiyatroda, konserde ön sıralarda oturanlar doğaçlamadan nasibini alır...
Kraliyet ailesine mensup olsalar bile.
John Lennon, 1963'de, Kraliyet Gösterisi'ne The Beatles'ı izlemeye giden Kraliçe ve Kraliyet ailesini eliyle işaret ederek dinleyicilere sahneden laf atar: "Sıradaki parça için sizden yardım istiyorum. Arka sıralarda oturanlar ellerini çırpsınlar ... diğerleri ise mücevherlerini şıngırdatabilirler." Kraliçe bu sözler karşısında Kralı da alıp gitmez, gülümser...
Sümeyye Erdoğan babasını da alsın gitsin...
Tiyatroya, Genç Osman'ı izlemeye...
Ön sırada otururlar, sakızlarını çiğneye çiğneye izlerler oyunu. Bu esnada da doğaçlama yapan sanatçı, 'arka sıradakiler el çırpsın, öndekiler sakız şakırdatsın!' diyebilir söz gelimi...
Bizim buralarda hazım mekanizması tıkalı olduğundan, kerime hanım alınganlık edecektir tabii ki bu sözler karşısında. Muhterem pederi azarlayıverir o zaman sahnedekileri... Oyuncuyu, yönetmeni, genel müdürü hizaya sokar.
Ertuğrul Günay'ın sanatçılardan hesap sormasına, sonra da yanından kovmasına da gerek kalmaz böylece.
Üç yıldır kapalı gişe oynayan oyunu daha önce izleyip çok beğendiğini söylediği halde, adını anmakla bile saygıda kusur edeceği kaygısıyla "ismi bilinen bir kişi" diye tanımladığı Sümeyye Erdoğan'ın alınganlığı üzerine, oyunu "sulu" bulduğunu açıklayıveren Günay, abesle iştigal edeceğine, 13 Haziran'da cülusa yine dâhil olabilmek için İzmir'de seçim çalışması yapar.
Bir tiyatro izleyicisi olarak, bunca gürültü patırtı arasında, Sümeyye Erdoğan'ın kendi facebook hesabında yazdıklarından anlamaya çalışıyorum olanları.
Sümeyye Erdoğan, "Cuma akşamı iki arkadaş tiyatroya gittik. Ankara Büyük tiyatroda Genç Osman'a. İkimiz de başörtülüyüz ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz. Yolda gelirken de ağzıma bir sakız atmıştım ve bu benim için çok normal bir şey olduğu için tiyatro sırasında hala ağzımda olduğunun farkında bile değildim. Oyunun orta yerinde en öndeki iki oyuncudan biri, bir yandan bir ileri bir geri oynarken bir yandan da en öne geldikçe bana bakarak kaş göz işareti yapmaya başladı. İlkinde ne olduğunu anlamadık. Sonrasında ağzıyla sakız çiğneme hareketi yapınca durum anlaşıldı. Adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı..." diyor facebook hesabından basına aktarılan yazıda.
"Adam" diye nitelediği sanatçının aslen sakıza değil de başörtüsüne taktığı sonucuna nereden vardığı meçhul Sümeyye Erdoğan'ın. Kendi yazdıklarını doğru kabul etsek de, ağzıyla sakız çiğneme işareti yapan bir oyuncunun derdinin, tiyatroda şakır şukur sakız çiğnenmesi olduğu, izleyicisinin dikkatini bu biçimsiz harekete çekmeye çalıştığı belli değil mi?
Sümeyye Erdoğan'ın zihni sakızdan başörtüsüne nasıl zıplayıveriyor birden, anlamak mümkün değil. Hangi "durum"u, nasıl anlıyor, hiç belli değil. Kendi anlatımında bile belirsiz kalıyor bu nokta.
Gayet açıklıkla anlaşılıyor ki, sanatçının hareketlerinde başörtüsüne dönük tek bir ima yok. Ama işkilli ya, "vay bana başörtülü yobaz dedi!" diye ortalığı birbirine katıyor Sümeyye Erdoğan.
Sanata sanatçıya saygısızlık da aile özelliği olmalı... Tolga Tuncer için "yüce tiyatrocu" diye kendince kinaye yapıyor kerime hanım, tiyatro sanatçısının aslında yüce olmadığını, saygıya layık olmadığını ima ederek. Saygıya müstahak olmayanın aslında kim olduğunu, sanatçıyla alay etmeye çalıştığı bu sözleriyle ifşa ettiğinin farkında bile olmadan hem de...
Buluttan nem kapan kerime hanım hızını alamıyor:
"Bir de şarkının 'halkın çoğu aç, azı toksa' kısmında 'azı tok' derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi. Demek ki 'başörtülü yobaz' ve 'yüce tiyatrocunun önünde sakız çiğneyen saygısız' olmakla yetinmeyip bir de 'çoğunluğun aç olmasının sebebi olan azınlık tok' olmuştuk! Bu ne cüret! Ne işimiz vardı bizim tiyatroda! Birkaç gidiş gelişte bu şekilde bizi rahatsız ettikten sonra bir yerde müziği ve oyunu kesip sahnenin önüne gelerek "Pardon ben anlayamadım da sormak istiyorum, bu nedir?" diyerek sakız çiğneme hareketi yaptı!"
"Demek ki 'başörtülü yobaz' ve 'yüce tiyatrocunun önünde sakız çiğneyen saygısız' olmakla yetinmeyip bir de 'çoğunluğun aç olmasının sebebi olan azınlık tok' olmuştuk!"
Sanatçı, ön sırada oturmanın simgesel önemine atfen "Halkın çoğu aç, azı toksa" kısmında eliyle bariz şekilde izleyiciyi işaret etmiş. Halkın çoğunluğu açsa, sokaklardan yükselen sese kulaklarını tıkayanlara sahneden seslenilmiş, çok mu? Tam bir yarası olan gocunur durumu Sümeyye Erdoğan'ınki!
Üç yıldır kapalı gişe oynayan oyunu şimdiye kadar izlemeye gelmiş binlerce türbanlı olabileceği, şimdiye kadar kimsenin kendine dönük bir sataşma algısıyla oyunu manşetlere taşımadığı aklına bile gelmiyor Sümeyye Erdoğan'ın.
Kerime hanım dünya tiyatrolarından örneklerle konuştuğu için biliyor olsa gerek, doğaçlama, tiyatro oyunlarına canlılık katar; sahneyle izleyen arasındaki köprülerin atılmasına, izleyenin oyuna katılmasına yardımcı olur.
Genç Osman oyununun özelliği gereği, "Curcuna" diye adlandırılan dans sahnesinde de doğaçlama var. Bu doğaçlama sırasında sahnedeki oyuncu, her temsilde izleyiciyle başarıyla muhatap oluyor, izleyenin oyuna katılımını amaçlıyor.
Aslında anlamaya ve özetlemeye çalıştığım durumun, tiyatro adabına aşina olmayan bir tiyatro izleyicisinin hezeyanlarından daha vahim boyutları var.
"Olay"ın ne olduğu daha ortaya çıkmadan, hatta olay olarak nitelenebilecek bir durum olup olmadığı anlaşılmadan, daha soruşturma yeni açılmışken yandaş basın sanatçı için kalemi kırıyor, cezayı kesiyor: "Sahnede hakarete soruşturma" diye manşet atılıyor gazetelerde.
"Nereden biliyorsunuz sahnede hakaret olduğunu?" diye sormak, o manşeti atan gazetenin yayın yönetmeninin aklına bile gelmiyor anlaşılan.
Kültür Bakanı İzmir adaylığının cülusla nihayetlenmeyebileceği telaşıyla sanatçıyı odasına çağırıp azarlıyor. Ne cüretle?!
Fazla irdelenmeyen bir konu da gayet önemli bence. Sakız çiğneyen bir izleyiciyi oyuncunun doğaçlamayla ikazına verilen organize bir tepki var. 150 polis koleji öğrencisi nasıl bir anda teyakkuza geçiveriyor kerime sultanın ardından? Mezuniyetlerinin ardından, eylemlerde türbanı olmayan kızları saçlarından yerlerde sürüklemesi kuvvetle muhtemel 150 Polis Koleji öğrencisinin salonu terk etmesi ilginç değil mi?...Bütün bunlar üzerinde düşünmeye değer şeyler..
Öğrenci seçmelerine dair şaibeler üzerine, bir de bu pencereden bakmayı gerektirecek kadar ilginç bir toplu tepki. Başlı başına dikkate değer bir durum.
Özetleyecek olursam, Sümeyye Erdoğan'ın kendi kaleminden anlattıklarından benim anladığım şu oldu: 8 Nisan'da Ankara Devlet Tiyatrosunda olanlar sırasında ve sonrasında sanata ve sanatçıya büyük saygısızlık yapılmıştır.
Sanatçıya saygı duymayan bu ucube iktidarın yaptıklarını bir curcuna izler gibi izleyeceğimize, "Yeter artık!"demek, bizlere, arka sıralarda oturanlara düşer!
Sahnedeki sanatçı sıradaki parça için bizlerden destek istiyor, duyanımız var mı? Ben, el çırparak yeter artık diyorum... (BB)