Deprem riski gözetilmeden gerçekleştirilen plansız kentleşme, inşaatlar ve yetersiz, hatalı arama kurtarma çalışmaları; 6 Şubat 2023 tarihinde başlayan, 11 ili kapsayan doğa olayını büyük bir felakete dönüştürmüştü. Yaşanan bu felaketin; bilimsel bilginin, var olan teknolojinin ve devlet olanaklarının halkların ortak yararı için kullanılmaması nedeniyle yaşandığı gerçeği hafızalarımızda bütün canlılığını koruyor. Buna karşın, depremlerin üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, aynı illerde yine halkların ortak yararı gözetilmediği için hava kirliliği başta olmak üzere, yeni yeni felaketler yaratılıyor, yaşatılıyor.
Hava kirliliği
Havanın bileşiminde doğal olarak bulunan bazı gazların artan miktarlarının yanı sıra, bazı kimyasallar, uçucular ve tozların varlığı hava kirliliği olarak tanımlanmaktadır. Hava kirliliğine neden olan belli başlı kirleticiler yapısal özelliklerine göre, tozlar (partiküler maddeler) ve gazlar (karbonmonoksit, ozon, azot oksitler, kükürt dioksit ve uçucu organik bileşikler) olarak ifade edilebilir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ölçüm kolaylığını ve standardizasyonunu da dikkate alarak, hava kirliliğini, aerodinamik çapı 10 (PM10) ve 2,5 (PM2,5) mikrometre’den küçük olan tozların metreküp havadaki miktarına göre nitelendirmektedir. DSÖ, 2021 yılında 2005 yılında yapmış olduğu hava kirliliği kriterlerinde bir güncelleme yapmıştır. Buna göre, aerodinamik çapı 10 mikrometre’den küçük olan tozların 24 saatlik hava ölçümü ortalamasının metre küp havada 45 mikrogram’ın ve yıllık ortalamasının da metre küp havada 15 mikrogram’ın üzerinde olmasını, aerodinamik çapı 2,5 mikrometre’den küçük olan tozların 24 saatlik hava ölçümü ortalamasının 15 mikrogram’ın, yıllık ortalamasının da 5 mikrogram’ın üzerinde olmasını hava kirliliği olarak tanımlamıştır.
Hava kirliliğinin sağlık etkileri
Hava kirliliğinin insan sağlığına etkileriyle ilgili araştırmalar uzun zamandan beri yürütülmektedir. Hava kirliliğinin, bebeklerde ve çocuklarda birçok hastalık ve ölüme, erişkinlerde solunum sistemi hastalıkları ile kalp krizi başta olmak üzere, pek çok kalp damar sistemi hastalıklarına ve bunlara bağlı ölümlere neden olduğu biliniyordu.
Bununla birlikte, DSÖ Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı, 17 Ekim 2013 tarihinde, hava kirliliğinin akciğer adenokarsinomu ile akciğer kanserinin nedeni olduğunu ve mesane kanseri riskini de artırdığını açıkladı. Bu tarihten itibaren, hava kirliliği de sigara gibi akciğer kanserlerinin bilinen en önemli nedenlerinin de arasında bulunduğu, Grup 1 kanser yapan (insanlar üzerinde yapılan araştırmalarda tereddüte yer bırakmayacak biçimde nedensel ilişkinin kanıtlanmış olduğu) maddeler arasına alındı.
Hava kirliliğine kısa süreli-akut maruz kalmak kalp krizi, astım ve KOAH krizi gibi hastalıkları ve nöbetlerini tetiklerken, uzun süreli-kronik maruz kalmak ise kalp ve solunum sistemi hastalıkları ile kanser başta olmak üzere birçok hastalığa neden olmaktadır. Bununla birlikte, maruz kalma süresi uzadıkça, neden olduğu hastalıkların ilerlemesine de yol açtığı göz ardı edilmemelidir.
Hava kirliliğinin hangi bileşeninin hangi sağlık sorununa neden olduğunun belirlenmesiyle ilgili çalışmalar daha yakın tarihlerde yürütülmeye başlanmıştır. Son 20-30 yıldır yürütülen araştırmalarla bu kirlilik bileşenlerinden birisi olan havadaki tozların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri olduğu belirlenmiştir. Örneğin, çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalarda hava tozu düzeyinin yüksekliğinden kaynaklanan kirliliğinin 1-12 aylık bebeklerin ölümlerine, erken (zamanından önce) doğumlara ve düşük doğum ağırlıklı (doğan bebeklerin olması gereken kilolarından daha düşük kilolarda) doğmalarına neden olduğu saptanmıştır.
Hava tozlarının içeriğinde kaynağına göre farklılık taşısa da çok çeşitli metaller de bulunmaktadır. Bu metallerin her birinin yarattığı sağlık sorunlarıyla ilgili çeşitli bilgilere sahibiz. Kurşunlu benzinlerin yasaklanmasından sonra hava tozundaki kurşunun birincil kaynağı sanayi haline gelmiştir. Havadaki artmış kurşun düzeyi insanların özellikle de çocukların sinir sisteminde düzelmeyen hasarlara neden olabilmektedir. Deneysel araştırmalarda, uzun süreli olarak düşük doz arsenikle karşılaşmanın anne karnındaki büyümeye engel olmasının yanı sıra, düşük, ölü doğum, erken doğum ve doğumdan sonraki bir ay içindeki ölümlere neden olduğu gösterilmiştir. İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalarda arseniğin doğuştan sakatlıklara, ölü doğumlara ve anne karnındaki bebeklerin sinir sisteminde gelişim geriliklerine neden olduğu bildirilmiştir.
Anne karnındayken kadmiyumdan etkilenen bebeklerin çocukluk döneminde anlama ve yapma becerilerinde gerilik ile zihinsel gerilik ortaya çıkabildiği gösterilmiştir. Cıvaya maruz kalan annelerden doğan bebeklerde ağır zekâ geriliği, yürüme ve konuşmada gecikme gibi bir dizi sinir sistemi hasarının ortaya çıktığı saptanmıştır. Alüminyum sinir sistemi üzerine toksik etkisi olan bir metaldir ve yüksek düzeylerde anne karnında ve doğum sonrasındaki beyin gelişimini durdurmaktadır. Özellikle erken yaşlarda, beyin alüminyum için en önemli hedef organdır. Deneysel çalışmalar gebelik döneminde yüksek düzeyde çinkonun anne karnındaki bebek üzerinde toksik etkileri olduğunu göstermiştir.
Havada artmış bakır düzeyleri insanlarda solunum yollarının tahrişine neden olmaktadır. Yüksek dozlarda bakırın anne karnındaki bebeğe zararlı olduğu ve bazı organ bozukluklarına yol açtığı gözlenmiştir. Demir yaşam için gerekli olmasına karşın, aşırısının toksik etkileri olmaktadır. Fazla demir ön hipofiz bezinde birikerek, normal hormonal fonksiyonların bozulmasına neden olur. Böylece büyüme geriliği ve seksüel olgunlaşmada bozukluk meydana gelir.
Hava tozlarının içeriği ülkeden ülkeye, kentten kente değişmekle birlikte, DSÖ, hava kirliliğinin sağlık etkileriyle ilgili çalışma sonuçlarının dünyanın her yeri için geçerli olduğunu bildirmiştir.
Deprem sonrasında hava kirliliğinin nedeni
DSÖ, dış ortam hava kirliliğinin ana kaynaklarının; sanayi, termik santraller, enerji verimsiz ulaşım sistemleri, kötü kentleşme ile atık, çalılık ve orman yakılması olduğunu belirlemiştir. Buna karşın, Şubat 2023 depremlerinin yaşandığı kentlerde bir süredir yoğun olarak yaşanmakta olan hava kirliliği esas olarak bu nedenlerden hiçbirine dayanmamaktadır.
Deprem bölgesinde yetkili bakanlığın kararı, mülki amirliklerin ve belediyelerin bu kararı “gözü kapalı” uygulamasıyla, herhangi bir istisna taşımadan, bütün kentlerde yıkılan binaların molozları yerinde ayrıştırma yapılarak ve uygun olmayan koşullarda taşınmaktadır. Ve bu işlemler nedeniyle, kentlerde gözle görünür ölçüde toz-hava kirliliği oluşturulmaktadır.
Yapılan gözlemler ve hazırlanan raporlara göre, deprem bölgesinde hava kirliliği moloz kaldırma maliyetinin olabildiğince düşük tutulması amacıyla ayrıştırmanın yıkılan binaların bulunduğu yerde yapılması, yeterli ve doğru ıslak çalışmanın yapılmaması ve tozuma olmadan taşıma gerçekleştirebilmek için kapalı/kapanabilen uygun araçlar kullanılmamasından kaynaklanmaktadır.
“Bilerek ve isteyerek” hastalanmaya ve ölüme sebebiyet veriliyor
Bunca bilimsel bilgiye ve milyonlarca insanın yaşamakta olduğu bu kentlerde hava kirliliğine neden olan bu çalışmaların yerel ve merkezi yetkililere bildirilmesine karşın, sorunun halen devam ediyor olması özel önem taşımaktadır. Bu durum, hükümetin, mülki idare ve belediyelerin depremzede kent halkı ile birlikte, bu işlerde çalışanların hava kirliliğine akut ve kronik maruz kalmaya bağlı hastalıklara ve ölümlere bilerek ve isteyerek neden olduğu anlamına gelmektedir.
Asbest araştırmaları yerine
Bunca görünür çevre ve sağlık sorununun yaşandığı deprem bölgesinde gerçekleştirilen araştırmalarda kentlerdeki hava kirliliğinin; çoğu zaman hava tozu miktarı üzerinden değil de tozun içindeki asbestin varlığı üzerinden ortaya konmaya çalışıldığını izlemekteyiz. Oysa, veri toplamasından maliyetine kadar hava tozu ölçümüne göre, pek çok zorlukları olan asbest ölçümünü tercih etmek hava kirliliğini daha çok sayıda deprem kentinde yaygın biçimde ve sürekli olarak saptamaya “engel” oluyor.
“Kent gönüllülerinin” elindeki kaynaklar, ilgili bakanlığın ölçümlerine alternatif olabilecek şekilde yaygın, sürekli ve düzenli hava tozu ölçümleri ile hava kirliliğini izleme çalışmaları için kullanılabilir. Ortaya çıkan sonuçlar düzenli aralıklarla (mümkünse her hafta ya da her ay) kamuoyu ile paylaşılabilir. Hava kirliliğine neden olan yukarıda paylaşılan uygulamaya son verilmesi sağlanabilir. Böylece, her açıklamayla deprem bölgesinde hava kirliliğine bağlı çok sayıda bebek ölümü, erken doğum vb. ile pek çok kişinin solunum ve kalp damar sistemi hastalığıyla bu hastalıklara bağlı ölümleri, akciğer ve mesane kanserinin önlenebileceği bıkıp usanmadan tüm dünyaya ilan edilebilir.
Biliyoruz ki “dalgaların esas gücü büyüklüğünde değil, sürekliliğindedir.” (OH/TY)
Kaynakça
“Kocaeli'nde Sanayi Doğa ve İnsan”, Yayına Hazırlayan: Onur Hamzaoğlu, Kocaeli Tabip Odası Yayını. Mayıs 2016, İstanbul. (ISBN: 9786059665094)
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun bianet'te yayımlanan tüm yazılarını görmek için tıklayın.