Muhittin Akbey, yaş 58, 1964 doğumlu.
Suriçinin Balıkçılarbaşından yüzünüzü dört kapıdan biri olan batı yakaya açılan Urfakapı'ya döndürüp yürüyün. Çok değil, Maliki Ejder (doğrusu İştur'dur) camii ve Aşefçiler çarşısını geçin. Soldaki ilk sokağa sapın. Yüz metre kadar yürüyün. Müzik sesi biraz öteden kulağınıza gelecektir.
Şimdilerin taze popüler kafelerinden biri Zerzevan Kafe'nin hemen yanıbaşındadır Muhittin'in her bir yanı kasetlerin görünür yüzünün dönük olduğu hepi topu birkaç metrekarelik dükkanı.
Sokağa bakan ve içerisi olanca şeffaflığı ile gözüken dükkanın cam vitrininde "Stüdyo Ses" yazısı göze çarpar.
Stüdyo Ses ne alaka diyebilirsiniz! Haklısınız ve nereden bileceksiniz ki! Öyle ya, siz bir zamanların "anonslu kasetler"inden de bihaber olmalısınız. Biraz dikkatli olanlar belki Sırrı Süreyya Önder'in Beynelmilel filminden makber'in ağlak kaydından hatırlıyor olabilir hikâyenin teferruatını!
Stüdyo Ses şehrin yenişehir semtindeki albenili mıntıkası Ofis'te adı Gevran caddesi olan yerde Hürriyet apartmanının karşısında açılmıştı, hatırlarım. Ailece(k) suriçinde Hasırlı Mahallesi'ndeki dokuz odalı bazalt taş evimizden artık "apartman çocukluğu"na terfi ederek muteber bir konummuş gibi 1970'de Ofis'e taşınmıştık.
İşte Stüdyo Ses de eş zamanlı olarak o yıllarda açılmıştı. Aynı yıllarda Murat 124 arabalar ve araçlara takılıp sökülen kızaklı kasetçalarlar da hemen piyasa çıkmıştı. Düğün sanatçıları ve onlardan bir iki gömlek önde olup pavyonlarda sahneye çıkanlarda işte o stüdyoların daimi müşterileriydiler.
Diyarbakır'da Stüdyo Ses varsa, Elazığ'da Yalçın Plak, Urfa, Antep, Malatya, Adıyaman ve diğer şehirlerde de başkaları vardı.
1974'de açılan ses stüdyosu'nun kaptan köşkünde Muharrem Abi dururdu. Muharrem Güler Abi, Mardinkapı Çukur mahalleden mahalle büyüğümüzdü. "Sen, Halime bibinin torunusun Şeyhmus" der ayrı değer verirdi. Ruhu şad olsun 2019'da öte yakaya göçünceye kadar dostluğumuz hep bakiydi. Ha, bir de aynı yıllarda yine ofiste aynı cadde üzerinde sahiden seçici kasetçilik yapan ve hâlâ dostluğumun süredurduğu arkadaşım Şerif'i de bu vesileyle anmalıyım.
İşte, Dengbêj Evine giderken camında stüdyo ses yazan dükkana hadi bugün bir merhaba edeyim deyip girdim içeri ve hem şu "hangi stüdyo ses" diye de sorayım dedim kendime!
Merhaba verdim, hemen yerinden kalkıp buyur etti. Adını sordum, Muhittin Akbey dedi. Babası Mardin Arabı, Anası Derik Kürdüymüş. Kürtçeyi de Arapçayı da ancak konuşulunca anlayabilecek kadar biliyormuş. "Evde çok konuşulmazdı bu sebeple öğrenemedik. Zaten daha ben doğmadan İnönü devrinde Türkçe dışında bütün diller yasakmış. Ezan bile Türkçeymiş. Bende o Türkçe ezanın da plağı vardı" dedi.
Muhittin konuşkan ve tebessümkâr biri. Çok da şık. Kasetlerini teşhir ettiği yetmişlerin sanatçıları gibi. Gül kurusu bordo karışımı renk güzel bir ceket ve aynı kumaştan yelek, göğüs cebinde yine bordo renk mendili, beyaz gömlek, lacivert pantolon, elinde tesbihi ile "beni görün" der gibiydi adeta.
Beşbine yakın plağı doksanlı yıllarda Antalya’dan bir kafeye kendi ifadesiyle tanesi on liradan hem de "iyi paraya" satmış.
Şimdi 4500 kasetlik özel arşivi var, dersini almış onları satmıyor. Küçücük kutu gibi dükkanın arkası depo, kimi müzik aletleriyle birlikte orda tutuyor, "onları asla satmam, onlar benim arşivim" diyor.
Ama onların içinden seçerek yeniden kayıt yaptığı 2500 dolayındaki kaseti var, satılık.
Kimseler almıyormuş. "Niye alsın ki" diyor. "Dünya eskiyi koruyup yaşatırken, biz yeni gelince eskiyi imha ediyoruz" diye de ekliyor.
"Ben artık buraya ticari bir işyeri gibi bakmıyorum. Bağkur'dan emekliyim. Burası benim gururla keyif aldığım mekân. Stüdyo Ses'i babamla abim ve Muharrem Güler abi birlikte kurdular. Ben o zaman sekiz-on yaşındaydım. Yirmiye yakın insan çift vardiya çalışır yine de dolgu kaset yetiştiremezdik. Askeri birlikler dönemin sanatçılarının seslerinden özel anonslu kaset siparişleri verirdi" diye anlattı durdu ve keyifle bir de hüzünle dinledim.
Peki şimdi dedim! Durdu ve hüzünle "o zamanlar bir altın çağıydı, altın satar gibi kaset yapar satardık. Bu dükkanı ofisten buraya taşıyınca 1980'de bir kilo altın fiyatına aldık. Şimdi ne eder ki! İyisi mi eski kasetleri dinleyerek / dinleterek bitmediğimizi hala var olduğumuzu üstatların sesiyle dile getirmek".
Senden başka bu işi inadına sürdüren var mı Muhittin dedim. Yok, dedi. "Geç Diyarbakır'ı bütün bölgede bir tek benim..."
Çıktım, çıkarken teypten sesi dışarıya kadar taşan üstat Celal Güzelsesin sesi sokakta ünlüyordu.
ayrıldım anam özlerinden
o şirin sözlerinden
bileydim ayrılık var
öperdim gözlerinden...
(ŞD/AS)